19 Ocak 2015

Sekiz yıldır Hrant yok…

Yaşadık, yaşlandık… Ama Hrant yaşlanamadı…

Bundan tam sekiz yıl önce 19 Ocak 2007’de  Halaskargazi caddesinde bir koca adam arkasından vuruldu...

Ermeniydi, gazeteciydi, sosyalistti… 

Sevgiliydi…

Babaydı…

Arkadaştı…

Yoldaştı…

Gözleri çocuk, yüreği kocaman bir adamdı…

Hrant Dink, sevgilisinin koynundan, çocuklarının omzundan, dostlarının arasından alınalı tam sekiz yıl oldu. Sekiz koca yıl…

Sekiz yıldır Hrant yok…

Neler yaşamadık ki şu sekiz yılda…

Başlangıçlar yaptık, sonlara geldik..

Yeniden başladık.

Bitirdik, erken gittik, geç kaldık…

Hatırladık, unuttuk…

Umutlarımız oldu, büyük hayal kırıklıklarımız, hayat yorgunluğumuz oldu…

Yaşadık, yaşlandık… Ama Hrant yaşlanamadı…

Sevdiklerimize sarıldık, sevdiklerimizden ayrı düştük. Ama Rakel bir daha sarılamadı büyük bir içtenlikle “sevgilim” dediği adama.  Biz sevdiğime küstük, babamızla kavga ettik, ona küstük… Ama çocukları dokunamadı bir daha Hrant’a…

Kırıldık, incindik, yorulduk, hırpalandık.

Sevindik, güldük...

İşimiz oldu, işsiz kaldık, çocuğumuz oldu, büyüdü.  Okula başladık, okulu bitirdik.

Yollara düştük, yollardan döndük.

Sekiz yıldır Hrant yok...

Sekiz yıldır onun sesini duyduğumuzda boğazımıza yerleşen hıçkırığı geri gönderiyoruz.

Sekiz yıldır onun boylu boyunca yatan resmine her baktığımızda canımız acıyor…

Canımız acıyor evet canımız acıyor…

Sekiz yıldır kahrediyoruz…

Sekiz yıldır öfke büyütüyoruz…

Sekiz yıldır Hrant’ın yasını tutuyor ve onu koruyamadığımız için ailesinden utanıyoruz…

Biliyorduk… Sekiz yıl önce arkasından vurularak yere düşen sadece Hrant değildi. Onu uğurlamaya gelen o büyük kalabalık çok iyi biliyordu. Gözlerden akan yaşlar, sıkılan yumruklar, gırtlakları yırtarcasına atılan sloganlar, öfke bunun içindi.  O gün orada yere düşen bu ülkenin namusuydu. Bu cinayet, bir bebekten katil yapan karanlık aydınlatılmazsa kepaze olunacaktı. Ve sonra gördük ki kepazelik her yerden akıyordu…

Bir bebekten katil yaratmışlardı, sonra bir katilden bebek yarattılar…

Kepazelikti…

Hrant’ın delik ayakkabısına ağlarken, ayakkabı kutusunda para saklayanları gördük biz bu sekiz yılda. Ayakkabı kutusunda para saklayanların nasıl aklandığını.  Hrant vurulduğunda daha bebek olanların vurulduğunu gördük. Katillerin hala korunduğunu…

Hrant’ı vuranların çocuk sayılıp,  ekmek almaya giden çocukların  “ama elinde sapan vardı” denilerek ‘terörist’ sayıldığına şahit olduk… Annesinin meydanlarda yuhalatıldığını izledik…

Sekiz yıldır Hrant yok…

Hrant, " Bu topraklarda gözünüz var diyorlar ya. Evet, gözümüz var bu ülkenin topraklarında.

Ama koparıp götürmek için değil, en dibine gömülmek için", diyordu…

Tam sekiz yıldır o toprağın altında.

Sekiz yıldır koyu bir özlem ve yasla bakıyoruz onun resmine. Baktıkça ezber ediyoruz. Baktıkça Agos’un önünden Gezi’ye uzanan bir uzun yol yürüyoruz…

Delik ayakkabısıyla Agos gazetesinin önünde boylu boyunca yatan Hrant bizim milatlarımızdan biridir.

Biz Hrant Dink'in o delik ayakkabısından Gezi’ye uzanan öfke ve inat biriktirdik.

Ezber ettik…

Berkin, Ali İsmail, Uğur, Ceylan, Ethem, Veysel, Ahmet, Medeni…

Adı, milliyeti, dini, yaşı farklı ama katili aynı arkadaşlarımız, çocuklarımız var…

Evet çetelesini tutuyoruz acılarımızın. Sadece yas tutmak için değil… Hesabını sormak için…

Bu yüzden sekiz yıldır hala aynı yerdeyiz… Agos’un önünde…

Sekiz yıldır büyük kalabalıklar işini, okulunu, evini, alışkanlıklarını, bana ne yahu” sunu, mazeretini, görüşmesini, tembelliğini, korkusunu bırakıp Agos’un önüne geliyor… Ve Hrant’ın kardeşlik için ömrünü verdiği yerde aynı kararlılıkla “Kardeşimsin Hrant” diyor… Adalet istiyor… Hesap soruyor…

Sekiz yıldır Hrant yok… Ve hesabı verilmedikçe sekiz değil seksen sekiz yıl geçse bile orada olmaya devam edeceğiz… 

Yazarın Diğer Yazıları

Tekli koltuk

Hanımlar, beyler! O koltuklardan kalkıp aramıza katılın. Katılın ki neler söylediğimizi, neler yaşadığımızı, ne istediğimizi, neyi savunduğumuzu ve ne yapabileceğimizi görüp duyun. Tartışın, konuşun, birlikte karar verin yani çoğalın. Çünkü birlik olmak tek olmaktan büyüktür. Ne kadar rahat olursa olsun, tekli koltuk kanepeden hep küçüktür

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

"
"