03 Kasım 2018

Flört, yaşadığını hissetmeni sağlar

"Yaşamımıza giren her kadın bizde silinmez izler bırakır ama bazıları iz bırakmakla kalmaz, yaşamımızın ta kendisi haline gelirler"

Memleketimiz magazin evreninin parlayan güneşi Ceren Hindistan.
Genç, güzel bir kadın. Dizilerde rol almışlığı var, Türkiye Güzellik Yarışması’nda finale kalmış filan.
Oldukça da hareketli olduğu anlaşılıyor. “Kimdir” diye merak edip googlize ettiğimde karşıma çıkan başlıklardan biri de “Ceren Hindistan sevgilileri” oldu.
Ve edindiğim izlenim de şu ki, Ceren Hanım, bu ilişkilerini bir tür halkla ilişkiler faaliyeti olarak da yürütüyor.
Ayrıldığı eski sevgiliye nispet olsun diye yeni sevgili yapmalar, onun yolladığı güllerle fotoğraflar çektirmeler, “Ferrari’li yârim var” havaları, bu ilişkiler ağının magazin basınına yansıyan tarafları ve moderatörü de büyük ölçüde kendisi.
Nitekim son ilişkisi Mustafa Sandal ile olan “elektriklenme sürecini” de bir televizyon programında onun ağzından öğrendik.
2. Sayfa isimli programda Mustafa Bey kardeşimizin kendisine yolladığı “direkt yürüme mesajlarını” ifşa etti.
Sandal şöyle mesajlar atmış:

“Sen güzelsin, ben yakışıklı. Magazinciler de yakıştırdı, neden sevgili olmuyoruz.”
“Bana aşık olmaktan başka alternatif bırakmadın, flörtle kandıramazsın.”
“Tek sıkıntı, sana bakarken yaşayacağım konsantrasyon bozukluğu.”

İlk bakışta komik geliyor bu mesajlar.
Koskoca Mustafa Sandal, Hindistan’a böyle mi 'yürümeliydi' oluyor insan.
Eski şarkılarının sözlerini bile yazsaydı, daha ilginç olurdu sanki: “İstersen dağlar yerinden oynar” gibisinden.
Bir arkadaşımla sabah yürüyüşünde bu konunun muhabbetini yaparken mesajların kendisinde yarattığı hayal kırıklığından söz etti.
Ona şöyle dedim, size de aktarayım: Şuradan geçen herhangi birisinin cep telefonundaki mesajları oku, onlar da saçma gelir. Hatta benim telefonumdakiler sana, senin telefonundakiler de bana saçma gelir. Çünkü bu tür yazışmalar, ikili bir ilişkinin evrakı metrukesi olur ki sadece o iki kişiye bir anlam ifade eder.


***

Fransızca bir deyim var: “Folie a deux.”
Birbirine aşık iki kişinin, reel dünyadan koparak kendilerine ait özel ve kapalı bir yaşam alanı yarattıkları durumları tanımlamak için kullanılıyor.
Gerçek dünyadan kopmak ve ikili içe dönüş, dış dünyaya sağırlığı da beraberinde getiriyor.
Bu ilişki biçiminde bireyler sadece karşısındakinin ne söylediğini duyabiliyor. Yapılan her şey karşısındakinin mutluluğu için yapılıyor.
Bu tür aşklara örnek isterseniz Elizabeth Taylor-Richard Burton aşkını verebilirim.
Ya da Rahşan Ecevit-Bülent Ecevit aşkı.
Kuşkusuz ki Ceren Hanım ile Mustafa Bey arasındaki ilişkiyi bu tür bir aşk ilişkisidir diye tanımlayabilecek bilgiye sahip değilim.
Zaten son derece yeni bir ilişki ve umarım nazarımız değmez de uzun sürer.
Ama kamuoyunun önünde bu tür sırların açığa vurulduğu bir ilişkiden, böyle özel bir ilişki çıkar mı, ondan da kuşkulu olduğumu söylemek zorundayım.
Evet belki aşk ikili bir delilik durumudur ama bu deliliğin bazı sonuçlarını da herkesle paylaşmak icap etmez.
Bunlar iki kişi arasında kalması gereken bir sırdır.
Tabii bir 'reality show' ile karşı karşıya değilsek.
Ona da aşk demiyoruz, 'seviyeli ilişki' tanımı tam da bu duruma uyuyor.

***

Öte yandan Mustafa Sandal’ın “Beni flört ile kandıramazsın” sözüne de takılmadım değil.
Ortega y Gasset, “Yaşamak, daha çok yaşamaktır; insanın kendi yürek atışlarını hızlandırma arzusudur. Yaşam böyle olmadığı zaman hastadır ve kendi ölçüleri içinde bir yaşam değildir” diye yazıyor.
Ve sevgili okuyucular, yürek atışlarınızı hızlandırmak için koşup zıplamak yetmez. Dinlenmeye geçtikten bir süre sonra nabzınız eski haline dönmekte gecikmeyecektir.
Yürek atışlarınızı hızlandıracak ve uzun süre o hızda tutacak şey flört ile başlar.
Flört, insana yaşadığını hissettirir. Kendine güvenini artırır. Beğenildiğini, arzulandığını hissedersin.
Flörtü küçümsemek, karşındakini küçümsemektir.
Flört ediyorum diye rol yapıyorsan orası başka tabii.

***

 

Toprağı bol olsun Freud şöyle diyor:

“Hiçbir erkek birlikte olmak istemeyeceği bir kızla yakın arkadaş olmak istemez.”

Freud bunu hangi bağlamda söylüyor, az çok tahmin edebiliyorum.
Çünkü Freud’a göre haz veren, doyum sağlayan her nesnenin ve her durumun cinsel bir niteliği var.
Yakın arkadaşlık da böyle bir duygu olduğuna göre Freud’un bu arkadaşlığın ardında cinsel bir dürtü olduğunu söylemesi normal.
Cinselliği, haz veren herhangi bir nesneye ya da uyarıcıya yöneliş olarak tanımladığına göre bu sözü söylemiş olabilir.
Sandal da acaba flörtü yetersiz bulur, aşk talep ederken böyle bir yöneliş arayışı içinde miydi?
'Adamım' Hermann Hesse, “Başka nedenler bahane edilse de hayatta yapılan şeylerden pek çoğu kadınlar için yapılır” diye yazmıştı.
Başkalarını bilmem ama hayatım bunun için geçti diyebilirim.
Ne yaptıysam hep bir kadının gözüne girmek için yaptım.
Evet, yaşamımıza giren her kadın bizde silinmez izler bırakır ama bazıları iz bırakmakla kalmaz, yaşamımızın ta kendisi haline gelirler.
O kadınlar, yeri değiştirilemez kadınlardır ve onların kafamıza çaktıkları çivilerle yaşarız.
Ve Ortega y Gasset dostumuzun da isabetle altını çizdiği gibi böyle bir kadını tanımak için onunla flört etmek gerekir:

“Kadın, ruhunu bireyselleşen erkeğe, ‘genel bir erkek, gelip geçen biri, herhangi biri olmaktan kurtulan erkeğe’ açar!”

 

Yazarın Diğer Yazıları

Erkek odaklı flört kültürü Trump ve “üç harfli!"

Kadınların toplumsal hayatta eşit bireyler olarak yer almaya başlamasının erkeklerde yarattığı rahatsızlık dünyanın en önemli seçiminin kaderini belirlemiş olabilir mi? Bu konuyu ele alan The New York Times’taki makale, Trump’ı iktidara taşıyanın, iş hayatında geri kalan düşük eğitimli erkeklerin yarattığı öfke dalgası olduğu önermesini ortaya atıyor...

Kadınlar neden istediklerini elde edemezler?

Her kadın, hayatını nasıl bir erkekle geçirmek istediğini gayet iyi bilir. Bunun için upuzun bir liste sayabiliriz. Ancak her 100 kadına karşılık 101 erkeğin yaşadığı bu küçük mavi küremizde tüm kriterleri aynı anda karşılayabilecek tek bir erkeğin bile bulunmaması başlıktaki sorunun yanıtı olabilir

Ne kadar suçlusunuz?

Yasunari Kawabata’nın “Uyuyan Güzeller” isimli romanı arzulara ket vurmanın zorluğunu, genç kadınların yaşlı erkeklere “hizmet” verdiği bir ev üzerinden anlatıyor. Kawabata’nın romanını yazarken Lacan okuyup okumadığını bilmiyorum ama Lacan zamanında “İnsanın suçlu olabileceği tek şey arzusundan kaçınmasıdır” demişti. Bir düşünün bakalım, siz ne kadar suçlusunuz?

"
"