Bir süre önce aldığım bir karar ile artık Başbakan'ı eleştirmiyorum. Bu yüzden “Allah'tan başka kimseden korkmam” diyen Başbakan'ın ODTÜ'ye neden binlerce polis ve zırhlı araç eşliğinde bir ziyaret yaptığını eleştirmeyeceğim. Beni endişenlendiren ODTÜ'deki olayların Marmara Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi ve Mimar Sinan Üniversitesi'nden yapılan ortak bir açıklama ile kınanması ve buna Hacettepe, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Bingöl Üniversitesi ve Sabahattin Zaim Üniversitesi'nden de destek gelmesi.
ODTÜ Rektörlüğü olay hakkında şunları söylüyor: “Orta Doğu Teknik Üniversitesi olarak, dün yerleşkemizde yaşanan şiddeti kınıyoruz. ODTÜ’nün ve ülkemizin bir an önce şiddetten arınması için öncelikle güvenlik kuvvetlerinin dikkatli davranmasını bekliyoruz. Polisin, protesto hakkını kullanmak isteyen öğrencilere karşı şiddet kullanmaktan kaçınmasının, güvenlik tedbiri alırken olaylarla ilgisi olmayan öğrencilerin ve çalışanların yaşadıkları büyük olumsuzluklara karşı duyarlı olmasının önemini ve gereğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz.” Yani, “okulumuzdaki öğrenciler protesto haklarını kullanmak isterken güvenlik güçlerinin şiddeti ile karşı karşıya kaldılar” diyor.
Bu durumda ben yukarıda saydığım üniversite rektörlerinin bu konuda nasıl olup da ODTÜ Rektörü'nden daha fazla bilgiye sahip olduklarını ya da aynı olaya nasıl bu kadar farklı bakabildiklerini merak ediyorum. Merak ettiğim bir diğer konu da bu rektörlerin ortak açıklamalarının üniversitelerinin genelinde ne derece kabul gördüğü. Bu da bizi doğal olarak üniversitelerde rektörün kimliği problemine getiriyor.
Öncelikle şunu söyleyeyim, ODTÜ haricindeki üniversitelerin çoğunda bu açıklama rektörün inisiyatifi ile yapılıyor. Yani bu tür, üniversitelerin tamamına mal edilecek bir açıklama üniversitenin ortak iradesi değil rektörün şahsi görüşü olmaktan öteye geçemiyor.
Şu an yürürlükte olan YÖK kanununa göre rektör üniversiteyi temsil edecek kararları verecek yetkili değildir. Rektör ya okuldaki kurullara başkanlık eder ya da YÖK'ün verdiği kararları uygular (2542 sayılı YÖK Kanunu, 13. madde b(1)). Dolayısıyla aklımıza iki temel ihtimal gelmeli, ya üniversite kurulları toplanarak böyle bir açıklamanın gerekli olduğu konusunda bir karar almıştır, ya da rektör kendisine YÖK'ten bildirilen kararları uygulamaktadır. Kanun bu konuda gayet açık.
Ancak durum biraz daha karışık. Her ne kadar YÖK bu konuda üniversitelere bir emir vermemiş olsa da yapılan açıklamanın temelinde YÖK'e ve dolayısıyla hükümete şirin gözükme arzusu vardır. Ama rektörler bu noktada biraz aşırıya kaçarak bu şirin görünme çabası içerisinde üniversitelerin temel karar alma organı olan senatolara danışmak ihtiyacı duymamışlardır (en azından çoğu rektör).
Dikkat ederseniz buraya kadar ne aşırı güç kullandığı söylenen güvenlik kuvvetlerine, ne hükümete, ne eylemcilere, ne YÖK'e, ne de ODTÜ Rektörü'ne bir eleştiri yönelttim. Böyle bir eleştiri yöneltme özen gösterdim. Çünkü benim esas konum bu değil. Temelde takıldığım nokta diğer üniversitelerin konuya bakış açısı.
Her üniversite senatosunu toplayıp, bu konuyu görüşmekte özgürdür. Benim kişisel olarak konuya diğer üniversitelerin yetkili kurullarının karışmaması yönünde olmasına rağmen olayın kendi okullarına da sıçrayabileceği kuşkusu taşıyan üniversitelerin bunu gündemlerine getirmelerini doğal karşılarım. Fakat şu anda yapılan bir YÖK ve hükümet taraftarlığının onları bu göreve getiren rektörler tarafından açıkça beyan edilmesinden öteye gitmemektedir. İnsan bari olayı kılıfına uydurmak için bir senato toplantısı yapar ve konuyu senatodan geçirir, Sabahattin Zaim Üniversitesi'nin yaptığı gibi. Çünkü eğer bunu yapmazsanız Galatasaray Üniversitesi öğretim üyelerinin yaptığı gibi, “bu rektörün şahsi görüşüdür, üniversitemiz bunu desteklememektedir” türü açıklamalarla karşı karşıya kalırsınız.
Son bir paragraf da Boğaziçi Üniversitesi'ne açmak istiyorum. Boğaziçi Üniversitesi, her zaman yaptığı gibi bu konuyu senato gündemine taşımadı. Ancak Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri, daha başka bir üniversite görüş bildirmeden, ODTÜ'yü destekleyerek “Üniversitelerde ya da başka toplumsal ortamlarda devletin emniyet güçleri tarafından bu tür şiddet olaylarının tahrik edilmesi, yaratılması ve sürdürülmesi kesinlikle kabul edilemez” şeklinde görüşünü bildirdi. Artık hükümetin hedefinde ODTÜ yalnız değil. Ülkemizde üniversite sıralamasında en üstlerde yer alan bu iki devlet üniversitesinin de bu pozisyonda olması ülkemizdeki üniversite eğitimi konusunda size bir şeyler söylemiyor mu?