12 Mayıs 2023

Kemal Derviş'in ardından: Kâinatın parlayan yıldızlarındandı; müstesna bir beyefendi, vefalı bir dost, içten arkadaştı...

Mütevazı ve daima zarifti. Türkiye'nin yetiştirdiği ve dünyaya sunduğu en önemli değerlerin başında gelir

Kemal Derviş'le dostluğumuz o Dünya Bankası'nda, ben de diplomat olarak Washington Büyükelçiliğimizde görev yaparken 2000 yılında başladı. Sohbetlerimiz sırasında ailelerimizin Rumeli'den gelen ortak geçmişini fark ettik.

İktisatçılığının ve siyasetteki macerasının yanı sıra, Türkiye'nin Balkanlar'da Osmanlı'dan tevarüs edilmiş sorunlarına özel hassasiyeti vardı. Hayatı boyunca Balkanlar ve oradaki Osmanlı ahvâdının başına gelen mezâlimlerle, göçlerle çok yakından ilgilendi, konuştu, yazdı. Çok kimse bu yanıyla bilmez, ilgilenmez. Oysa özellikle 2000'li yıllarda Avrupa'da her ortamda Türklere yöneltilen, başta Ermeni meselesine yönelik ithamlar karşısında Türkiye'nin tezlerini, çok sağlam bir tarih bilgisiyle bezeyerek, değme bir diplomat gibi liyakatle savundu.

Batılıların kendi ikiyüzlülüklerini, 19. yüzyılda Balkanlarda göz yumdukları etnik temizlik hadiselerini anlatarak sergiledi. 90'lardaki Bosna ve Kosova mezâlimini de her vasatta, forumda gündemde tuttu. Kökenlerinin geldiği Arnavutluk'un bağımsızlıktan sonra ayakları üstünde durabilmesi için uluslararası kamuoyunun ilgi ve desteğini teşvik etti.

Türkiye'nin tarihteki en büyük ekonomik krizinde Bakan olduktan sonra, her ABD'ye gelişinde, ülkenin mukadderatı sırtına yüklenmişken insanüstü bir çabayla çalıştığı o kader anlarına diplomat olarak bizzat ve gururla şahit oldum. Başarabildiği iş başka hiçbir ülkeye nasip olmayan bir mucizedir. Bugün eleştirenlerin sorması gereken soru, "Neden koskoca bir ülke Derviş'ten başkasını bulamadı?" olmalıdır. Tarih bu konuda ona hak ettiği payı mutlaka verecektir.

Sonra kader ikimizi siyasetin fırtınasının ortasında yakaladı. Rahmetli İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan'la birlikte attıkları adımda ben de partim DTP'yle katılıp aslında geniş yelpazeli bir merkez ittifakı kurmaya çalıştık. Olmadı. Mutadı olan gerçekçi gerçekçiliğinin aksine siyasette fazlasıyla nahifti.

Düşündüğümüz birliktelik olabilseydi bugün AB tam üyeliğinin eşiğinde olan, güçlü bir ekonomiye sahip, siyasi istikrarını geniş bir tabana oturtabilmiş, daha demokrat bir Türkiye olabilirdi.

O CHP'ye, ben baba evim DYP'ye gittik. Bu resimde o günlerde birlikte, aynı saflarda katıldığımız bir toplantıda, belli ki siyasetin gerginliğini ve hayal kırıklıklarını paylaşıyoruz.

Hep dost kaldık. Bilgisinden, kültüründen, tecrübelerinden ve icraatından çok önemli dersler aldım. En önemli vasfı, hata yaptığında samimiyetle yüzleşebilmesi ve yeni çözüm önerilerine önyargısız açık olabilmesiydi.

Müstesna bir beyefendi, vefalı bir dost, içten arkadaştı. Mütevazı ve daima zarifti. Türkiye'nin yetiştirdiği ve dünyaya sunduğu en önemli değerlerin başında gelir.

Zweig'ın tarif ettiği "Kâinatın parlayan yıldızlarındandı". Biz yeterince yararlanamadık, çok da anlamadık, ama ülkemiz adına İnsanlığa önemli katkıları oldu. Gelecek nesiller umarım daha doğru öğrenirler ve kadirşinas olurlar yaptıkları için.

Türkiye'den erken ayrıldı ve "her ayrılığın da bir sonu vardır". Hep aradığınız sonsuz huzurla uyuyun sevgili Kemal Bey...

Yazarın Diğer Yazıları

Ülkemiz büyük bir devlet adamını ve samimi bir demokratını kaybetti

Mesut Bey, her şeyden önce gerçek bir demokrattı. Demokrasiye ve özellikle de yazılı olmayan geleneklerine ve erdemine hep yürekten inandı

Avrasya'nın Sokrat'ı Süleyman Demirel

Süleyman Demirel'in kalpten gelen hülyâsının altında yatan felsefe, bu güzel ülke için olduğu kadar, insanlık için de barış, kardeşlik, ortak refah, işbirliği ve umut felsefesidir…