21, 40, 114, 207, 161, 460.916… Sayılar diyorum sayılar ne tuhaf değil mi?
Bir havuz probleminde kullandığımızda farklı. Bir faturada gördüğümüz de farklı, maaş bordrosunda gördüğümüz de farklı… Bir kitap sayfasında, bir şehir tabelasında, takvim yaprağında…
Hayatın ve matematiğin vazgeçilmezleri sayılar. Ne çok sayıyoruz. Ne çok seviyoruz sayıları değil mi? Peki insan olunca?
21… Ekim ayında öldürülen kadın sayısı…
114… İzmir depreminde hayatını kaybeden insan sayısı…
207… Ekim ayında iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçi sayısı…
161… Covid - 19 nedeniyle 24 Kasım'da vefat eden insan sayısı..
460.916 … Türkiye'deki Covid- 19'lu hasta sayısı…
Söz konusu olan insan olunca sayılar çok acımasız oluyor. Hele o sayıların içinde tanıdığımız, sevdiğimiz insanlar varsa.
21 içinde biri ilkokuldan arkadaşımız olabiliyor mesela. 114 içinde iş arkadaşımız… 207 içinde kardeşimiz. 161 içinde sevdiğimiz, 460.916 içinde öğrencimiz…
Soğuk, mesafeli ve cansız olan sayı o vakit birden bire başka bir anlam taşımaya başlıyor. Ayşe oluyor sayının adı. Gülüşünü biliyoruz Ayşe'nin. Ahmet'le birlikte top koşturmuşluğumuz var. Zafer'le daha 15 gün önce telefonda şakalaşmıştık. Ali'yle tatile gittiydik hani birlikte. Murat'ı bu sene köye götürecektik. Zeynep fizik bölümünü kazandıydı. Ferhat'a biraz kırgındık aslında. Songül'ün oğlu okula başlayacaktı. Daha geçen hafta Muhittin amcanın alışverişini yaptıydık. Selim'le vardiya çıkışı ayaküstü konuştuyduk.
Sayılar insan haline geldiğinde bütün acı, öfke, özlem, telaş, korku, yas bütün duygular birbiriyle yarışıyor. "Keşke"ler yükseliyor, pişmanlıklar artıyor. Gözyaşını ve yüreğe taş gibi oturan o büyük acıyı saymıyorum bile. Bir şey yapamamanın çaresizliğini, korkuyu, telaşı...
9 aydan fazla bir zamandır bir virüsle uğraşıyoruz. 9 aydan fazla bir zamandır her akşam sayılar açıklanıyor. 20, 30, 40, 120… Test yapılan insan sayısı, enfekte olan insan sayısı, vefat eden insan sayısı, yoğun bakımdaki insan sayısı…
Ve işin ilginç yanı bu sayıların doğru olup olmadığını da yine 9 aydır bilmiyoruz. Açıklanan rakamlar ne kadar doğruyu yansıtıyor bilmiyoruz. Sağlık Bakanı bir gün "Niye gizleyeyim?" diyor başka bir gün "Evdeki hastadan size ne?" diyor. Niye gizlendiğini gerçekten bilmiyor ve anlamaya çalışıyoruz. Çünkü sürekli "Evde kalın" derken fabrikaların, şantiyelerin, madenlerin neden açık olduğunu anlayamıyoruz. Çünkü oralarda da çalışan biziz. Kardeşimiz, babamız, abimiz, arkadaşımız… Virüsün toplu çalışılan, yaşanan, ulaşılan yerlerden bulaştığı ortadayken ve restoranlar kapatılmışken cuma namazlarına neden gidildiğini anlayamadığımız gibi.
Tıbbi verileri tüm dünyadan saklamanın tuhaflığı bir yana bir evdeki hasta sayıları da bizi ilgilendiriyor çünkü onlar birer insan. Bizim sevdiğimiz, arkadaşımız, kardeşimiz ya da kendimiziz. Bu kadar ciddi bir virüs nedeniyle canımızla uğraşırken bir göstergede bile gösterilmiyor olmak korkunç. Bir gösterge de gösterilmeye değer görülmüyor olmak facia. Devlet tarafından bir sayı görülmek ve açıklanmak için yoğun bakım hastası olmamızın ya da ölmemizin gerekmesi çok acı…
O sayıların içinde sevdiklerimiz vardı, geçen bayramda elini öpmeye gitmedik diye küsen Ramiz amca vardı mesela. O sayıların içinde dolu olduğu için hastanelerin yoğun bakımlarına yatırılamayan yakınlarımız var. O sayıların içinde evine ilaç gitsin diye seferber olduğumuz arkadaşlarımız var. O sayıların içinde "İyiyim" sesini duymak için kolumuzu veremeye hazır olduğumuz sevdiklerimiz var.
Sayılar cansız evet, sayılar soğuk… Fakat yukarıda yazdığım bütün sayılar insandı… Sayı bile olamıyorsak, sayı olarak bile görülemiyorsak bu daha beter bir yokluk değil mi? Korkutmak mı istiyorsunuz, o zaman sayıları söyleyin. Rahatlatmak mı istiyorsunuz o zaman sayıları söyleyin. Önlemleri sıkılaştırmak mı istiyorsunuz o zaman sayıları söyleyin. Ekonomi batar diye mi korkuyorsunuz, o zaman sayıları söyleyin.
Rica ediyorum sayın artık bizi!