Bir önceki yazımda ülkemizde üniversitelerin varoluş amaçlarından bahsetmiştim. Devletimizin araştırma politikasının temelinde de üniversitelerin bilim ve teknoloji üretmesi yatmamaktadır. Hatta bu görüşü biraz daha derinleştirecek olursak ülkede bilim üretilmesi bir öncelik değildir. Son on senede devletimizin araştırma politikası hemen sanayi üretime çevrilebilecek teknoloji üretilmesi düşüncesi üzerine bina edilmiştir. Ülkemizde araştırma için ana kaynağı sağlayan devlet olduğuna göre devlet de doğal olarak temel ihtiyaçlarını gözönüne alarak bu kaynağı harcayacaktır. Günümüzde devletimizin temel ihtiyaçlarının başında sanayi ürünlerinden para kazanmak geldiği için araştırma için temel kaynağın paraya çabuk çevrilebilecek alanlara aktarılması doğaldır.
Burada kendimize bir kaz daha gelişmiş ülkeleri örnek alacak olursak burada devletin genelde temel bilimlerdeki araştırmalara, özel sektörün de daha çok uygulamalı araştırma alanlarına yatırım yaptığını görürüz. Ülkemizde ise özel sektörün araştırmaya yaptığı yatırım son derece düşük miktarlarda kaldığı için bu eksikliği devlet karşılamak zorunda kalmıştır. Yani temel bilimlere yeterince araştırma desteği verilmemesi sebebiyle birilerini suçlamamız gerekiyorsa bu devlet değil özel sektördür.
Devletimizin araştırma konusundaki yatırımları temelde TÜBİTAK eliyle yapılmaktadır. TÜBİTAK araştırma bütçesini kendi araştırma enstitüleri ile üniversiteler ve özel sektöre verdiği araştırma projeleri ile kullanmaktadır. Bir projenin TÜBİTAK tarafından desteklenebilmesi için “yaygın etkisi” bulunması gerekmektedir. “Yaygın etkiden” anlaşılması gerekenler arasında şu noktalar bulunmaktadır:
•Toplumun sorunlarına çözüm üretebilecek niteliktedir.
•Toplumun kullanılmayan kaynaklarının kullanılmasını sağlamaya yöneliktir.
•Uluslararası alanda Türkiye’nin öncü konuma gelmesine katkı sağlayabilecek niteliktedir.
•Ülkenin sürdürülebilir kalkınmasına katkı sağlama potansiyeli vardır.
•Yurtdışı bağımlılığı gideren yeni bir ürün veya model geliştirme potansiyeli vardır.
•Ülkenin risklerinin ve avantajlarının belirlenmesine yöneliktir.
•Sonuçların “ticarileştirilme” potansiyeli yüksektir.
•Proje uygulayıcı kurum/kuruluşlarla işbirliği halinde hazırlanmıştır.
Eğer bir proje yukarıdaki noktalarda değerlendiricilerin beklentilerini karşılamıyorsa desteklenmesi imkanı bulunmamaktadır. Bu maddelerin tümü neredeyse tüm temel bilimleri TÜBİTAK tarafından desteklenememesi sonucunu doğurmaktadır. Bu devletimizin bir seçimidir ve bir devlet politikasıdır. Devletimizin bilimsel ve teknolojik araştırma politikasını eleştirmek mümkündür, ancak benim görüşüm eldeki imkanlarla yapılanların tutarlı olduğu yönündedir. Devlet bilimsel ve teknolojik alanda yaptığı araştırma yatırımından kısa vadede geri dönüş beklemektedir. Ancak bunun doğurduğu temel sonuç devlet ile üniversitelerin bilimsel araştırma anlamında aralarının açılmasıdır. Üniversitelerde temel bilimler alanında araştırma yapılması gerektiğini düşünen herkes bunun devletin önemli maddi katkısı olmadan yapılacağını bilmesi gereklidir. Devlet üniversite öğretim üyelerine maaşlarını vermektedir, bir de üniversitelerin araştırma fonlarına kaynak ayırmaktadır. Bu iki unsurun ülkemizde temel bilimlerdeki araştırmaları desteklemeye yetmesi gerekmektedir. Bu sebepten de ülkemizde teorik alanlardaki çalışmalar genelde deneysel çalışmalara oranla çok daha önemlidir.
Devlet politikamız üniversitelerle TÜBİTAK arasındaki bağın her geçen gün zayıflamasını kabullendiği için de TÜBİTAK yönetiminin ve bilim kurullarının akademisyenlerden oluşması gereği gittikçe azalmıştır. Geçtiğimiz haftalarda TÜBİTAK yönetiminde yapılan değişikliklere bu gözle bakmak daha doğru olacaktır. TÜBİTAK artık bilimsel bir kurum değil devletin bilim ve teknolojiye aktardığı kaynağı denetleyen, yönetici ve kurulları hükümet tarafından belirlenen bir kurum halini almıştır. Parayı veren her zaman düdüğü de çalacağı için paranın başındakiler artık bilimin de başına geçmiştirler. Benim açımdan bu gerçekliğin bir sakıncası yoktur. Ama gün gelir de hükümet üniversitelerden ülkede neden düzgün bilim yapılmadığına dair hesap soracak olursa verilecek cevapların sayısı azalmaktadır, çünkü önce üniversite yönetimleri, şimdi de araştırmayı destekleyen kamu kuruluşları bilimsel değil siyasi iradenin kontrolü altına geçmiştir. Bu sebepten de umarım devlet büyüklerimiz ne yaptıklarını çok iyi biliyorlardır, çünkü gelecekte bilimsel alanda kazanılacak büyük başarılar da, uğranılabilecek büyük çöküşler de onların sorumluluğu olacaktır.