Memleketi kurtarmak konulu uzun sohbetlerde “toplum olarak unutkan olduğumuz, balık hafızalı olduğumuz” söylenir. Bu sohbetlerde de genellikle suç hep başkalarında bulunur. Kimse kendine ne iğne ne de çuvaldızını batırmak istemez. Belki her facia, cinayet bir başkasının yerini aldığından belki de Ortadoğu ülkesi olmanın kaderinden, kederlerimizi bir yerlere sümenaltı ederiz. Unuttuğumuzdan değil aslında hatırlamak daha doğrusu hatırasıyla yaşamak çok ağır geldiğinden.
12 yaşında Uğur’un 12 kurşunla vurulduğu, 14 yaşında Ceylan’ın kemiklerin annesinin eteğinde toplandığı, 14 yaşında Berkin’in 16 kilo gömüldüğü, çocukların uykusunda öldürüldüğü, yandığı, yakıldığı bir coğrafyada delirmemek için acıyla baş etmenin yollarını bulmak gerekiyor.
Açlık grevinin 76. günündeki iki insanın tutuklandığı ve ardından “akşamları yiyorlardı” denildiği bir ülkeden bahsediyorum. Kolunu devletin aldığı Veli Saçılık’ın annesinin yerlerde sürüklendiği annesinin yaşadığı yerden. Hak ararken suçlu olmadığımızı ispat etmek zorunda olduğumuz ülkeden. Hak ararken her türlü suçlu olduğumuz ‘terörist’ ilan edildiğimiz yerden.
Her gün böğüre böğüre ağlamamak için sürekli yutkunduğumuz. Kalbimizin nasıl olup da durmadığına şaştığımız. Ve bütün bunlar olurken yavaş yavaş alıştığımız, alıştırıldığımız. Biraz da susturulduğumuz, korku dağlarının egemen olunmaya çalışıldığı. “Ya bana da bir şey olursa” kaygılarını yaşadığımız. “Sadece ben ne yapabilirim ki” deyip kendimizi teselli ettiğimiz. Attığımız iki tweet, katıldığımız bir eylemle kendimizi rahatlattığımız sonra hayat gailesine döndüğümüz. “Ne yapalım hayat devam ediyor” dediğimiz. Ama başımızı yastığa koyduğumuzda o kadar da rahat uyuyamadığımız…
Sıkışıp kaldığı, kurtulamadığı çaresizlikleri var bizim coğrafyamızın insanlarının. Hangisine yansa bilemediği başka bir yerde yaşasa “infial” denecek acıları.
Unutmuyoruz hayır… Dillendirmekten çekiniyoruz… Kendi acımız ise dillendirmeye utanıyoruz başka bir büyük acı karşısında. Belki korkuyoruz, belki alışıyoruz. Ama en çok –mış gibi yapıyoruz. Bütün bunlar yaşanırken hayat eskisi gibi devam ediyor-muş gibi… Etmiyor halbuki. Eksilerek yaşıyoruz çünkü. Hem yanımızdan birileri eksiliyor hem de aklımızdan beynimizden bir şeyler. Ama hepsi değerli şeyler…
Sonra biri bir yerde hatırlatıyor. Bir resim görüyoruz mesela. Belki bir söz. Bir şiir. Bir yazı. Yaşadığımız ve bir kenara koyduğumuzu sandığımız o acıya geri dönüyoruz. Ceylan Önkol için Sezan Aksu ve Tarkan’ın seslendirdiği şarkıda olduğu gibi. Dinleyip de yüreğine taş oturmayan var mı bilmiyorum.(Vardır mutlaka ama sözüm zaten onlardan dışarı)
“Gezme ceylan bu dağlarda gezme
Gece gerdanlık gündüz mezarlık”
Biriktirdiğimiz yerden çıkarmak lazım acıları belki de. Sakladığımızı o koca çıkını açmak lazım. Delirmemek için acıyla yaşamayı öğrenelim derken daha fazla acıya bulanmayalım diye ses çıkarmak lazım. Hem de “sadece benim sesim çıksa ne işe yarar “ demeden. Önce kendi sesimizi duymamız lazım.
29 Kasım 2016 akşamı Aladağ’da “Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği Orta Öğretim Kız Öğrenci Yurdu” denilen yerde çıkan yangında 11’i çocuk biri eğitmen toplam 12 kişi cayır cayır yanarak öldü. 10 çocuk yoksulluğun diyetini ödedi. Çünkü okuyabilmek gidecek başka bir yatacak başka bir yatakları yoktu. Bırakın gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasını binada yangın tüpü bile yoktu. Devlet yangının külleri toplanmadan, çocuklara daha toprağa verilmeden yayın yasağı ilan etti. Oluşan tepkiler sonucunda yurt müdürünün de aralarında bulunduğu altı kişi tutuklandı. Sonra da sessiz sedasız salıverildi. Çünkü bir kaç kurum ve kuruluş dışında davaya sahip çıkan kimse kalmamıştı.
Ceylan Önkol için yazılan şarkıyı gözlerimizi tavana dikip dinliyoruz ya hani. Hani iki kez dinlemeye kalbimiz dayanmıyor ya; bilin ki Ceylan Önkol’un öldürülmesiyle ilgili olarak Türkiye’de hala dava açılmadı.
Önkol Ailesi 100 bin maddi, 150 bin manevi tazminat talebiyle Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi'nde dava açmıştı, bu davada da mahkeme, aileye 28 bin 208 lira 85 kuruş maddi tazminat ödenmesini kararlaştırdı. AİHM’de açılan davada ise mahkeme Türkiye’nin ihlalde bulunmadığına karar verdi.
Ceylan bize Aladağ’ı anımsatsın. Aladağ yangını davası 30 Mayıs’da başlıyor. Ceylan için istemediğimiz, isteyemediğimiz adaleti Aladağ’da kavrulan çocuklar için isteyelim. “Ben ses etsem neye yarar ki” demeden. Sesimizin yettiği kadar. Aladağ için adalet istiyoruz!