David Lammy
Dünyanın her yerinde her ülkenin halkına; kamuda önde gelen figürlerinin vatana sadakatlerini belirleyen vasıflarının ne olmasını istersiniz, diye sorulduğunda, akıl, ahlak, cesaret, empati gibi birçok özellik sıralanır.
Kendi ülkesinin kültürüne bağlılık nadiren dile getirilir.
Çünkü her ülkenin siyasetçileri ve devlet insanları zaten kendi ülkesinde barınan kültürleri temsil eder.
Fakat artık Batı dünyasının sosyolojisini belirleyen yoğun göç ile oluşan multikültürel toplumlar gittikçe farklı kültürler barındırıyorlar. Sonuçları zaman zaman karar mekanizmalarında gösteriyor.
Geçtiğimiz ay Türkiye’de pek dikkat çekmeyen tarihi bir an gerçekleşti.
Birleşik Krallık Chagos Adalarını Mauritius Cumhuriyeti’ne devredeceklerini açıkladı.
Chagos Adaları çoğu okuyucu için bir anlam ifade etmeyecektir.
Belki ilgilenenler hızlıca bir tarama motorundan Hint Okyanusu’ndaki konumuna bakacaktır ama bunun dışında da çok da ilgi duyacaklarını sanmıyorum.
Oysa bu Batı’daki değişken yeni siyaset kültürü için oldukça anlamlı ve politikayla ilgilenenler için bilinmesi gereken sıra dışı bir gelişme.
1814’den beri Birleşik Krallığın yönetiminde olan 60’tan fazla ada, 1968’de Mauritius’un özgürlüğünü kazanması ile ayrılıp Birleşik Krallığın bir parçası olarak haline geldi.
Bu süreçte yerel nüfustan 2000 kişi ya zorla Mauritius’a ya da Birleşik Krallığa gitmek durumunda kaldı.
Bu karanlık tarihin sebebi ise adalarda, Amerikalılara askeri bir hava üssü tayin edebilmekti.
Bugün ada zinciri hala büyük askeri stratejik önemde.
Amerikalıların yıllar içinde büyüyen deniz üssü, 1990-91 yıllarındaki Birinci Körfez Savaşında, 2001 yılında başlayan ve 20 yıl devam eden Afganistan savaşında ve Orta Doğu ve Asya’da birçok harekatta büyük rol oynadı.
Yeni anlaşma ile üs 99 yıllığına Birleşik Krallığa kiralanacak ve Amerikan kontrolünde kalacak.
Bu adalar Hint Okyanusunda İngiliz imparatorluğunun son sembollerinden biriydi.
Britanya’nın ‘Afrika’daki son kolonisi’ olarak da bilinen adalar, oldukça güçsüz bir ülke ve yasal olarak tayin edici gücü olmayan uluslar arası organizasyonların baskısı ile son derecede hızlı bir şekilde el değiştirdi.
Emperyalizm hakkındaki görüşünüz ne olursa olsun stratejik önemde bir ülke varlığı olduğu tartışılmaz.
Mauritius ticari hacminin gittikçe büyümesi süreciyle Çin etkisi altında.
Gelecek yıllarda başka bir hükümet ile bu üssün geleceği ne olur, şimdiden öngörülmesi oldukça zor.
Çin-Tayvan gerilimleri yüksek, Filipinler ve Japonya kendilerini Çin’in tehdidi altında hissederken ve Asya’da ciddi ölçüde askeri üs ve yığınak artarken, karşılığında hiçbir şey almadan böyle bir feragatte bulunmak Birleşik Krallığın hiçbir stratejik çıkarına hizmet etmemekte.
Gizli anlaşmayı geç öğrenen birçok siyasetçi kararı sert bir şekilde eleştirdi.
Peki neden gerçekleşti?
Kararı üstlenen ana figür Dışişleri Bakanı David Lammy idi.
Koloni tarihini sona erdirip, adalar için yeni bir dönem açılması adına, kararı diplomasi için bir zafer ve ülkelerinin stratejik çıkarlarını koruyan bir anlaşma olarak sundu.
Fakat bu durumu böyle yorumlayan çok fazla analizci yok.
Not etmeye değer ki, ada sakinlerinin çoğunluğu Mauritius’un bir parçası olmak istemiyor çünkü kendilerine karşı Birleşik Krallık’tan bile daha fazla ırkçı ve ayrımcı politikalara maruz kalacaklarını düşünüyorlar.
Yani tarihi bir yanlışı düzeltmek adına verilen karar, ada halkının taleplerini dikkate almayarak verildi.
David Lammy, Guyanalı göçmen ebeveynlere doğan siyah bir siyasetçi.
Düzenli olarak İngiliz tarihi ve kültürünü eleştirerek, göçmen seçmen gruplarının görüşlerine uygun siyaset yapması ile ün kazandı.
Tüm kariyeri boyunca kendi ülkesinin tarihini sadece kölelik ile bağdaştıran ve geçmişini sürekli eleştiren bir siyasetçi ve artık Dışişleri Bakanı.
Kendi bireysel değerleri, İngiliz emperyal ve kölelik tarihinin mirasını silmeyi ne bedelde olursa olsun haklı görmekte.
Bu görüşe katılan birçok insan olabilir.
Birçoğu Britanya vatandaşı da olabilir.
Ama karar mekanizmasını kontrol eden bir lider, kendi ülkesinin çıkarlarını her zaman birinci plana koymalıdır.
Bu kadar bariz bir şekilde kendi ülkelerinin çıkarlarının aksine karar uygulayan bir bakan, bu tarz kararları ancak geldiği kültür ve değerleri yüzünden verebilir.
Ve kendi ülkelerinin değerlerini yok sayan bir kültürden geliyorsa, ülkesine sadakat anlayışı da bambaşka olacaktır. Nitekim demografisi çok hızlı ve geri dönülmeyecek biçimde değişen Batı coğrafyasında David Lammy kararına benzer örnekler çoğalacaktır.
Örnekler çoğaldıkça, kendi ülkelerinin geçmişine ve değerlerine sahip çıkmak belki de demografik yapısı hızla değişen ülkelerin yöneticileri için en önemli vasıf olacaktır.
Ve muhtemelen seçmenler seçtikleri insanlarda vatana sadakati, kültüre sadakatle test edeceklerdir.
Mehmet Önal Kimdir?
Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.
Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.
Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.
|