11 Eylül 2020

Bir umuttur yaşamak

Resmi verilere göre dünyada 900 binin üzerinde insan yaşamını yitirdi, Türkiye’de 6 bin 837. Şimdi herkes birbirini suçluyor, oysa bu skor hepimizin

Bir taksinin arkasında gördüm bu yazının başlığını. “Bir umuttur yaşamak” yazıyordu. Hem de üç ünlemli... Bazı insanlar kamyon arkası yazılarını, minibüs yazılarını küçümser. Oysa her birinin bir nedeni bir hikâyesi vardır. Ve en alasından sesini duyurma isteği. Bir dileği, bir sitemi…

Artan Koranavirüs vakalarına ilişkin haberleri okuyup eve doğru yola koyulmuşken gördüm bu yazıyı. “Bir umuttur yaşamak!!!”

Kimi asker uğurlaması, cuma namazları, kına geceleri, düğünler ya da cenazelerdeki toplaşmalardan sorumlu tutuyor artışı. Turizm sezonu bitmeye yüz tutarken sayıların birden bire artması ya da arttığının açıklanmasını da biraz kuşkuyla izliyoruz.

Oysa Haziran’da “normalleşiyoruz” denmişti. Hem de en yetkili ağızlardan... Bazıları “dualar sayesinde” dedi bazıları "imtina". Evden çalışanlar iş yerlerine döndü, AVM’ler, restoranlar, dükkânlar açıldı.

Adına “yeni normal” dendi. Ve hepimiz yeni normale ziyadesiyle çabuk alıştık.

Sıkı önlemleri bir yana bıraktık. Öpüşüp koklaşmadık belki ama denizin mavi çağrısına sessiz kalmayıp sahillere sıra sıra dizildik.

Piknikler yaptık, parklara gittik. Düğünlerde halay çekip cenazelerde saf tuttuk.

Uçaklar da yer kalmadı, otobüsler doldu taştı.

Denizin, güneşin, tatilin, köyün, bahçenin tadını çıkardık. Kışlık erzak için imeceler yaptık. Bu arada sağlık çalışanlarının ne kadar fedakâr olduğunu söylemeyi ihmal etmedik. İstifa edenleri duyduğumuzda kızıp söylenmeyi de.

“Hiçbir şey eskisi olmayacak” sözlerini eden biz değilmişiz gibi eskisi gibi yaşadık.

Erteleyemedik, iptal edemedik, vazgeçemedik…

Çünkü “erteleyin” denmemişti. “Dikkatli olunmalı” sözleri AVM’ler açılırken bozuldu. “Mesafe” uyarıları otobüsler eski hallerine dönüştürülürken sona erdi. Maskeli de olsa çalışma normal çalışma düzenine dönülürken virüsün çekip gittiğini varsaydık.

Erteleyemedik, iptal edemedik, vazgeçemedik…

Çünkü yaşam diye bildiğimiz şey biraz buydu.

Sarılmaktı biraz. Omzuna yaslanmaktı arkadaşımızın...

Annemizin kucağına yatmak. Sevdiğimizin dudaklarının sıcaklığına varmak...

Kalabalıklara karışmaktı... Vitrin bakmaktı... Altın takmaktı düğünde... Cuma namazında yan yana saf tutmak... Bayram ziyaretiydi... Gençlerin muradını görmekti... Asker uğurlamaktı... Rakı sofrası kurmaktı... Sahilde birer bira içmekti... Halı saha maçıydı... Bisiklet yarışıydı... Piknikti, denizdi, güneşin altında uzanmaktı... Hiç değilse azıcık ayaklarını suya sokmaktı... Konu komşunun halini hatırını sormaktı... Kahvede okey atıp memleketi konuşmaktı... Liseden arkadaşlarla buluşmaktı, doğum günü kutlamaktı, mevlit okutmaktı...

“İnsan insanın boşluğudur” diyor bir şarkıda. İnsan insanın hem yarası, hem de ilacıdır. Hem yaralar hem de ilaç olur. Birini yaralar, kendi yaramızı başkasında iyileştire iyileştire doldururuz hayat denilen bu ne vakit biteceğini bilmediğimiz garip zamanı.

Yaşam dediğimiz şey böyle bir şey. En çok da umut…

Bu yüzden iktidar saldı, biz de ipin ucunu bıraktık.

Resmi verilere göre dünyada 900 binin üzerinde insan yaşamını yitirdi. Türkiye’de bu rakam 6 bin 837. Sekiz milyonun üzerinde test yapıldı. 285 bin civarında insan hastalandı.

Şimdi herkes birbirini suçluyor. Sünnet düğünü yapan, nikâh yapanı, denize giden, cuma namazındakini.

Oysa bu skor hepimizin.

Hepimiz buradaydık.

Gittiğimiz tatiller, yaptığımız düğünler, uğurlamalar, cenazeler bitip eve döndüğümüzde virüsün kapıyı üç kez çalıp istemiyorsak gideceğini düşünüyor olamayız. 

Hepimiz bu skorun sorumlusuyuz.

Elbette daha fazla dikkat edenlerimiz oldu. Maskesini kolu ya da çenesini altı yerine yüzüne takanlar. Evden çıkmayanlar. Sınırlı iletişimde bulunanlar. Herkes biraz kendi imkanları doğrultusunda “karantinalar” yaptı elbet. Ama özel aracı olmadığı için otobüsle denize giden insana kızma hakkına sahip değiliz. Yazlığı olmadığı için aylarca evde tıkılı kaldıktan sonra pansiyonda ya da çadırda tatil yapan insanları küçümse hakkına da...

Ne olduğunu, nasıl baş edeceğimizi, ne zaman biteceğini bilmediğimiz bir virüsle yaşıyoruz. Birileri bize neyi nasıl yapmamız gerektiği konusunda iyi rehberlik etmez ise her gün skor gibi açıklanan rakamların artmaya devam edeceği ortada… Kızmak, küçümsemek, söylenmek yerine işçisinden, memuruna, işsizinden, gencine hepimizin daha sağlıklı ve huzurlu olacağı koşulların oluşturulması için bir elbirliği etsek ne iyi olur. Muhalefetinden iktidarına, sendikasından, odasına herkesin itişmeyi bırakıp can sağlığımız için uğraştığı günleri umut ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

Neyi seçeceğiz?

Biz 14 Mayıs'ta kimin şampanya patlatıp, kimin namaz kılacağını seçmeyeceğiz; isteyenin şampanya patlatıp, isteyenin dua edeceği, inancı, dili, dini nedeniyle kimsenin ötekileştirilmediği bir ülkede yaşama arzusunu seçeceğiz