08 Ekim 2022

Herkesin anlayacağı bir "aşk dili" var

Kitabın önemi, o güne kadar pek konuşulmamış bir şeyi gündeme getirmiş olmasıydı: Aşkın da kendine özgü bir dili var!

1992 yılının ekim ayı sizin için ne kadar önemlidir bilmiyorum ama benim için önemli bir aydı. Nedenini ulu orta söyleyecek değilim tabii ki. Burada dedikodu değil, iş yapıyoruz!

Ekim 1992, insanlığın modern toplumsal tarihinde kendine küçük de olsa bir yer edinmiş bulunuyor ve eylül ayının bu son gününde, ekim ayını karşılamaya hazırlanırken bir "30'uncu yıl kutlamalarına" siz de katılın istiyorum.

Bu yıl, ekim ayının 6'ncı günü İstanbul'un İngilizler başta olmak üzere İtilaf Kuvvetleri'nin işgalinden kurtuluşunun 99'uncu yıl dönümünü de kutlayacağız.

Niyetim elbette yine bir "ecdadımız" tartışması başlatmak değil ama kulaklarımızda bulunsun istedim.

Bu tartışmayı belki Osmanlı Padişahı Vahdettin'in, bir İngiliz zırhlısıyla İstanbul'u terk edişinin 100'üncü yıl dönümü olan 16 Kasım 2022 günü yaparız.

1992 yılının ekim ayında modern insanlık tarihini ilgilendiren şeylerden biri de Dr. David Chapman'ın "5 Aşk Dili: Kalıcı Aşkın Sırrı" isimli kitabının yayınlanmasıydı. 

Türkiye'de "5 Sevgi Dili" adıyla yayımlandı, internetten kontrol ettim, yeni baskıları kitap sitelerinde var. Kitaplığıma baktım, 1996 yılında satın alıp okumuşum ama niye bugüne kadar tek satır söz etmemişim, bilemedim.

Kitabın yayımlanmasının 30'uncu yılını idrak ettiğimizi New York Times'da, Alisha Haridasani Gupta'nın makalesinden öğrendim.

Yayımlandığı ilk yıl sadece 8.400 adet satan kitap şu anda 20 milyonu geçmiş durumda.

Kitabın önemi, o güne kadar pek konuşulmamış bir şeyi gündeme getirmiş olmasıydı: Aşkın da kendine özgü bir dili var!

O günden beri de değişik yazarlar, ki çoğu mizah yazarı, bir "altıncı dilin" varlığını arayıp duruyorlar.

Böyle bir şey varsa bunu bulacak olanın da Reis olacağını ve ilk mitinginde "Bizden önce altı sevgi dili mi vardı" diye soracağını da duyar gibiyim!

İnsanlar birbirleriyle anlaşabilmek için "dili" icat ettiler ancak birbirinin konuştuğu dili hiç bilmeyen insanların anlaşabilmeleri için tarih öncesindeki gibi el – kol hareketleri yapmak ve garip sesler çıkarmaktan başka çaremiz de yok.

Cep telefonlarındaki uygulamalarla bu tür iletişim kurulabildiğini duydum ama aşkınızı böyle anlatamayacağınızı kabul edin lütfen.

Dolayısıyla aşkınızı ifade edebilmeniz için önce aynı lisanı konuşuyor olacaksınız.

Sevginizi ifade etmek ve bu yaptığınızı sevdiceğinizin anlaması için bu şart.

Dr. David Chapman'ın tanımlayıp insanlığa armağan ettiği "beş sevgi dili" ise şöyle:

1- Onaylama

Bunlar sözlü iltifatlardan tutun da yapılan bir işin ya da başarının övülmesine kadar geniş bir yelpazede gerçekleştirilen ifade biçimleri.

2- Kaliteli zaman

Birlikte geçirilen zamanda ortak bir şeyler yapmak, sadece o ana odaklanmak, sevdiceğine hayatının merkezinde olduğunu hissettirmek.

3- Hediyeler vermek

Yolda yürürken sokaktaki ağaçtan koparılmış bir çiçek vermekten tutun da alanı sinir etmeyecek kadar pahalı hediyelere kadar geniş bir yelpaze.

4- Hizmet eylemleri

Evde ya da işi ile ilgili konularda eşinize yardım etmek. Dikkat: Burnunuzu sokmak değil! Mesela o çalışırken bir kahve yapıp, yanında bir Eti Karam ile ona getirmek gibi. Ya da yemek pişirmek, ütüye yardım etmek vs.

5- Fiziksel temas

El ele tutuşmaktan tutun, dizi film izlerken sarılıp uzanmaya, cinsel ilişkiye kadar birbirinize fiziksel olarak yakın olduğunuz her türlü eylem.

Önünüzden geçerken poposuna bir küçük şaplak atmak dahil, ensesine şaplak atmak hariç!

Zaman içinde sosyokültürel bir fenomene dönüşen "beş sevgi dilini" icat eden adamın, eşiyle çok mutlu bir ilişkisi olduğunu tahmin ediyor olabilirsiniz. Hayır arkadaşlar, böyle bir dünya ne yazık ki yok.

Belediyelerden aldıkları izinle ya da kendi özgür iradeleriyle birlikte yaşayan bütün çiftlerde olduğu gibi Chapman çiftinin evinde de sorunlar yaşanabiliyor.

Marifet, sorunları aşabilmek.

Mesela Carolyn Chapman'ın kötü bir huyu var: Evde açtığı çekmeceleri ve dolap kapaklarını kapatmıyor!

Bu konuya dikkatinizi özel olarak çekmek isterim ki ölümlü ya da yaralanmalı ev kazalarının bir bölümü de bu tür açık çekmece ve dolap kapakları yüzünden meydana gelir.

Her neyse, bir gazeteci olarak "mesaj verme görevimi" bu konuda yerine getirdikten sonra konuya dönüyorum. Çünkü bazı okuyucular mesaj vermek yerine boş işler üzerine yazdığım iddiasında bulunarak beni eleştirebiliyorlar.

David Chapman'ın kötü huyu ise yetiştirildiği ortamda benimsediği toplumsal cinsiyet rollerini aşırı abartmaktan kaynaklanıyordu.

Yani ev işlerinin, kadına ait bir görev olduğunu düşünüyor, örneğin ütüye, bulaşığa yardım etmek bir yana televizyon izlerken içeceği suyu bile eşinin getirmesini bekliyordu.

Biliyorum, Türkiye'de böyle erkekler yaşamıyor ama görün işte dünyada neler var!

David Chapman'ın ani bir aydınlanma yaşayıp, kitabı ile ilgili ilk fikri geliştirmesi işte böyle nedenlerle çıkan bir tartışmadan sonra olmuş.

David Bey, şöyle anlatıyor:

"Ona ne kadar güzel göründüğünü, yaptığı her şeyi ne kadar takdir ettiğimi söylerdim ve ona tekrar tekrar 'seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum' derdim. Ama bir gece bana 'seni seviyorum deyip duruyorsun ama beni seviyorsan neden bana yardım etmiyorsun?' dedi.

Bunun üzerine Dr. Chapman görev yaptığı kilisede kendisine danışmak için gelen çiftlerin öykülerini not etmeye başlamış ve bütün gözlemlerinin sonucunda bu beş sevgi dilinin mevcudiyetine karar verip, kitabını yazmış.

Klinik psikolog ve Seattle'daki Gottman Enstitüsü'nün kurucularından biri olan Dr. Julie Gottman "Beni deli eden de bu" diyor.

Chapman'ın antropoloji eğitimiyle psikoloji kitabı yazmasına sinir olmuş. Kitabı didaktik buluyor.

Bunu okuyunca "acaba zamanında okuduğum bu kitaptan hiç söz etmemiş olmamın nedeni benim de kitabı çok didaktik bulmuş olmam mı" diye düşünmeden edemedim.

Ancak şurası da bir gerçek ki ilişki terapisi ile uğraşan ilim insanları giderek artan sayılarda bu kitaba hakemli yayınlarda atıf yapıyorlar.

2006 yılında yapılan bir araştırma, bireylerin, sadece biri ya da diğerini değil, beş dili de değişen seviyelerde kullanma olasılıklarının daha yüksek olduğunu buldu.

Polonya'daki Varşova Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, yaşları 17 ile 58 arasında ve en az altı aydır birlikte olan 100 çifti kapsayan bir araştırma yaptılar.

Beş sevgi dilini değişik düzeylerde kullanan çiftler arasındaki ilişkinin "daha doyurucu" olduğu bu araştırmayla ortaya kondu.

Bunun önemi şu: Bir aşk ilişkisinde, taraflardan her biri aşkını kendi bildiği şekilde ifade ediyor.

Oysa bu duyguyu karşı tarafa geçirebilmenin yolu, onun anlayacağı sevgi diliyle ifade etmeyi başarmaktan geçiyor.

Mesela Hadise'ye şimdi ayrılacakları söylenen eşi, neredeyse votkaya atılacak Bodrum mandalinası büyüklüğünde yüzük aldı ama bu dil, ona ulaşamadı. Onun gibi!

Tamam, itirazınızı kabul ediyorum, biraz abarttım galiba!

Dr. Chapman'ın beş sevgi dili evet biraz fazla didaktik görünüyor olabilir ama şunu hatırlatmalıyım ki bu beş faktör, ilişkideki çiftler arasındaki yakınlığı teşvik etmeyi amaçlıyor.

Bir kadın ile erkek arasındaki (homofobik değilim, eşcinsel ilişkiler de aynı seyri izliyor olmalı) ilişkinin gelişimi, karşılıklı açılmayla başlar.

Önce kendini açacaksın ki bayıldığın insan da sana kendini açabilsin. Bir adım sen, bir adım o hesabı yani.

Roland Barthes, "İlk açılma geçtikten sonra 'seni seviyorum'un hiçbir anlamı yoktur" diye yazıyor.

Bundan sonrası o iki kelimelik cümleye anlam katmakla mümkün olabilir.

Sadece sözle değil, hareketlerle, mimik ve jestlerle, davranış kalıplarıyla yapabileceğiniz bir "iletişim" biçimi.

"Beş sevgi dili" bir tür yol haritası. Bu haritada yolunu bulmak herkesin kendisine düşüyor.

Netflix'teki "You"nun üçüncü sezonunda, cani ruhlu ama kadınlara çok çekici gelen Joe Goldberg, şiddetin onun aşk dili olduğunu fark ediyordu.

Bu kadar da abartmayın tabii.


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Sonunda kaybolmak olsa da

Kaybolmak bir yetenek olarak kabul edilmeli. Çünkü karşına daha önce hiç görmediğin şeylerin çıkmasını sağlar. Bilinmeyene yolculuk, yaratıcılığın doğasında var. Hata yapmak normaldir, esas anormal olan hiç denememektir!

Uzağa, mümkün olduğunca uzağa!

Kendinden kaçabilmek o kadar kolay değil. Beyninizi ve kalbinizi yanınızda taşıdığınız sürece ne onların içindeki düşüncelerden ne de o düşüncelerin insan ruhunda yaratabileceği sorunlardan kaçabilirsiniz. Ama şunu da unutmamalı: Özgürlüğünüzü yanınızda taşıyabilirsiniz

Bir düğün gezgininin anıları

Dünyanın her yerinde düğün geline ait bir şeydir ve gelin ne isterse o olur. Davetliler de düğüne gelin için gelirler. Ancak bir erkeğin “damat” sıfatıyla orada bulunuyor olmasının da nedenleri var tabii!

"
"