15 Ekim 2015

Elinizde büyüyen çocukları mezara koymak ne demek siz bilmezsiniz…

Şimdi “hepimizin acısı” deyip acımızla oynamayın. Şimdi “biz de üzüldük” demeyin

Siz bilmezsiniz… Birlikte cenazeye gittiğimiz insanların cenazesine gittik biz...

Birlikte slogan attığımız insanlar için slogan attık.

Adaşının, yaşıtının fotoğrafını taşıyan gencin fotoğrafını başka bir gencin elinde gördüğümüzde kalbimizin nasıl orta yerinden ayrıldığını siz bilmezsiniz.

9 yaşında bir çocuğun “avukat olmak istiyorum” diyen videosunu izlerken gözümüzün nasıl karardığını siz bilmezsiniz.  9 yaşındaki öğrencinize mektup yazmak zorunda kalmak ne demek siz bilmezsiniz. 9 yaşındaki başka çocukların yakasına 9 yaşında ölü bir çocuğun fotoğrafını takmak ne demek siz bilmezsiniz…

Arkadaşlarınızla cenazede karşılaşmak ne demek siz bilmezsiniz.  Kucaklaştığınızda gözyaşını onun omzuna bırakmak nedir siz bilmezsiniz.

Bir insanın elini sıkıca tutup göğe bakmak nedir bilmezsiniz...

Konuşmadan anlaşmak, gözyaşı dökmeden ağlaşmak ne demek siz bilmezsiniz…

Haykırmak, göğü yırtmak isterken yutkunmak ne demek siz bilmezsiniz…

Elinizde büyüyen çocukları mezara koymak ne demek siz bilmezsiniz…

Parçalanmış et kokusu ne demek siz bilmezsiniz…

Duman ne siz bilmezsiniz… Battaniye ne? Adli Tıp neresi? Negatif kan ihtiyacı ne demek siz bilmezsiniz. Haber alamamak ne demek siz bilmezsiniz?

Açılmayan, açılamayan telefonların kulaklarımıza nasıl çığlık olarak geldiğini siz bilmezsiniz…

“İyi misin?” sorusunun bazen ve genellikle çoğunlukla “yaşıyor musun?” demek olduğunu siz bilemezsiniz.

“Ben iyiyim” sözünün “keşke öleydim” demek olduğunu siz bilmezsiniz.

Yanınızdakinin gözlerine bile bakamamayı, susarak oturmayı, susup ağlamayı siz bilmezsiniz.

“Hayat devam ediyor” diyen insanlara “haklısın” deyip içine içine ölmeyi siz bilmezsiniz.

Her yasal ve meşru eyleme giderken arkadaşlarınıza “dikkat et” uyarısı yapmanın ne demek olduğunu siz bilmezsiniz…

Saatler boyu cenaze aramak ne demek siz bilmezsiniz. Sevdiğinizin cenazesini bulduğunuza sevinmek ne demek siz bilmezsiniz.

Evladından haber alamayan, cenazesini bulamayan insanların yanından utanarak cenaze çıkarmak ne demek siz bilmezsiniz.

Siz bilmezsiniz… Hiç tanımadığımız ölü insanların anneleri evlatlarına sarılır gibi sarılıyor bize, siz bilmezsiniz.

Evladını yitirmiş anne kokusunu siz bilmezsiniz.

Analar evlatlarına değil bize sarıldıkları için utanıyoruz, siz bilmezsiniz. Onlar bizim yüzümüzde evlatlarının yüzünü ararken yaşamak ne kadar ağır geliyor siz bilmezsiniz.

“Ağrıma gidiyor” sözünün ne kadar büyük bir anlamı var siz bilmezsiniz. “Ağrıma gidiyor” diyememeyi, dediğinde böğüre böğüre ağlamayı siz bilmezsiniz.

Siz bilmezsiniz hiç tanımadığımız insanlar için gözyaşı döküyoruz biz. Öldürüldükleri için artık hiç tanıyamayacağımız insanların tabutlarını taşıyoruz.

Neden öldüğümüzü, ne kadar haklı ve masum olduğumuzu anlatmaya çalışırken ölüyoruz biz…

Siz bizim gözyaşımızı anlayamazsınız çünkü neden ağladığımızı aslında hiç sormadınız, umursamadınız. Siz ağlattınız…

Şimdi “hepimizin acısı” deyip acımızla oynamayın.  Şimdi “biz de üzüldük” demeyin. Oradaki “de” ayırmıyor bizi sadece. Siz bizim için asla üzülmezsiniz.  Ölülerimiz buna tanıktır. Parça parça edilen bedenler buna tanıktır… Anaların gözündeki yas tanıktır…

Siz bizim yasımızı da, acımızı da anlamaz umursamazsınız…
Siz acı nedir bilmezsiniz…

 

@leylaalp

Yazarın Diğer Yazıları

Tekli koltuk

Hanımlar, beyler! O koltuklardan kalkıp aramıza katılın. Katılın ki neler söylediğimizi, neler yaşadığımızı, ne istediğimizi, neyi savunduğumuzu ve ne yapabileceğimizi görüp duyun. Tartışın, konuşun, birlikte karar verin yani çoğalın. Çünkü birlik olmak tek olmaktan büyüktür. Ne kadar rahat olursa olsun, tekli koltuk kanepeden hep küçüktür

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

"
"