19 Mart 2018

Yediğiniz, içtiğiniz sizin olsun

"Bize nasıl bir hayat yaşadığınızı, nerede kimin karşısında nelerden vazgeçtiğinizi anlatın…"

Sosyal medya birkaç gün var ki paylaşılan bir fotoğraf nedeniyle çalkalanıyor. Hangi fotoğraf olduğu hepimizin malumu. Masada saklandığı iddia edilen rakı bardakları öyle bir masaya oturmamış ve oturamayacak binlerce insanın gündemi haline getirildi. Anlaşılan o ki o masa daha çok su kaldıracak.

Sosyal medya ilginç bir yer. Hiç tanımadığınız bir insanı hangi ruh halini taşıdığını bilmeden yazdığı bir cümle nedeniyle bırakın o cümleyi yazdığına doğduğuna pişman edebiliyorsunuz. Like’lanmak, RT’lenmek sırtınızın sıvazlanması gibi bir şey. Geçtiğimiz günlerde Ümit Alan bu konuyla ilgili şahane bir yazsı yazdı: “RT’lerle, like’larla tepkilerle yaşıyorum” Ümit Alan yazısında dikkat çektiği çok önemli bir nokta var: “Peki biz bu uç fikirleri ve insanları teşhir edip eğlendiğimizde onlar açısından ne oluyor? Biz rezil olduklarını sanarken onlar yüzbinlerce takipçi kazanıyor. Daha önce hiç ulaşamayacakları kitlelere kontrolsüzce ulaşıyor ve bu işten her açıdan kazançlı çıkıyorlar. Biz sanıyoruz ki, herkes bizim gibi saçma bulacak, dalga geçecek, eğlenecek. Onun öyle olmadığı, bu insanların zaten hitap edebildikleri çevrelerde itibar kazandığı da görülüyor. Böylece kötülüğün imalatı ve yaygınlaşmasında bizim paylaşımlarımızın da hatrı sayılır bir yeri oluyor.”

Sosyal medya kullanımın farkında olmasak da kötülüğün yaygınlaşmasında önemli bir rolü var. Diğer bir yan da buralarda edinilen kimlik. Bu kimliğin gerçek hayattaki varlığımızla, yaptıklarımızla ne kadar ilgisi çok emin değilim. Sosyal medya olduğumuz değil olmak istediğimiz bir yer haline geliyor gibi görünüyor. Ve olmak istediğimiz bu yer bizi hayattan, vicdanımızdan, aklımızdan gittikçe koparıyor.

Malum fotoğrafla ilgili yapılan yorumlar ve malum fotoğrafı çekip paylaşanların yorumları tam da bu gerçeği gösteriyor.

Eskiden bolca duyduğumuz bir söz vardı: “Yediğin, içtiğin senin olsun, gezip, gördüklerini anlat” Bu sözde başkasını utandırmamak vardı. Bu sözde başkasını imrendirmemek, yapamayacağı bir şeye heves ettirmemek vardı. Bu sözde gösteriden, gösterişten uzak olmak vardı. Son zamanlarda sosyal medyada yenilen yemeklerin boy boy fotoğraflarını görüyoruz. Malum artık herkesin elinde taşıdığı telefon her anı kayıt edebilecek, anında gösterebilecek kadar akıllı. Fakat biz yoksul evlerinden tok kalkmayı öğrenen çocuklar olarak bu kadar akıllı olmadığımızdan olsa gerek yaşadığımız her anı, yuttuğumuz her lokmayı cümle aleme göstermeyi meziyet sayar olduk. Şimdi bu sözlerime “Kadına bak duyar kasıyor” diyenler olacaktır. Varsın olsun. Çöplükten yiyeyecek toplayan bir kadının fotoğrafının altına üzgün emoji bırakmaktan daha sahici bir şeyden bahsediyorum. Kağıt toplayarak evine ekmek götürmeye çalışan bir insanın videosunu paylaşıp “bravo” demekten daha gerçek bir şeyden bahsediyorum. O masada ömrü hayatında bir kez olsun oturamayacak milyonların yaşadığı bir ülkedeyiz. Felekten bir gece için kurulan bir masa bu ülkede milyonların dört kişilik ailesini geçindirmek için aldığı asgari ücrete tekabül ediyor. Mutluluklarınızı paylaşın, sevinçlerinizi, acınızı… Yediğinizi niye paylaşıyorsunuz? Ne gerek var?

“Ne yapalım yemeyelim mi “ diyenler olacaktır. Yiyin, için ama boy boy fotoğraf çekip cümle aleme göstermeyin. Yerken içerken sevdiklerinizin, aynı masada oturduğunuz insanların yüzüne bakın. Paylaştığınız fotoğrafın kaç like aldığına değil. Aynı masada oturduğunuz insanlarla sohbete karışın, instagramda yapılan yorumların altına açıklama yapmaktan çok daha kolay ve sahici olur.

Gelelim ‘malum’ fotoğrafla ilgili yapılan “hassasiyet” savunmasına; Televizyon ekranında sürekli racon kesip, ateş eden, sürekli şarjör takıp “hayt huyt” diyen bir dizide oynarken aklınıza “acaba kötü örnek olur muyum” diye düşünmek gelmiyor ama rakı sofrasında otururken geliyor öyle mi? E günaydın bayım.

Yediğini içtiğini boy boy fotoğraf çekip göstermek görgüsüzlüktür. Yediğini gösterip, içtiğini “hassasiyet” diye saklamak hem büyük korkaklık hem de yalancılıktır. Hassasiyet gösterecekseniz o masayı hiç göstermeden çekecektiniz o fotoğrafı.

Ez cümle yediğiniz içtiğiniz sizin olsun… Bize nasıl bir hayat yaşadığınızı, nerede kimin karşısında nelerden vazgeçtiğinizi anlatın…

Yazarın Diğer Yazıları

Tekli koltuk

Hanımlar, beyler! O koltuklardan kalkıp aramıza katılın. Katılın ki neler söylediğimizi, neler yaşadığımızı, ne istediğimizi, neyi savunduğumuzu ve ne yapabileceğimizi görüp duyun. Tartışın, konuşun, birlikte karar verin yani çoğalın. Çünkü birlik olmak tek olmaktan büyüktür. Ne kadar rahat olursa olsun, tekli koltuk kanepeden hep küçüktür

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

"
"