19 Aralık 2015

"Bizi bombalar değil sessizlik öldürdü"

Bir halk yanmış et kokusuna, kimyasal bombaya alıştırıldı, suskunluğa alıştırıldı…

Küçüğüm,

Sana küçüğüm diyorum çünkü hala küçüksün…

Bu hikâye senin adının hikâyesidir. Öğrenmen için 15 yıl büyümen gerekti.

Bence hala küçüksün…

Devlet için bir kurşunla, bombayla ölecek ve 'terörist' ilan edilecek kadar büyük, benim için bir vahşetin anlatılmayacağı kadar küçük…

15 yaşında bir çocuğa kimyasal silahlarla 20 hapishaneye operasyon yapmak nasıl anlatılır bilmiyorum hala…

İlker Babacan

15 yaşında bir çocuğa dört duvarın arasındaki insanları binlerce bomba, köpük, kurşunla diri diri yakarak, boğarak öldürmeye çalışan barbarlık nasıl tarif edilir  bilmiyorum…

Ama 15 yaşında çocukların ekmek almaya, ekmek yapmaya, parka oynamaya giderken öldürüldüğünü biliyorum…

Senin doğduğun yıl bu ülkenin en uzun kara kışlarından biriydi küçüğüm… Soğuktan değil acıdan… Kardan değil sessizlikten…

Bundan tam 15 yıl önce,  senden sadece 3 yaş daha büyük girdiği cezaevinden 22 yaşında cansız bedeni çıktı adaşının ⃰

 

"Bizi bombalar değil sessizlik öldürdü"

 

Karlı bir Aralık günüydü… 19 Aralık'tan bir kaç gün sonra 28 Aralıktan bir gün önce.

14 yaşındaki oğlunu kaybeden Felek Encü söylemişti bu sözleri…

19 Aralık'ta 20 hapishanede 30,  28 Aralık'ta Roboski'de 34 kişi öldürüldü… Parça parça edildiler, yakıldılar… Battaniyelerde taşındı cansız bedenleri…

Ve hayat eskisi gibi bir gün önceki gibi devam etti küçüğüm. Kimse ne olduğunu sormadı. Kimse bir kaç gün sonra olanları hatırlamadı. Yaşayanlardan başka...

“Bizi sessizlik” öldürdü...

Bu coğrafyanın kaderi sessizliktir küçüğüm… O yüzden devlet elini korkak alıştırmaz. Bilir ki bir sonrakinde de birkaç cılız sesten gayrı kimsenin sesi çıkmayacaktır… Unutulup gidecektir tüm barbarlıklar… Yaşayanın kalbinde bir büyük acı olarak kalacaktır. Koskoca bir kara delik…

19 Aralık’ta devletin kendi hapishanesindeki mahpusları “teslim alınması” gerektiğine ‘inandı’ herkes. Roboski’de 50 lira için sınırı geçen köylülerin ölümü hak ettiğine “ikna edildi”

Bir halk yanmış et kokusuna, kimyasal bombaya alış-tı-rıl-dı. Suskunluğa alıştırıldı… Herkes kendi hikayesini yaşadı… Ve acılar çoğaldı… Ölümler çoğaldı… Ölüm yaşı 35 günlük bebeğe kadar indi…

Sustuk...

Şimdi senin yaşında çocuklar öldürülüyor küçüğüm…

Ve senin yaşında çocuklar ölürken “devlet katliam yapmaz” deniyor. Senin adaşının hem de hapishanedeyken devlet kurşunuyla öldürüldüğü unutularak…

Büyükler “her şey unutulur” derler küçüğüm…

Unutur…

İlk okuduğun kitap, dün ne yediğin, dişini ne zaman çektirdiğin, arkadaşınla ettiğin kavga, küslük, küskünlük... İnan bana ilk aşk ve onun acısı bile unutulur ama parçalanan, kurşunlanan bir canın acısı unutulmaz...

Yine çok bilmiş büyükler “Her şeyin yeri dolar” derler küçüğüm…

Dolmaz…

Bir Küçük Prens’ti senin adaşın. Yıldızları dünyamıza getirecekti… Gözleriyle değil yüreğiyle bakardı hayata.  Ve böyle bir yol arkadaşının yokluğu yeri asla dolmaz…

Küçüğüm,

Sana küçüğüm diyorum artık sende büyüdün...

Adaşın kadar yaşama…

Adaşın kadar aydınlık yaşa…


*Not: İlker Babacan 18 yaşında tutuklandı. 22 yaşında 19 Aralık Katliamı’nda Çanakkale;’de öldürüldü.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tekli koltuk

Hanımlar, beyler! O koltuklardan kalkıp aramıza katılın. Katılın ki neler söylediğimizi, neler yaşadığımızı, ne istediğimizi, neyi savunduğumuzu ve ne yapabileceğimizi görüp duyun. Tartışın, konuşun, birlikte karar verin yani çoğalın. Çünkü birlik olmak tek olmaktan büyüktür. Ne kadar rahat olursa olsun, tekli koltuk kanepeden hep küçüktür

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

"
"