11 Eylül 2022

Modern tarihin en uzun süreli hükümdarı

Tahta oturduğu gün ve tahttan ayrıldığı gün arasındaki o çok uzun dönemde İngiltere ve dünya tarihte benzeri görülmemiş kadar hızla ve tanınmayacak kadar değişmişti. Ancak o baş döndürücü ve çoğu zaman da ürkütücü bu değişim sarmalında sabit kalmasıyla çok değerli bir güven yaratan figür oldu

Tarihle bir köprüyü bu hafta kaybettik.

Her lider ölür. Hepsi yaşadıkları dönem üzerinde büyük bir etkiye sahip olur. Ama birçoğu geride iyi miras bırakmaz.

Kraliçe Elizabeth'in ölümü dünyanın çoğu yerinde büyük ilgi ve saygıyla karşılandı.

Fransa'nın Güneş Kralı olarak bilinen 14. Louis'den sonraki en uzun süreli hükümdar oldu.

İkinci Dünya Savaşı'ndan, Soğuk Savaş'a; Amerika'nın tek süper güç olduğu dönemden, yeni dünya düzeninin kurulmasına kadar, hayatı son 70 yılın tüm tarihi anlarına uzanan bir köprüydü. Ölümüyle, toplumla o dönem arasındaki güçlü bir bağ sona erdi.

Gençliğinde kraliyet tacını takması beklenmiyordu. Amcasının aşk uğruna tahtan inip, babası kral olana kadar, geleceği adı daha az bilinen, gerçek sorumluluğu olmayan bir süs prensesi olması bekleniyordu. Belki de (kendi ergenlik hayaliyle) zengin bir çiftliğin sahibesi olacaktı. Fakat tarih İngiltere'yi ve onu başka bir yere sürükledi.

Avrupa'da yaygın bir söz vardır: "Fransa krallığı, İngiltere kralı öldürdü."

Tahta çıktığında sarsılan monarşilere karşı İngiltere, Fransa gibi binlerce dar ağacı kurmak yerine kraliyetin sorumluluklarını belirgin biçimde sembollere indirgemiş, parlamentonun gücünü tartışılmaz kılmıştı. Belki de İngiliz monarşisi 21. yüzyılda da hâlâ hayatta olmasını bu sessiz reformlara borçlu.

15. Elizabeth tahta çıktığında, kariyerine Çanakkale Savaşı'nın mimarı Winston Churchill'in başbakanlığı ile başlayıp; gençliğinde monarşinin kaldırılmasını destekleyen Liz Truss'ı ölümünden hemen önce 15. Başbakan olarak hizmete çağırarak bitirdi.

Gençlik yılları İkinci Dünya Savaşı ile şekillenmiş, yaşına rağmen askeri sürüş eğitimi görmüş ve kamu yayınlarında yer almış idi.

Tahttaki ilk yılında atom bombasının Japonya'ya atılma kararını veren ve Marshall planını başlatan Amerikan Başkanı Truman Başkandı. Petrol fiyatı 2.77 dolardı ve İngiliz İmparatorluğu çöküşteydi.

Tahttaki son yılında Avrupa'nın sınırlarında sıcak bir savaş, Batı'nın tarihindeki en büyük ekonomik krizlerden biri (ve ipin ucu kaçmış küresel enerji dinamikleri) ve yenilenen bir dünya düzeni ile karşılaştı.

Hayatının ilk yarısı insanlık tarihinin en kanlı ve insanlığın nükleer silahlar ile birbirini yok etmeye en yaklaştığı dönemdi.

Süveyş Kanal Krizinden, Ay'a insanın adım attığı ilk ana, Soğuk Savaş sürecinde ki Kore ve Vietnam'daki sıcak savaşanlardan, Birinci ve İkinci Körfez ve Afganistan savaşlarına kadar son 70 yıllık tarihin her anında vardı. Döneme imza atan figürlerin hepsi ile el sıkıştı, tavsiye verdi. O figürler güçlerini kaybettiklerinde, o hâlâ tahtındaydı.

O dönemin en büyük anları bazen nostalji, bazen ilgi, bazen de hayranlıkla hatırlanıyor.

Kuşkusuz tepkiyle anıldığı zamanlar da oldu. Yaşadığı dönem boyunca en büyük yarayı gelini Diana'nın ölümünden sonraki toplu histerik yas kriziyle aldı. Gizemli kraliyet görgüsüyle bağdaşmayan çılgın mateme katılmaması halk tepkisinin hedefi olmasına yol açtı.

Popülizm, toplumsal bölünme ve irrasyonel kamu politikalarının her yerde yaygınlaştığı bir dönemde, 20. yüzyılda dünyanın kaderini kişilikleriyle değiştiren devlet insanlarından, popülist ve şöhret peşinde liderlere geçtiğimiz bir dönemdeyiz.

Tahta oturduğu gün ve tahttan ayrıldığı gün arasındaki o çok uzun dönemde İngiltere ve dünya tarihte benzeri görülmemiş kadar hızla ve tanınmayacak kadar değişmişti. Ancak o baş döndürücü ve çoğu zaman da ürkütücü bu değişim sarmalında sabit kalmasıyla çok değerli bir güven yaratan figür oldu.

Ölümü ile adeta dünyada sona erdiği uzun süredir hissedilen 'dev' figürlerin döneminin kapanışı mühürlendi.

Geride, Commonwealth Milletler Topluluğunun geleceği, İskoçya ile İngiltere'nin Birleşik Krallık altındaki beraberliği ve monarşinin İngiltere'de devamı gibi birçok soru bıraktı.

Yeni bir dünya düzenine doğru hızla gittiğimizin belki en sembolik anlarından biri 8 Eylül'de gerçekleşti.

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Beklenmedik Feministler

Gisèle Pelicot, utanmayı reddetti. 'Utanması gereken biz değiliz, onlar' diyerek, duruşmanın kamuya açık olmasını kabul ederek, uğradığı korkunç muameleyi güce dönüştürerek feminist bir kahraman haline geldi

Suriye Sivil Savaşı’nın sonlandığı olağanüstü bir haftada olağan bir sürgün

Beşar Esad Rusya’da da çok popüler değil. Rusya’nın bundan sonraki Suriye pazarlıklarında önemli bir satranç taşı olabilir

Temelleri sallanmayan son demokrasi

Singapur, ülkesinin refahını ve güvenliği misyon edinip, yeni bir kimlik kurarak, demokrasisi en iyi işleyen ülke haline geldi; otoriter yaklaşımının en büyük ironisi, dünyanın en sağlıklı demokratik ülkesini kurmuş olması olabilir

"
"