25 Aralık 2022

Dünyayı kim yönetiyor?

Verebileceğiniz ne tür yanıtlar var bilemiyorum ama "kadınlar" diyenlerin bu bilgi yarışmasını kazandığını söylemeliyim

Başlığı okuyan herkesin bu soruya kendine göre bir yanıtı var. "Süper güç" diye tanımlanabilecek devletlerden tutun da birtakım gizli örgütlere kadar bir dizi yanıt.

Bana verebileceğiniz başka ne tür yanıtlar var bilemiyorum ama "kadınlar" diyenlerin bu bilgi yarışmasını kazandığını söylemeliyim.

Hayır, bunu bildikleri için bir ödül hak etmeyecekler ancak eşe dosta ne kadar akıllı olduklarını anlatabilirler tabii, buna engel olamam zaten.

Evet arkadaşlar, kabul etmek isteseniz de istemeseniz de dünyayı kadınlar yönetiyor. Bu müthiş bilgiye ulaşabilmek için ciltler dolusu kitap devirmedim. Dünyanın en büyük üniversitelerinde master, doktora dereceleri peşinde koşmadım. Sadece bir şarkı dinledim. Evet bir şarkı! Beyonce söylüyor: Run the World (Girls). Şarkı için çekilen videoyu da izledim.

Mad Max filminin çekildiği ortama benzer bir ortam, acayip kılıklı kadınlar ve karşılarında da erkekler var.

Beyonce her zamanki gibi, yani "bir tür rüya" da diyebilirsiniz. O soruyor, korodaki kızlar da hep bir ağızdan yanıtlıyorlar. Böylece öğreniyoruz ki dünyayı kızlar yönetiyor!

Bilim sağ olsun

Bu şarkıdan haberdar olmamı Scaptia Beyonceae isimli at sineğinin isminin nereden geldiğini anlatan bir böcek bilimci sağladı. Bu at sineğine Beyonce'nin adının verilmesinin iki nedeni varmış: Birincisi bu at sineği türünün keşfedildiği gün aynı zamanda Beyonce'nin de doğum günü olması! Ancak Norveçli böcek bilimci Anne Sverdrup-Thygeson'a göre at sineğine bu ismin verilmesinin asıl nedeni, böceğin kalçaları imiş! Hayır, beni cinsiyetçilikle suçlamanıza izin vermeyeceğim. İsmi veren ben değilim sonuç olarak.

Bu sarı tüylü popo, türe Beyonce'nin adını verecek olan araştırmacıya, sanatçının parıltılı daracık elbiseler içinde iyice ortaya çıkan güzellikteki kalçalarını hatırlatmış: Run the World (Girls) şarkısı için çekilen videodaki kostümlü haliyle Beyonce!

Anne Sverdrup-Thygeson'a göre, günün birinde böcek bilimine merak salan kadın sayısı artarsa yeni keşfedilen türlerin erkeksi omuzlarına ve karın kaslarına bakarak futbolcu Ronaldo'nun, oyuncu Brad Pitt'in isimlerini vermek de söz konusu olabilecekmiş.

Dr. Anne Sverdrup-Thygeson'un "Böcekler Gezegeni-Tuhaf, Yararlı ve Hayranlık Uyandırıcı Dostlarımız Üzerine" isimli kitabı, Koç Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlandı. (Çeviren: Dilek Başak) Tabii Beyonce bu işe ne demiş bilmiyorum. Dava filan açsaydı, duyardık. Demek ki ya haberi olmadı ya da umursamadı. Bizim magazin dünyasının her gün birbiriyle sosyal medya üzerinden polemiğe girip davalık olan tiplerinden birinin adı böyle rahatsız edici bir böceğe verilseydi, acaba nasıl bir kıyamet kopardı diye düşünmedim de değil.

Önemini bilirim

Böceklerle aranız nasıldır bilmiyorum ama insanların çoğunluğunun böceklerle temas konusunda ciddi sorunlar yaşadıklarını, korktuklarını, iğrendiklerini vs. biliyorum. Ben elbette böceklerin soframın ya da giysilerimin üzerinde dolaşmalarından hoşlanmam ancak dünyadaki varlıklarının bizler için çok önemli olduğunu biliyorum. O mini minnoşlar olmasaydı, biz insanlar, dünyayı bugün başardığımızdan da hızla yaşanmaz hale getirebilirdik.

Onların varlığı bizlerden kaynaklanan bazı sorunları bertaraf edebiliyor, çöplerimizi, pisliklerimizi öğütüp yok ediyorlar, bitkilerin tozlaşmasından tutun da gübrelenmesine kadar bir dizi yararlı faaliyette bulunabiliyorlar. Onun için bir böceği ezerken iki kere düşünmenizi öneririm, çıplak elle tutamıyorsanız bir parça tuvalet kağıdıyla tutup doğaya salmanız daha yararlı olur. Karbon ayak izinizin atmosferimizde yol açtığı tahribatı gidermeye yaramaz ama bir canlının hayatını kurtarmış olmanın vicdani rahatlığını duyarsınız.

Oksijen'de geçen ay yayımlanan bir habere konu olan araştırmayı yürüten bilim insanları Neanderthallerin, Homo Sapiens ile "savaşarak değil, sevişerek yok oldukları" hipotezini ortaya atıyordu. Şimdi diyeceksiniz ki böceklerle yola çıktık, nereye geldik? Endişelenmeyin, "her şeyin bir şeyi var" (bu sözü çok seviyorum nedense), olayları bütünsellik içinde kavramaya ve anlatmaya çabalıyorum sadece.
Eski teori, Homo Sapiens'in, kendine benzer türleri ve bu arada Neanderthalleri de savaşarak yok ettiği ile ilgiliydi. Meğerse öyle olmamış, Neanderthaller, Homo Sapienslerle sevişe sevişe melezleşmiş ve sonunda türlerini devam ettirebilecek sayıda Neanderthal kalmayınca "fade out" olup yok oluşa sürüklenmişler.

Zevk meselesi

Bilimsel dergilerde filan Neanderthallerin fiziksel durumlarına bakınca Homo Sapiens erkeklerinin ne kadar zevksiz olduklarını ama uçkurlarına da bir türlü hâkim olmayı başaramadıklarını daha iyi anlıyoruz.

Elbette tersi de mümkün olabilir, yani Homo Sapiens dişileri, Neanderthal erkeklere meyletmiş olabilirler ki günümüzde bazı kadınların yanlarındaki erkeklere bakınca bunun da güçlü bir olasılık olduğunu düşünmem için çok sebep sayabilirim. Eğer tarih öncesi çağların "insansıları" da böcekler gibi akıllı olabilselerdi herkes türünü devam ettirebilecek gen havuzunu koruyabilirdi. Böylece bugün birbirimizle savaşmak için bir gerekçemiz daha olurdu. Aynı Homo Sapiens familyasından gelen ama kendilerine başka isimler veren insan topluluklarının yüzlerce yıldır birbirlerini öldürmeye doyamadıklarını biliyoruz.

Bunun yanına bir de böyle "türler savaşı" koyabilirdik ki belki de bu dünyamız için de daha hayırlı olabilirdi, savaşmaktan dünyayı yok etmeye fırsat bulamayacaktık o zaman. Lafı uzattım, kaldığım yere dönüyorum.

Yeryüzündeki her türden erkekler ile dişileri sayacak olursak, böcekler dişi sayısının ezici bir üstünlük kurmasını sağlarlar.

Böcekler gibi sayıca çok zengin gruplarda dişiler çok belirgin bir şekilde çoğunluktalar. Mesela balarılarının tüm işçileri dişidir, yaklaşık bir sayı verecek olursak 85 milyar dişi!Aynı şekilde tüm işçi karıncaların da dişi olduklarını hatırlatayım. Sayı açısından en zengin böcek türünün karıncalar olduğu biliniyor.

Denizlerde de durum karadakinin aynı. Küçük kerevitlerin dişileri, erkeklerinden milyonlarca kez daha kalabalıktır mesela.

Daha neler çıkacak?

Dişi sayısı arttıkça, tür sayısı da artıyor, işte bakın 21. yüzyılın ilk çeyreğini geçtik, hala yeni at sinekleri keşfedilebiliyor. Kim bilir daha keşfedilmeyi bekleyen kaç at sineği familyası var. Bu genel gerçeklerden yola çıkarak Neanderthal akrabalarımızın dişilerinin sadakatsizliğinin, nelere yol açtığını görüyor musunuz?

Ancak şunu unutmayın ki bilim adamı değil, bir gazeteciyim ve zaten gazetecinin de böyle olanı makbuldür. Yani az bildiği konularda bile çok biliyormuş gibi davranan insan türüne gazeteci denilir.

Tasarımı, üretimi yıllar almış, yüz milyonlarca dolar yatırılmış yeni bir otomobil modelini, 50 kilometrelik bir yolda "test edip" yüzlerce mühendisin onca teste ve laboratuvar çalışmasına rağmen göremediğini görmek gibi yeteneklere sahip değilseniz gazeteci olamazsınız. Epistomolojik kopuş bizim mesleğin olmazsa olmazıdır!

Bu açıdan bakınca Nurettin Nebati'nin gazeteciliği seçmemiş olmasını mesleğimiz açısından gerçek bir kayıp olarak niteleyebilirim. Gördüğünüz gibi antropolojinin 100 yıldır yanıtını aradığı soruyu şıp diye çözüverdim! Böcek bilimci Anne Hanım yazıyor: "Pek çok böceğin erkeklik organı bir İsviçre çakısını andırır: Aklınıza gelebilecek çeşitlerde törpüler, kepçeler, kaşıklar. Maksat?

Sizinkinden önce oraya giren spermleri oradan çıkarmak! Sizden önceki (böcek) eşey organı girişini tıkamak (ve böylece kendi spermlerini garanti altına almak) gibi bir numara çekmişse, böyle katlanabilir bir el çantasına sahip olmak işe yarıyor."
Zavallı Neanderthaller de belli ki bu açıdan çok fakirmiş.


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Sonunda kaybolmak olsa da

Kaybolmak bir yetenek olarak kabul edilmeli. Çünkü karşına daha önce hiç görmediğin şeylerin çıkmasını sağlar. Bilinmeyene yolculuk, yaratıcılığın doğasında var. Hata yapmak normaldir, esas anormal olan hiç denememektir!

Uzağa, mümkün olduğunca uzağa!

Kendinden kaçabilmek o kadar kolay değil. Beyninizi ve kalbinizi yanınızda taşıdığınız sürece ne onların içindeki düşüncelerden ne de o düşüncelerin insan ruhunda yaratabileceği sorunlardan kaçabilirsiniz. Ama şunu da unutmamalı: Özgürlüğünüzü yanınızda taşıyabilirsiniz

Bir düğün gezgininin anıları

Dünyanın her yerinde düğün geline ait bir şeydir ve gelin ne isterse o olur. Davetliler de düğüne gelin için gelirler. Ancak bir erkeğin “damat” sıfatıyla orada bulunuyor olmasının da nedenleri var tabii!

"
"