23 Mart 2024

Kadınlar her yaşta çekici olabilirler

Sharon Stone yıllar önce gösteri dünyasında kadınlara karşı acımasız bir ayrımcılık yapıldığına dikkat çekip "40 yaşıma geldiğimde menajerler bir cüzzamlı gibi beni kaldırıp bir kenara attılar" demişti. Aynı yaştaki bir erkek için "yaşlandı" yorumunu duymuyoruz ama Sharon için "genç kız gibi" denmesi iltifat sayılabiliyor. Oysa insanlar kabul etmeli ki, kadınlar yaşları ilerledikçe de güzel olabiliyor

Sharon Stone'un bir flört uygulaması olan Bumble'dan atıldığını bilmiyordum.

Stone uygulamaya kendi gerçek kimliği ve fotoğrafıyla katılınca, platformun yöneticileri bunun bir sahte hesap olduğunu düşünmüşler ve ilk iş olarak hesabı kapatmışlar.

Aksini düşünmeleri zaten kolay değildi gibi geliyor bana. O anda bu kararı veren yönetici ben olsaydım, sanırım ben de aynı tepkiyi gösterirdim.

Düşünün Sharon Stone kimseyi bulamamış, gelmiş bizim uygulamamızda flört edecek adam arıyor!

"Hadi canım sen de" der, anında "delete" tuşuna basardım.

Nitekim böyle bir tepkiyle karşılaşınca Sharon Stone da sosyal medyada üzüntülerini dile getirmiş, uygulamanın yöneticileri yaptıkları salaklığın farkına ancak o zaman varabilmişler.

Sharon Stone benden 2 yıl 3 hafta küçük.

Sharon Stone 10 Mart gecesi Vanity Fair'in Oscar partisine katıldı.

Kendisiyle 2002 yılında Cannes Film Festivali'nde karşılaşmış, sanki birbirimizi tanıyormuş gibi selamlaşmıştık.

Cannes Festival Sarayı'nda neden olduğunu bilmediğim bir şekilde iki sıra önünde oturuyordum. Açılış töreninde Aki Kaurismaki'nin "Geçmişi Olmayan Adam" filmini izlemiştik.

Dedemin tavsiyesi

Bir rüya prensesi gibiydi. O kadar şeffaf bir teni vardı ki o anda su içse, suyun boğazından akıp gittiğini görebileceğim düşüncesine kapılmış, rahmetli Yakup dedemi anmıştım.

Bana mutlaka bir Boşnak kızıyla evlenmemi öğütlemişti, "suyun boğazlarından akıp gittiğini görebilirsin" derdi. Söylememe gerek var mı bilmiyorum, dedem de Evlad- ı Fatihan'dandı, bizim eller şimdi başka ellerde yani!

Stone o günlerde meslektaşımız Phil Bronstein ile evliydi. Gözlerimin içine bakarak zarif bir tebessümle "Hi" demişti, aynı şekilde yanıtlamıştım: Hi! Mesafeyi korumuştum sizin anlayacağınız.

Her neyse, konumuz hayattaki pişmanlıklarım ile ilgili değil zaten, bu faslı geçiyorum.

Stone daha sonra flört uygulamasıyla gerçekleştirdiği randevulardan aradığını bulamamış.

Duygusal ilişki aradığını söylüyor. Seks için uygulamalarla, randevularla uğraşmak boşuna diye anlatıyor.

"Birisiyle yatmak istiyorsan Tinder'a girmene gerek yok. Coffee Bean'e gidersin, zor değil. Erkekler zaten bir kutu ılık kuru fasulyeyle bile yatarlar" diyor.

Sharon Hanım Batı Hollywood'da eskiden film oyuncusu Montgomery Clift'e ait olan bir malikanede oturuyor; "kahve meraklıları" için bu bilgi de benden olsun.

Kaçmakla bulunmaz

Stone kalabalıklardan uzakta yaşamayı seviyor. Kalabalık davetlerden nefret ediyor, "17 kişinin aynı anda konuştuğu bir yerde duramam" diyor.

Büyük olasılıkla duygusal bağ kurabileceği birisiyle karşılaşamıyor olmasının en temel nedeni bu.

"Kız Tavlama Sanatı" kitabının birinci dersidir bu: Kız tavlayacaksan, kızların bulunduğu yerde olacaksın, kahvehanede ve maçta kız tavlayamazsın!

Stone'un durumu da böyle. Kalabalık mekanlardan, davetlerden kaçarsan, ruhuna uyan bir erkeği nasıl tavlayabilirsin?

Carl Jung, insanları bu özellikleriyle ikiye ayırdığında takvimler 1936 yılını gösteriyordu, şöyle yazmıştı:

"İnsanları iki gruba ayırabilecek denli temelden farklı iki davranış biçiminin söz konusu olduğu, zaman içinde benim için açık hale geldi. Bunlara dışa dönüklük ve içe dönüklük adını verdim."

Sharon Hanım belli ki onca gösterişli yaşamının ve cazibesinin arkasında esasen içe dönük bir kişilik.

Dışa dönükler dış dünyaya odaklanır ve insanların arasındayken kendilerini mutlu, güçlü ve huzurlu hissederler.

İçe dönükler ise tam tersi: İçlerine odaklanırlar ve kendi başlarına takılarak yaşamın güçlükleri ile mücadele edecek gücü toplarlar.

Jung "Kendi içine çekiliş, dünyadan kesin bir el-etek çekme değildir, dinginlik arayışıdır. Sadece bu dinginlik içinde toplumsal hayata kendi katkısını sunması mümkündür" diyor.

Ben hangisiyim?

Konu üzerine düşünmeye başladığımda karar veremedim, içe mi dönüğüm, dışa mı?

Bazen evden çıkmak fikri bile tüylerimi diken diken edebilirken, bazen de evlere, damlara sığamaz hale geliyorum.

Düşünün ki bir motosiklet çetesinin maceralarını anlatan Sons of Anarchy'nin yedi sezonunu sokağa çıkmadan izledim, bana mısın demedim.

Bazen de o kapı senin bu kapı benim sürtmekten hoşlanıyorum.

Seneca sağ olsaydı bu hareketimi hiç onaylamaz ve "eğlence mekanlarında yuvalanan kölelere layık, zayıf ve dayanıksız bir şey olan zevkin peşinde koştuğum" için beni eleştirirdi ama ne yapayım, ben böyleyim.

Niye böyleyim diye bir-iki kitap karıştırdım, böyle bir diziyi deli gibi seyretmeye takılmak meğerse "yöneltme tepkisi" diye içgüdüsel bir şeymiş.

Bunu öğrenince kendimden de kuşkulandım. Dizide iyi bir tek karakter yok. En iyi kalpli kahraman bile gözünü kırpmadan birisini öldürebiliyor.

Acaba bu tür dizileri seyrederek içimde saklı kalmış "niyetleri" kime karşı yöneltiyorum diye ürktüm.

Şiddete eğilimim olmadığını biliyorum ama filmlerde kötü insanların başlarına gelen felaketlerden de gizli bir zevk alıyorum sanki.

Yine lafı uzattım, konuya dönüyorum.

Sharon Stone yıllar önce gösteri dünyasında kadınlara karşı acımasız bir ayrımcılık yapıldığına dikkat çekip "40 yaşıma geldiğimde menajerler bir cüzzamlı gibi beni kaldırıp bir kenara attılar" demişti.

Amerikan dizilerini seyrediyorsanız, "menajerler" kelimesinden önce hangi kelimeyi kullandığını da tahmin edebilirsiniz.

Sharon Stone ile aynı yaştaki bir erkek oyuncu için "artık yaşlandı" yorumunu hiç duymuyoruz ama Sharon için "hala genç kız gibi" denmesi bir iltifat sayılabiliyor.

Onun için acaba diyorum, Stone'un içine kapanmasına, gösteri dünyasındaki bu eşitsizlik mi yol açtı?

Şimdi sırası geldi, Gerard de Nerval'in "Doğu'ya Yolculuk" isimli gezi kitabından bir bölüm aktaracağım:

"Cenevre'de yemekler oldukça iyi ve halk çok sevimli. Kadınlar çok güzel ve hemen hemen hepsi diğerlerinden ayırt edilmesini sağlayacak farklı bir görünüşe sahip. Saçları genellikle siyah ya da kestane, ama tenlerinin parlak bir beyazlığı ve inceliği var; hatları düzgün, yanakları renkli, gözleri güzel ve sakin. Bana öyle geldi ki en güzeli geçkinlerdi ya da daha doğrusu kesinlikle yaşlı olanlar. Kolları ve omuzları hayranlık uyandırıcı ama belleri biraz kalın."

Nerval, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Yahya Kemal gibi edebiyatçıları etkileyen bir yazar, çok genç yaşta ölmüş.

Bu genç yazarın en çok beğendiği kadınların "geçkinler, daha doğrusu kesinlikle yaşlı olanlar" olduğuna dikkatinizi çekeceğim.

Belki de insanların, kadınların yaşları ilerledikçe de güzel olabileceğini fark etmeleri için Gerard de Nerval inceliğinde bir ruha sahip olmaları gerekiyor. 


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Adana'ya gidek mi kebabından yiyek mi?

Üniversiteyi bitirdikten sonra bir süre yaşadığım Adana hayatıma o tarihte girdi ve bir daha hiç çıkmadı... Kuşkusuz ki cennet vatanımızın birçok güzel köşesi var. Ama şunu söylemeliyim ki Adana farklıdır...

Güzelliğin on para etmez!

Kendisini aşağıya çekmeye çalışanlara karşı geçmişte güzelliğini saklamak zorunda kaldığını söyleyen Nurgül Yeşilçay, aslında erkeklerin bilinçli taktiğine işaret ediyor: Kadın kendisini yetersiz hissetsin ve gözü benden başkasını görmesin

Bir efsanenin sonu

Bu seçimin bize gösterdikleri arasında en önemlisi Erdoğan'ın artık psikolojik üstünlüğünü kaybetmiş olması. "Her seçimi kazanır, Kurum'u aday gösterse bile kazanır" efsanesi yıkıldı, artık Erdoğan'ın öyle bir gücü yok