09 Aralık 2023
Reeves bu kaybın ardından sadece Hollywood için değil ama bizim memleketimiz için bile uzun süren bir yas dönemine girmişti. “Daha kırkı çıkmadan” ortalığa dökülen tiplerden değildi. Sonra günün birinde, Syme’nin ölümünden 19 yıl sonra bir Hollywood etkinliğinde kendisinden 9 yaş küçük Alexandra Grant ile ilk kez el ele paparazzilerin karşısında poz vermişti. Grant bir “görsel sanatçı”. Ve kendine özgü bir karakter. Bir kere saçlarını boyamıyor, yaşını olduğundan genç gösterecek herhangi bir çaba içine girmiyor. Neyse o!
Oysa yaşadığı kentte, elinizi sallasanız bir kadını yeniden 18 yaşına getirebilecek yetenekte plastik cerrahlara ya da kendisini çok daha genç bir yaşta gösterebilecek imaj yaratıcılarına çarpabilirsiniz. Saçları beyaz, yüzünde estetik ya da botox yok, jimnastik salonlarında saatlerini harcamıyor. İşleri güçleri sosyal medyada ünlüleri takip edip eleştirmek olan ve böylece günün birinde şöhreti yakalayabileceğini zannedenler de tabii bu durumu bir fırsat bilmişler.
Kadının erkekten daha yaşlı durduğuna yönelik, gülenin karakteri hakkında da fikir verecek aşağılık esprilerden tutun da çok bilmiş eleştirilere kadar binlerce paylaşım yapılmış. Nedeni de yukarıda da belirttiğim gibi Grant’in, Reeves’ten daha yaşlı göstermesi. Özellikle de Hollywood yıldızlarının önde gelenlerinin kendilerinden çok küçük kadınlarla birlikte olmaları ile bu görüntü birleşince, üzerlerine hiç vazife olmayanlar bile hafif bir küçümseme ile bakıyorlar duruma.
Nitekim çok kişiye garip gelse de Cher’in kendisinden 40 yaş küçük müzik yapımcısı Alexander Edwards ile birlikteliğini de yargılamıyorum. Gerçi Cher’in, sevgilisinin yanında genç görünmek için 250 bin dolar harcayarak yüz gerdirme, göğüs kaldırma ve burun estetiği yaptırdığı iddia ediliyor ama fotoğraflar ortada, bu iddialar doğru değil. İnsanlara özgü şeyleri olduğu gibi kabul etmekten yanayım, bunu daha önce birkaç kez yazmıştım. İnsanım, insanca olan hiçbir şey bana yabancı değildir! (Homo sum; humani nihil a me alienum puto. – Terentius)
Ancak bu durum, erkeğin yaşının birlikte olduğu kadının yaşından büyük olması gerekliliğini şart koşan toplumsal gelenekleri savunmam anlamına da gelmiyor. Böyle bir zorunluluk, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile atbaşı gidiyor, kadınlar toplumda erkekler ile eşit bireyler olarak varlıklarını gösterdikçe de bu baskı hafifliyor. Kâr amacı gütmeyen bir araştırma kuruluşu olan Pew Araştırma Merkezi’nin 130 ülkeyi kapsayan araştırmasına göre dünyanın hemen her yerinde kadınlar kocalarından daha gençler.
Müslümanlar evlilik yaşı farkının en fazla olduğu grup. Müslüman evliliklerinde erkeklerin yaşı, kadınlardan ortalama olarak 6 yıl 6 ay daha büyük. TÜİK istatistiklerinde aradım, Türkiye ile ilgili bir veri bulamadım. Ancak erkeklerin ilk evlenme yaşı ile kadınların ilk evlenme yaşları arasında 2 yıl 6 ay fark olduğu görülüyor. Hindular ikinci sırada. Yaş farkları ortalama 5 yıl 6 ay. Hristiyanlarda 3 yıl 8 ay, Budistlerde 2 yıl 9 ay, ateistlerde 2 yıl 3 ay, Yahudilerde 2 yıl 1 ay ortalama yaş farkı var. Sosyal gelişme endekslerinde geri sıralarda olan ülkelerde kadınlar ile erkekler arasındaki yaş farkı daha fazlayken, sosyal olarak gelişmiş ve kadınların temel bazı hakları elde ettiği ülkelerde ise yaş farkı azalıyor. Gambiya (erkekler ile eşleri veya partnerleri arasında 14.5 yıl), Gine (13.5) ve Mali (12.9) dahil olmak üzere Sahra Altı Afrika’da büyük yaş farkları özellikle yaygındır. Çek Cumhuriyeti (2), Slovakya (2.1) ve Estonya (2.2) gibi Avrupa ülkelerinde çok daha küçük farklar var. ABD ve Çin de (her ikisi de 2.2) küçük yaş farklarının dikkate değer örnekleri.
Ve din bu konularda gerçekten belirleyici bir etken olabilir, çünkü örneğin Nijerya’da Hristiyan erkekler, eşlerinden ortalama 9 yıl 2 ay büyüklerken, aynı ülkenin Müslüman erkekleri 13 yaş daha büyükler. Ve arkadaşlar hemen hepimizin bildiği, bilmesek bile tahmin edebileceğimiz bu tablo, bir başka soruna yol açıyor: Dünya genelinde kadınların yalnız yaşlanma olasılığı erkeklere göre yaklaşık iki kat daha fazla. 60 yaş ve üzeri her beş kadından biri (yüzde 20), erkeklerde ise on kişiden biri (yüzde 10) yalnız yaşıyor. Bunun en temel nedeni erkeklerin ileri yaşlarda bile kendilerinden küçük bir kadın ile evlenme ya da birlikte yaşama olanağının daha fazla olması.
Erkekler sahip oldukları maddi varlıklar ve sosyal statüleri nedeniyle ileri yaşlarda bile daha genç kadınlar ile birlikte olabiliyorlar. Buna bir de erkeklerin ömür beklentisi ile kadınların ömür beklentisi arasındaki farkı eklersek, yalnız yaşlanan kadınların sayısının neden bu kadar çok olduğunu açıklayabiliriz sanıyorum.
Türkiye’de “doğuşta yaşam beklentisi istatistiklerine” göre genel olarak kadınların erkeklerden 5.5 yıl daha uzun yaşaması bekleniyor. 2020-2022 dönemi verilerine göre ömür beklentisi erkekler için 74.8 yılken kadınlar için 80.3 yıl olarak gerçekleşti. Çalışma çağının başlangıcı kabul edilen 15 yaşındaki Türklerin ortalama kalan yaşam süresi erkekler için 61.6 yıl iken kadınlarda 67.1 yıl oldu. Yani arkadaşlar aslına bakarsanız aynı yaştaki erkekler ile kadınların ilişkisinde bile kadını bekleyen şey normal şartlar altında yaşamının son yıllarını yalnız geçirmesi.
Devletlerin sosyal politikalarında bu gerçekleri gözeten değişimler ve özel programlar da şu an için görünmüyor. Onun için erkeklerin, “kendisinden otuz yaş küçük kadınla evlendi” gibi magazin haberlerini kıskançlıkla okumalarına gerek yok. O ilişkilerde eninde sonunda kadını bekleyen şey çok uzun sürecek bir yalnız hayat.
Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |
Reeves bu kaybın ardından sadece Hollywood için değil ama bizim memleketimiz için bile uzun süren bir yas dönemine girmişti. "Daha kırkı çıkmadan" ortalığa dökülen tiplerden değildi. Sonra günün birinde, Syme'nin ölümünden 19 yıl sonra bir Hollywood etkinliğinde kendisinden 9 yaş küçük Alexandra Grant ile ilk kez el ele paparazzilerin karşısında poz vermişti. Grant bir "görsel sanatçı". Ve kendine özgü bir karakter. Bir kere saçlarını boyamıyor, yaşını olduğundan genç gösterecek herhangi bir çaba içine girmiyor. Neyse o!
Oysa yaşadığı kentte, elinizi sallasanız bir kadını yeniden 18 yaşına getirebilecek yetenekte plastik cerrahlara ya da kendisini çok daha genç bir yaşta gösterebilecek imaj yaratıcılarına çarpabilirsiniz. Saçları beyaz, yüzünde estetik ya da botox yok, jimnastik salonlarında saatlerini harcamıyor. İşleri güçleri sosyal medyada ünlüleri takip edip eleştirmek olan ve böylece günün birinde şöhreti yakalayabileceğini zannedenler de tabii bu durumu bir fırsat bilmişler.
Kadının erkekten daha yaşlı durduğuna yönelik, gülenin karakteri hakkında da fikir verecek aşağılık esprilerden tutun da çok bilmiş eleştirilere kadar binlerce paylaşım yapılmış. Nedeni de yukarıda da belirttiğim gibi Grant'in, Reeves'ten daha yaşlı göstermesi. Özellikle de Hollywood yıldızlarının önde gelenlerinin kendilerinden çok küçük kadınlarla birlikte olmaları ile bu görüntü birleşince, üzerlerine hiç vazife olmayanlar bile hafif bir küçümseme ile bakıyorlar duruma.
Nitekim çok kişiye garip gelse de Cher'in kendisinden 40 yaş küçük müzik yapımcısı Alexander Edwards ile birlikteliğini de yargılamıyorum. Gerçi Cher'in, sevgilisinin yanında genç görünmek için 250 bin dolar harcayarak yüz gerdirme, göğüs kaldırma ve burun estetiği yaptırdığı iddia ediliyor ama fotoğraflar ortada, bu iddialar doğru değil. İnsanlara özgü şeyleri olduğu gibi kabul etmekten yanayım, bunu daha önce birkaç kez yazmıştım. İnsanım, insanca olan hiçbir şey bana yabancı değildir! (Homo sum; humani nihil a me alienum puto. – Terentius)
Ancak bu durum, erkeğin yaşının birlikte olduğu kadının yaşından büyük olması gerekliliğini şart koşan toplumsal gelenekleri savunmam anlamına da gelmiyor. Böyle bir zorunluluk, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile atbaşı gidiyor, kadınlar toplumda erkekler ile eşit bireyler olarak varlıklarını gösterdikçe de bu baskı hafifliyor. Kâr amacı gütmeyen bir araştırma kuruluşu olan Pew Araştırma Merkezi'nin 130 ülkeyi kapsayan araştırmasına göre dünyanın hemen her yerinde kadınlar kocalarından daha gençler.
Müslümanlar evlilik yaşı farkının en fazla olduğu grup. Müslüman evliliklerinde erkeklerin yaşı, kadınlardan ortalama olarak 6 yıl 6 ay daha büyük. TÜİK istatistiklerinde aradım, Türkiye ile ilgili bir veri bulamadım. Ancak erkeklerin ilk evlenme yaşı ile kadınların ilk evlenme yaşları arasında 2 yıl 6 ay fark olduğu görülüyor. Hindular ikinci sırada. Yaş farkları ortalama 5 yıl 6 ay. Hristiyanlarda 3 yıl 8 ay, Budistlerde 2 yıl 9 ay, ateistlerde 2 yıl 3 ay, Yahudilerde 2 yıl 1 ay ortalama yaş farkı var. Sosyal gelişme endekslerinde geri sıralarda olan ülkelerde kadınlar ile erkekler arasındaki yaş farkı daha fazlayken, sosyal olarak gelişmiş ve kadınların temel bazı hakları elde ettiği ülkelerde ise yaş farkı azalıyor. Gambiya (erkekler ile eşleri veya partnerleri arasında 14.5 yıl), Gine (13.5) ve Mali (12.9) dahil olmak üzere Sahra Altı Afrika'da büyük yaş farkları özellikle yaygındır. Çek Cumhuriyeti (2), Slovakya (2.1) ve Estonya (2.2) gibi Avrupa ülkelerinde çok daha küçük farklar var. ABD ve Çin de (her ikisi de 2.2) küçük yaş farklarının dikkate değer örnekleri.
Ve din bu konularda gerçekten belirleyici bir etken olabilir, çünkü örneğin Nijerya'da Hristiyan erkekler, eşlerinden ortalama 9 yıl 2 ay büyüklerken, aynı ülkenin Müslüman erkekleri 13 yaş daha büyükler. Ve arkadaşlar hemen hepimizin bildiği, bilmesek bile tahmin edebileceğimiz bu tablo, bir başka soruna yol açıyor: Dünya genelinde kadınların yalnız yaşlanma olasılığı erkeklere göre yaklaşık iki kat daha fazla. 60 yaş ve üzeri her beş kadından biri (yüzde 20), erkeklerde ise on kişiden biri (yüzde 10) yalnız yaşıyor. Bunun en temel nedeni erkeklerin ileri yaşlarda bile kendilerinden küçük bir kadın ile evlenme ya da birlikte yaşama olanağının daha fazla olması.
Erkekler sahip oldukları maddi varlıklar ve sosyal statüleri nedeniyle ileri yaşlarda bile daha genç kadınlar ile birlikte olabiliyorlar. Buna bir de erkeklerin ömür beklentisi ile kadınların ömür beklentisi arasındaki farkı eklersek, yalnız yaşlanan kadınların sayısının neden bu kadar çok olduğunu açıklayabiliriz sanıyorum.
Türkiye'de "doğuşta yaşam beklentisi istatistiklerine" göre genel olarak kadınların erkeklerden 5.5 yıl daha uzun yaşaması bekleniyor. 2020-2022 dönemi verilerine göre ömür beklentisi erkekler için 74.8 yılken kadınlar için 80.3 yıl olarak gerçekleşti. Çalışma çağının başlangıcı kabul edilen 15 yaşındaki Türklerin ortalama kalan yaşam süresi erkekler için 61.6 yıl iken kadınlarda 67.1 yıl oldu. Yani arkadaşlar aslına bakarsanız aynı yaştaki erkekler ile kadınların ilişkisinde bile kadını bekleyen şey normal şartlar altında yaşamının son yıllarını yalnız geçirmesi.
Devletlerin sosyal politikalarında bu gerçekleri gözeten değişimler ve özel programlar da şu an için görünmüyor. Onun için erkeklerin, "kendisinden otuz yaş küçük kadınla evlendi" gibi magazin haberlerini kıskançlıkla okumalarına gerek yok. O ilişkilerde eninde sonunda kadını bekleyen şey çok uzun sürecek bir yalnız hayat.
Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |
Türkiye televizyon dizileri üretiminde dünya çapında üçüncü büyük güç. Ve tahmin edebileceğiniz gibi devletin sektöre destek olmak yerine köstek olmak gibi bir tavrı var. Sektör devlet tarafından desteklenmediği gibi, RTÜK’ün ideolojik saplantılarından kaynaklanan ahlakçı sansürün tehdidi altında ama o kadar güçlü ki ayakta kalabiliyor...
Elimde kesin bir veri yok ama kişisel gözlemim şu ki Türkiye’deki bütün kentlerin merkez bölgelerinde Cumhuriyet’in kuruluşundan beri aynı arsaya en az iki bina yapılmış olduğuna iddiaya girerim. Öyle bir mimari akım geliştirmişiz ki, civarında kendisinden başka hiçbir mimari eğilimin yeşermesine izin vermemiş!
Kaybolmak bir yetenek olarak kabul edilmeli. Çünkü karşına daha önce hiç görmediğin şeylerin çıkmasını sağlar. Bilinmeyene yolculuk, yaratıcılığın doğasında var. Hata yapmak normaldir, esas anormal olan hiç denememektir!
© Tüm hakları saklıdır.