Yemen'deki isyan başlamadan ve birçok donanma dikkatlerini Kızıldeniz'e çevirmeden yıllar önce dünyanın çeşitli noktalarında korsanlık kontrol edilemez bir hâl almıştı.
Dünyanın pek çok köşesinden farklı donanmaların katılımı ve uluslararası koordinasyonu ile bu sorunla mücadele edildi ve uzun süredir korsanlık gündemde bir konu değildi.
Ta ki geçtiğimiz aylarda bu sorun tekrar belirmeye başlayana kadar.
Kasım ayında İran bayraklı Almeraj 1 gemisinin kaçırılması ile uzun süredir "uykuda" olan korsanlar yeniden belirdi.
Mart ayında Bangladeş bayraklı Abdullah kaçırıldı ve ancak 5 milyon dolarlık bir fidye sonrasına iade edildi.
Sadece bu haftanın sonuna doğru, 4 ayrı gemi korsanlar tarafından Somali yakınlarında saldırıya uğradı.
Hem saldıranlar, hem de saldırı altında olanların hepsinin ortak noktası, mürettebatlarının tamamen erkeklerden oluşuyor olması idi…
Denizlere erkeklerin sahip olduğu varsayılır.
Çok da yanlış bir bakış açısı değildir.
Denizcilik mesleği 20. yüzyıla kadar kadınlara yasaktı.
1900'den önce kadınların bir geminin işletilmesine katılmasının tek yolu evlilikti.
Denizciler, kadınların varlığının su tanrılarını kızdıracağına, fırtınalara, şiddetli dalgalara neden olacağına inanıyorlardı.
Arkasındaki mantık kuşkusuz kadınların denizde geçirilen sonsuz sürelerde erkek denizcilerin dikkatini dağıtacağı, tacize, tecavüze ve hatta şiddete maruz kalacağı olmalı.
Gemilerde kadınların kötü şans getirdiği ve fırtınaları çağırdıkları hurafesi korsanlar için de geçerliydi.
Oysa, tarihin arka yüzünde, okyanuslara yelken açan hayli kadının hikâyesi var ve çoğu "Korsanlığın Altın Çağı" olan 1650 – 1720 yılları arasında ünlenmiştir.
Aralarında tarihe en büyük ismi bırakan ise popüler kültürde yer edinen Batılı korsanlar değildi…
1775 yılında yoksulluk içinde doğan ve genç yaşta ailesi tarafından bir geneleve satılan Zheng Yi Sao, bin 800 gemi ve 80 bin erkeğe komuta ederek, tarihin en başarılı korsanı kabul ediliyor.
1836 illustration bir illüstrasyonda Zheng Yi Sao
Karşılaştırma için, adı en çok bilinen korsan Karasakal'ın dört gemiye ve 300 korsana komuta ettiğini hatırlayalım.
Sao'nun hikâyesi Kanton liman kentinde "Çiçek Teknesi" isimli yüzen genelevde, güzelliği, zekâsı ve misafirperverliğiyle; saray mensuplarından, askeri komutanlar ve zengin tüccarlara kadar birçok seçkin müşterinin ilgisini çekerek, ünlenmesiyle başlıyor...
Sao, öğrendiği sırları güç sağlamak için kullanıyordu.
Ünlü korsan Cheng, evlenmek için kurnaz fahişenin peşine düştü.
Sao, 1801'de Cheng ile evlenirken, kocasından korsan filosunun yarısının komutasını istemişti.
Batı'dakinin aksine, Çin'de kadınların denizlere kötü şans getireceğine dair bir batıl inanış yoktu. Cheng derhal kabul etti.
Tarihçi Dian Murray; "Bu evlilik şartını Sao'nun zekâsının ilk görüldüğü yer" olarak işaretliyor.
Evliliklerinin üzerinden altı yıl geçmeden kocası ölecek ve eşini tehlikeli bir ortamda bırakacaktı.
Sao, adını Cheng'in dul eşi, Ching Shih olarak değiştirdi. Hiç beklemeden kocasının varisi ve evlatlığı Po ile evlenerek, liderliğini sağlamlaştırdı.
Sao, kocasından kalan 200 gemiyi birkaç ayda 1800 gemiye çıkararak, dünyanın en büyük filosunu kurdu.
Yine de bu kadar çok kanun kaçağı korsanı kontrol etmek özellikle dul bir eş için kolay değildi.
Sao, yeni kocasının da sadakatiyle, filosuna katı kurallar koydu.
Üstlerinin emrine uymayanın başı kesilecekti.
Bir korsan bir kadın esire tecavüz ederse idam edilecekti ki bu hiç alışılmadık bir durumdu.
Bir korsan, bir esiri eş olarak alıyorsa ona sadık kalacaktı.
Sao'nun, büyük cesaret isteyen bir erkek işini üstlenirken, kadın ve iki çocuk annesi olduğunu hiç unutmadığını koyduğu kurallardan anlamak mümkün.
Kadın esirlere daha saygılı davranılıyor, cezbedici olmayanlar veya hamileler serbest bırakılıyor, güzel olanlar ise satılıyor veya karşılıklı rıza halinde bir korsanla evlenmelerine izin veriliyordu.
Sadakat ve dürüstlük hızla ödüllendiriliyordu.
Korsan filosu ironik olarak muazzam bir düzen içinde çalışmaya başlamış ve denizlere egemen olmuştu.
Güney Çin Denizi'nden geçen her gemiden vergi (haraç) alınıyor, bütün kıyı köyleri, korsanlara mal ve yiyecek sağlıyorlardı.
Sao'nun dev Kızıl Bayrak Filosu; Çin hanedanının, Portekiz donanmasının ve Doğu Hindistan Şirketi'nin (ki İngilizleri temsil ediyordu) saldırılarına rağmen hiç yenilmedi.
Mandarin donanması, Sao'nun Filosunu yok etmek üzere gönderildikten birkaç saat sonra kendisi yok edilmişti.
Çin İmparatoru, topraklarının, denizlerinin, insanlarının ve kaynakların büyük bölümünün bir kadın tarafından kontrol edilmesinden ötürü küçük düşmüştü.
Sao ve korsanlarına af teklif etti.
Sao, 1810'da teklifi kabul etti.
Servetin bir bölümünü akıllıca barış pazarlığında kullandı.
Huzur içinde emeklilik geçirdiği söyleniyor. 1844'te, denizlerin erkeklere ait olduğu tezini çürütmüş olarak ve bütün korsanların aksine yaşlılıktan öldü.
Film, televizyon, manga ve folklor aracılığıyla tarihin en güçlü korsanı olarak hatırlanıyor.
Bugün onun soyundan gelenlerin aynı bölgede kumar ve genelev işlettikleri biliniyor.
Mehmet Önal Kimdir?
Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.
Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.
Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.
|