03 Mart 2024

Bugünün Mısır'ı Türkiye'nin geleceği mi?

Geleceğimizi görmek için beklememiz gerekmiyor, Akdeniz'in karşı kıyısına bakmamız yeterli

Profesyonel hayatımda uzmanlık alanlarımdan biri geleceğe yönelik senaryo çalışmaları yaparak gelişebilecek akım ve olayları öngörmeye çalışmak ve sonuçların sinyallerini yakalamaya gayret etmek.

Bazen bu kadar yoğun emeğe gerek kalmadan, hayatın doğal akışı içinde, gelecek gözlerinizin önüne seriliyor.

Geçtiğimiz haftalarda zamanımın çoğunu Mısır'da geçirme fırsatı buldum.

Bu süreç, tesadüfen uzun yıllar donmuş Mısır ve Türkiye ilişkilerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyaretiyle yeniden açılmasına denk düştü.

Cumhurbaşkanının ziyaretiyle birlikte; Türkiye'de haber kanalları Mısır'a olan ilgilerini hatırladılar. Gündemde olan Gazze'deki savaş, ekonomi ve enerji gibi güncel konuları Mısır penceresinden de ele aldılar. 

Bu sıcak gelişmeleri bir kenara koyduğumuzda Mısır bize ilginç bir tablo sunuyor. 

Doğru yönetemediğimiz bir senaryoda tam da geleceğimiz olabilir. 

Bunu yazarken kimi okuyucular askeri rejim ile bir bağ kurduğumu düşünebilirler.

Kastım, Mısır askeri yönetimiyle bir paralellik kurmak değil, süregelen politikalar ve etkilerinden söz etmek.

Ülkelerimiz arasında uzun bir ortak tarih ve birçok benzerlik var.

İki ülke de antik topluluklara ev sahipliği yapmış topraklar. Tarih, Modern Türkiye topraklarında yerleşik olan Hitit uygarlığı ile Antik Mısırlılar arasında yaşanan birçok savaşı kaydetmiş...

İki ülke de Orta Doğu'da, benzer büyüklükte Müslüman nüfuslara, hararetli siyasi kültürlere sahip ülkeler.

İki ülke de günlük sorunları ile yüzleşmek istemediklerinde, şanlı tarihlerine (bizim için Sultanlar, onlar için Firavunlar) veya coğrafyalarının değerine (Türkiye'de toprak ve Mısır'da su üzerinden Doğu ve Batının buluşma noktaları) sığınan ülkeler.

İki ülke de sınırlarında savaşa ve iç teröre alışkın ki bunun toplumsal psikolojiye olan etkisi hafife alınmamalı.

En belirgin benzerlikler; ülkemizde de gördüğüm ve Mısır'da beter seviyede olan sosyoekonomik ve kültürel sorunlar…

Mısır Nil Nehrinin etrafına kurulmuş bir ülke. Nehrin ülke için önemi, birçok anlamda boğazlarımızın bizim için öneminden çok daha fazla.

Akşam saatlerinde nehri gören bir restoranda koşari yemek birçok anlamda Boğaz'da meze yemek kadar keyif verici. 

Ve su kirliliği her iki ülke için de sorun.

Genel su kirliliğinin dışında, Marmara'da müsilaj tehlikesi uzmanlar tarafından ısrarla dile getiriliyor. Fakat en azından bizim sularımızda hala yüzülebiliyor.

Nil nehrindeki kirlilik ölümcül bakteri riski taşıyacak seviyede ve sadece başka çaresi olmayan insanlar yüzmeyi göze alabiliyor.

Türkiye hava temizliğinde öncü bir ülke değil. Fakat Mısır'da gittiğim her şehirde ölçüme gerek kalmadan, boğazınızın yanması, gözünüzün kızarmasıyla hava kirliliği seviyeleri aşmış durumda.

Kahire'yi, İstanbul'un kötü yönetilmiş bir benzeri olarak nitelendirmek doğru olacaktır.

Tıpkı İstanbul gibi Kahire'de de Orta Çağ şehirlerinin cazibesi var. İstanbul gibi, su kanalı ile ortadan ikiye bölünüyor.

İstanbul'dan daha beter bir trafik hayal etmekte zorluk yaşayanlar Kahire'ye gidebilir.

Taksi şoförlerinin turistleri (ve kendi vatandaşlarını) kazıklama huyunun düzenli olarak haberlerde yer aldığı ülkemizde, turistleri sistematik olarak kazıklayan başka ülkeleri eleştirmek adil görünmeyebilir.

Fakat Mısır başka bir boyutta. Adına bahşiş deneyemeyecek kadar vahim bir toplumsal soygun düzenleri var.

Şehirlerin her köşesinde, 'bakşiş' (bahşiş) talebi olmayan bir aktivite bulmak neredeyse imkânsız! 

Fakat en çok dikkatimi çeken bavul taşımacılığının adeta kara borsaya dönüşmesiydi.

Bavulunuz, turist olduğunuzu derhal ele veriyor. Ve yolculuğunuzun hangi aşaması olursa olsun, o bavulu taşımak için göreve hazır tacizci gönüllüler ('bakşiş' karşılığında) her yerde.

Havalimanı güvenliğinden geçerken bile, sadece bavulları güvenlik cihazına yerleştirmek için milisaniyelik yardım eden çalışanlar var. Ve elbette zorunlu 'bakşiş' karşılığı.

Ekonomik sıkıntıların yansıması fakirlik ve dilencilik, Türkiye'de olduğu gibi her ülkede mevcut. Fakat Nil'de sörf tahtaları üzerinde yüzüp, yanlarından geçen tekne ve yelkenlilere tutunup para dilenen küçük çocuklar farklı bir seviyede.

Türkiye'de atlı faytonlar bazı turistik bölgelerde kaldırıldı. Halen bulunan yerlerde ise atların yaşadığı şartlar, idealden oldukça uzak. Fakat Mısır'daki turistik bölgelerin neredeyse tamamında fayton bulunmakta ve derilerinin altında kemikleri görünmeyen tek bir hayvan görmek mümkün değil.

Bütün bu sıkıntılara rağmen, Mısır'da mutlaka görülmesi gereken bir medeniyet tarihi, doğa ve bütün sıkıntılarına rağmen ayakta kalmak için büyük mücadele veren bir kesim de bulunuyor.

Karamsar olmaları için çok haklı sebepleri varken, hâlâ azim ve güler yüzlülük ile daha iyi bir gelecek için çalışan birçok profesyonel var.

Amacım önemlerini küçümsemek değil.

Mısır Müzesini gezerken tarihi anıtların resimlerini çizen sanat öğrencilerinin sayısı gerçekten etkileyici idi. 

Üniversiteler, enerji veya mühendislik projeleri ile yeni kuşağın sorunlarını çözmek için gayret ediyorlar.

Bu aşamaya gelmiş olmalarının sebebi, doğal kaynaklarının olmaması, kalifiye iş gücü eksikliği veya dış faktörler değil.

On yıllardır kötü yönetilmenin getirdiği birikimin bugün onları dibe çekmiş olması.

Geleceğimizi görmek için beklememiz gerekmiyor, Akdeniz'in karşı kıyısına bakmamız yeterli.

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir isyankâr seçim daha…

Seçmenlerin çoğunluğu, inanmasalar bile sisteme karşı olarak gördükleri adayı bütün engellere rağmen yeniden başkan olarak seçtiler

Vatana sadakat nedir?

Kendi ülkelerinin değerlerini yok sayan bir kültürden geliyorsa, ülkesine sadakat anlayışı da bambaşka olacaktır. Nitekim demografisi çok hızlı ve geri dönülmeyecek biçimde değişen Batı coğrafyasında David Lammy kararına benzer örnekler çoğalacaktır

Terör nasıl biter?

İstikrarlı bir strateji izleyip, yüksek kapasiteye sahip güvenlik güçlerine sahip olmak ve uluslararası iş birlikleri ile sınır ötesi faktörlerin geçebilmek gerekiyor

"
"