29 Nisan 2020

Denizlere çıkar sokaklar

İster bozkırda olalım, ister dağ yamacında tüm yollar denize çıkacak. Yeter ki hissetmeye niyet edelim

"Denizi özledim" dedim. Gülümsedi "Daha önce de söylemiştin" dedi. "Demek daha önce de özlemişim" diye düşündüm. 45 günden fazladır denizi görmedi gözlerim. Denizin kenarcığında oturup ne kendimi ne de denizi dinlemek mümkün olmadı. Yokuş aşağı ya da yokuş yukarı denize ulaşamadım. Ne dalga sesi, ne büyüleyen maviliği. Ne vapur düdüğü ve balıkçı teknesi… Ne martıların çığlığı ne de ansızın bir balığın su yüzüne çıkma ihtimali… Denizi özledim… Özlediğim her şey belki de denizde birleşti. Özlediğim her şeyi belki denize koydum. Hepimiz bir şeyleri, birilerini, bir yerleri özledik.

Ben denizden başladım…

Sonra Murathan Mungan’ın dizeleri geldi aklıma.

"Ne geçmiş tükendi

Ne yarınlar

Hayat yeniler bizleri

Geçse de yolumuz bozkırlardan

Denizlere çıkar sokaklar"

Ne geçmiş tükendi ne yarınlar…

Yaşadığımız son 50 - 60 gün evet sarsıcı, evet korkutucu, evet endişe verici. Düşündürücü evet. Çünkü sadece sayılar değil insanlar ölüyor. Her akşam "Z raporu" gibi açıklanan sayılar birer insan. Birilerinin sevdiği, annesi, babası, kardeşi, evladı… Yani bir tane’si, kıymetlisi. Yoklukları büyük, asla doldurulamayacak kocaman bir boşluk…

Ne kadar süreceğini, nasıl biteceğini bilemediğimiz günler bu günler. Evet zor, evet kaygı verici. Ama bir gün bitecek. Çünkü hayatımız son yaşadığımız 60 günden ibaret değil.

Umutlarımız vardı yine var ve yine olacak. Hayallerimiz, planlarımız vardı yine olacak.

Belki 15 gün belki 30 gün ama bu günler bitecek.

Yine telaşla hazırlanıp çıkacağız evden.

Koşa koşa otobüse, minibüse bineceğiz. Yine tıklım tıklım olacak. Metrobüste yer kapmaya çalışacağız. Vapura son dakikada yetişeceğiz. Yine acelemiz olacak. Yine işe geç kalıp patrona "küçük beyaz bir yalan" söyleyeceğiz.

Sokaklara çıkacağız yeniden.

Yine kucaklaşacağız. Öpüşeceğiz yahu hem de en güzelinden… Yine kurulacak o sofralar. Yine yükselecek o kahkahalar. Yine şişelerin dibi görülecek. Ve yine şişe de durduğu gibi durmayacak. Yine türküler söyleyecek, yine bazı şarkılarda gözyaşlarımızı sileceğiz.

Bazılarımızın alnı secdeye varacak, bazılarımız mum yakacak. Bazılarımız halay çekecek, bazılarımız horona duracak…

Dar yollardan, geniş sokaklardan geçeceğiz. Trafikten sıkılacağız. Yine kornaya basacağız. Yine birileri kornaya bastı diye kızacağız. Yine emniyet şeridini işgal edecek birileri. Yine onlara söyleneceğiz.

Camdan kaplı işyerlerinde akşamlayacağız, sigara molalarını kollayacağız. Haftasonunu iple çekeceğiz yeniden, arkadaşlarımıza şakalar yapacağız. Yine mesaiye kalacağız. Yine bitmeyen toplantılar yapacağız. Yine bekleyenlerimiz olacak. Yine "nerede kaldın" diyenlerimiz.

Annemizin dizine yatacağız yeniden, babamızla tavla atacağız. Ablamızın omzuna yaslanıp susacağız…

Finalleri dert edeceğiz yeniden "okulu kırsak" diyeceğiz. Kantinde o çocuğu yine uzaktan "keseceğiz.

Yine maça gideceğiz, kombine bilet peşine düşeceğiz. "Bu takım beni kalpten götürecek" diyeceğiz.

Yine ekmek yapmayı bırakacağız, sigaraya yeniden başlayacağız. Yine esnaf lokantasını mesken eyleyeceğiz. Yine anne yemeğine talim edeceğiz.

Çocuklarımız parklarda oynayacak yine. "Düşer" diye korkacağız. Proje ödevlerini yine onların yerine biz yapacağız.

Yine dostlarımızla sabahlayacağız. Yine vaktin nasıl geçtiğini anlamayacağız.

Yine kutlamalar yapacağız, yine birilerinin düğününde oynayacağız. Ve yine cenazelerde saf tutacağız. Yine acıları paylaşacağız.

Yine mendil satan çocuklar yolumuzu kesecek, yine işportacının sesini duyacağız. Yine overlok makinesi ayağımıza gelecek; "halı kilim, paspas, yolluk kenarına overlok" yapacak.

Yine bir köpek peşimize düşecek. Yine başını okşayacak ya da koşarak kaçacağız.

Kırılacağız yine… Yine birilerini kıracağız belki bilmeden, belki isteyerek… Yine kazandıklarımız olacak. Ve yine yenileceğiz… Hem hayat hem de hayal kırıklıklarımızı toplayacağız.

Yani yine, yeniden denizlere çıkacak tüm sokaklar…

Öyle bir maviliğe…

Öyle bir derinliğe, öyle sonsuzluğa ve öyle bir serinliğe…

Çünkü "ne geçmiş tükendi ne de yarınlar…"

İster bozkırda olalım, ister dağ yamacında tüm yollar denize çıkacak. Yeter ki hissetmeye niyet edelim.

Hayatımız yaşadığımız son 60 günden ibaret değil fakat son yaşadığımız 60 gün bundan sonra hayatımızda, anılarımızda hep olacak. Korona günlerinde "içinize dönün", "kendinizi bulun", "eksiklerinizi tamamlayın" sözlerini biraz iddialı buldum. Hâlâ da aynı kanıdayım. Ne zaman olur bilmem ama neyi nasıl düşündü ve düşünmediysek sokağa onlarla çıkacağız.

Dileğim o ki; dünyayı bu hale getirenlere hesap soracak gür bir sesimiz, ders verecek kararlılığımız olsun.

Sadece adil yargılanmak istediği için 29 kiloya düşüp, adalet için ömründen yiyen Mustafa’yı unutmayalım isterim.

Türkü söyleyebilmek için beden gözyaşımıza sığan Helin aklımızda çakılı kalsın ve gün gün eriyen İbrahim’i yitirmeyelim dilerim.

Binlerce insanın hastalıkla mücadele ettiği, can verdiği, sevenlerinin cenazesine bile katılamadığı bir zamanda muhalefete saldıracak iştahı olanları affetmeyelim derim.

İnsanların diline, inancına, tercihlerine her daim sövmeyi kıble edinmişlerden yolumuzu daha çok ayıralım isterim.

Daha fazla kâr, daha fazla kazanç için emeğimiz yanına bir de canımızı katık edenlere sus pus kalmayacağımız bir çaba dilerim.

Bilen bilir. Sevgili Sinan Dirlik her gece Twitter ahalisine iyi geceler mesajları gönderir. Geçen gün "Yaraya öpücük, kedere gülücük olabilenlerin şefkatiyle ısınsın gecemiz... " demişti. Benim içim de gecem de ısındı. Bu yazıyı da ondan kopya çekip öyle bitireyim "Yaraya öpücük, kedere gülücük olabilenlerin şefkatiyle ısınsın" tüm hayatınız.

Çünkü insana en büyük hediyedir, insan… Ve hayat her daim bizi yeniler… Bu yüzden eninde sonunda mutlaka denizlere çıkar tüm sokaklar. 

Yazarın Diğer Yazıları

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

Neyi seçeceğiz?

Biz 14 Mayıs'ta kimin şampanya patlatıp, kimin namaz kılacağını seçmeyeceğiz; isteyenin şampanya patlatıp, isteyenin dua edeceği, inancı, dili, dini nedeniyle kimsenin ötekileştirilmediği bir ülkede yaşama arzusunu seçeceğiz