26 Şubat 2016

Silvan yalnızlığı

Devlet karakoluyla Silvan’da…

Kar maskeli özel timler,  panzerler, cenazesini alamayan aileler, bodrumda bekleyen yaralılar… Sokağa çıkma yasağının yaşandığı ve bittiği yerlerin ortak özelliği kaygıları, acıları kadar duvarlardaki kurşun izleri de aynı… Ve her ne kadar her şey ‘yoluna’ girmiş gibi görünse de onca sıvaya saklama çabasına rağmen kurşun izleri inatla kendini belli ediyor. Diyor ki "Bu mahalleden ölüm geçti…"

Bu izlerin olduğu yerlerden biri 12 gün süren sokağa çıkma yasağı yaşayan ve 7 sivilin hayatını kaybettiği Silvan.  3 Kasım ile 14 Kasım arası Tekel, Mescit ve Konak mahallelerinde süren sokağa çıkma yasağının izleri aradan 3 ay geçmesine rağmen taze. Yenilenmiş cam ve çerçeveler, sıva ile kapatılmaya çalışılan kurşun izleri, pırıl pırıl yapılmış kepenkler nelerin yaşanmış olabileceğini anlamak için yeterli. Yerle bir olmuş üç mahalle yeniden inşa edilmeye çalışılıyor. Hayat kaldığı yerden devam etsin diye… Ama etmiyor edemiyor… Silvan’da üç mahalle yalnızlığı yaşıyor…

İlçe Belediye Eş Başkan Vekili Zuhal Tekiner belediyenin yaraları sarmak için elinden geleni yaptığı ama yeterince destek olamadıklarını söylüyor. (Eş Başkan Vekili diyorum çünkü Belediye Eş başkanı Yüksel Bodakçı önce İçişleri Bakanlığı’nın kararıyla görevden alındı, sonra da tutuklandı. Bodakçı tam 6 aydır cezaevinde. ) Desteğin yeterli olmamasının bir nedeni organize olmamaksa diğer nedeni de bürokratik sorunlar. Çünkü Silvan’da her şey kaymakamlığın iznine tabi. Örneğin belediyenin iş makineleri emniyet müdürlüğünde bekletiliyor, belediye gerekli olduğunda emniyetten zırhlı araçlar eşliğinde çıkıp çalışmaya gidiyor. Baharda yapılması gereken yol çalışmalarının listesi kaymakamlığa verilmiş eğer ‘güvenlik’ açısından bir sorun olmazsa yol çalışmasına izin verilecek.

Trajikomik  bir şey daha var: “Silvan ve çevre ilçelerinde katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesisi” ile ilgili çalışmalar yürütülüyor. Yani Silvan dahil çevre ilçelerin katı atıklarının sağlıklı depolanması ve çevrenin korunması için oldukça önemli bir proje. Avrupa Birliği’nin desteğini alan bu proje ile ilgili Zuhal Tekiner ile toplantıya gidip döndükten sonra şehirde bir tane bile çöp konteyneri olmadığını öğreniyoruz. Kaymakamlık güvenlik gerekçesiyle şehirdeki bütün çöp konteynerlerini kaldırılmasını istemiş. Bütün konteynerler belediye bahçesinde.

Yaklaşık 800 ev ve işyerinin zarar gördüğü 3 mahalleden en şiddetli çatışmaların yaşandığı Mescit Mahallesi’ne giriyoruz. Belediyenin bir zamanlar mülkiyetini almak için uğraştığı Azizoğlu Konağı özel harekâtçıların karargahı olmuş.  Girişinde son model bir zırhlı araç. Devlet en lüks zırhlı araçlarını, silahlarını buralardan hiç esirgemiyor.

Azizoğlu Konağı’nın hemen ilerisinde kurşun izleriyle delik deşik olan, camı çerçevesi dökülen bina şimdi sessizliğin hâkim olduğu bu sokaklarda kısa bir süre önce neler yaşandığını hatırlatıyor. 

Çatışmalarla birlikte mahalleden göçler olmuş. Daha doğrusu mahalle boşaltılmış.  İnsanlar ya başka mahallelerdeki yakınlarının yanına sığınmışlar ya da başka mahallelerde ev kiralamışlar. Başka şehre gidenler yok ama çatışmalar bitip sokağa çıkma yasağı sona ermiş olmasına rağmen evlerin önemli bir kısmı boş. “Neden gelmiyorlar?” diye soruyoruz. Herkesin yanıtı aynı: “Korkuyorlar”

Caddedeki dükkânların hepsinin kepenkleri yeni, evlerin camı çerçevesi yeni. Belediye ev ve işyerlerinin camını çerçevesini, kepenkleri taktırmış. Evlerin tamiratını yaptırmış.  Benzer yardımları kaymakamlık da yapmış. Ama mahalleli kaymakamlığın da belediyenin de yaptığı yardımları yeterli bulmuyor. Belediyenin tespit ettiği 800 civarında ev var ve bunlara yardım yapılmış ama mahalleli tümüyle durumdan hoşnut değil çünkü örneğin yardım ev sahibine yapılmış kiracı esnaf bir anlamda kendi kaderiyle baş başa kalmış.

Çatışmalarla birlikte beş bin kişinin göç ettiği söyleniyor. Çatışmalar bittikten ve tamiratlar yapıldıktan sonra bu beş binin önemli bir kısmı dönmemiş. Ama rivayet muhtelif. Mahalleye dönenleri dinliyoruz. Biri “hali vakti yerinde olan bir daha buraya gelmez” diyor; bir başkası “kirayı peşin verdiler mecbur yaza kadar gittikleri yerde kalacaklar” diyor; başkası da “dönmeyen birkaç aile kaldı herkes geri döndü” diyor. Aynı mahallede herkesin Silvan’ı farklı. Aynı olan şeyler yok mu? Var… “Doksanlı yıllar bundan daha iyiydi. Biz bu kadar kötüsünü görmedik.”

Tüm yaşananların faturasını devlete çıkaranlar da var, örgüte çıkaranlar da. Bir tabure çevirip katıldığımız mahallenin yaşlılarından biri ona neler yaşandı burada diye sorduğumuzda “Yukarıdaki evi gördünüz mü diye” soruyor. “Evet” diyoruz. Daha ne soruyorsunuz o zaman der gibi bakıyor. Ve devam ediyor “İşte burada harp oldu, kimse kalmadı…”  “Hendek kazılmasaydı devlet gelmezdi” diyenler de var. “Hendek kazıldı diye burası bu kadar topa tutulur mu?” diye kızanlar da. Çatışmaların bitip mahalleye karakol kurulmasının iyi olduğunu söyleyenler de var. Mahallede panzer gezmesini üst aramalarından huzursuzluk duyanlar da. “Mahalle eski günlere döner mi” diye soruyoruz “Bilmiyoruz diyorlar, insanlar korkuyor, biz de korkuyoruz”

Artık hendek yok, hendeğin ardındakiler de ama karakol duruyor. Devletin “huzur içinde olabilirsiniz” sözlerini hatırlattığımızda bir mahalleli “Ama benim hiçbir şeyim kalmadı ki” diyor…

Devlet karakoluyla Silvan’da…

Ama hayat yarım… Silvan Yalnız…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tekli koltuk

Hanımlar, beyler! O koltuklardan kalkıp aramıza katılın. Katılın ki neler söylediğimizi, neler yaşadığımızı, ne istediğimizi, neyi savunduğumuzu ve ne yapabileceğimizi görüp duyun. Tartışın, konuşun, birlikte karar verin yani çoğalın. Çünkü birlik olmak tek olmaktan büyüktür. Ne kadar rahat olursa olsun, tekli koltuk kanepeden hep küçüktür

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

"
"