06 Ocak 2023

Kuraklık alarmı

Bu senenin az yağışlı geçmesi kendi başına bir sorun değil ama böyle seneler artmaya başlarsa önlem almaya başlamamız gerekir. Hatta İstanbul konusunda bu önlemleri almakta oldukça geç kaldığımız da söylenebilir

Kuraklık alarmlarını yaz aylarında duymaya alışığız ama bu sefer uyarı kışın ortasında geliyor. “İstanbul’da barajlar alarm veriyor, su seviyesi kritik noktaya doğru düşüyor.” Ülkemizin özellikle Marmara Bölgesi geçtiğimiz dört ayı oldukça az yağışlı geçirdi. Bunun bir sonucu olarak da barajlardaki su miktarı azalıyor çünkü günlük kullanımda yeterli özeni göstermiyoruz denebilir mi?

Bize okullarda hep “yazları sıcak ve kurak, kışları serin ve yağışlı” diye öğretmişlerdi ama son zamanlarda kışlar da yağışlı olmamaya başladı. Özellikle geçen yılın sonu ve bu yılın başında Marmara Bölgesi oldukça az yağış alıyor.

“Bu normal mi?” sorusuna iki bağlamda cevap vermek mümkün. İlki, iklimin doğal durumu ile ilgili. Hava bazı seneler daha yağışlı, bazı seneler de çok daha az yağışlı olabilir, bu doğaldır. Önemli olan uzun vadede normalden çok yağışla normalden az yağışın az çok birbirine eşit olup normalin fazla değişmemesidir. Bu sene normalden oldukça az yağış alıyor Marmara Bölgesi ve bu bir felaketin habercisi değil, doğada böyle değişiklikler olabilir. Ancak son yıllarda normalden az yağış aldığımız yıllar oldukça arttı ve normalden çok yağış aldığımız yıllar azaldı. İşte bu dertlenmemiz gereken bir konu. Yani, bu senenin az yağışlı geçmesi kendi başına bir sorun değil ama böyle seneler artmaya başlarsa önlem almaya başlamamız gerekir. Hatta İstanbul konusunda bu önlemleri almakta oldukça geç kaldığımız da söylenebilir.

Ülkemiz iklim krizinden en kötü etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz Havzası’nda bulunuyor. Yağışların bu yüzyıl içinde %30 civarında azalmasını bekliyoruz. Dolayısıyla, iklimle uğraşan bilim insanları açısından son dönemdeki azalış bir sürpriz değil, gelecekteki çok daha büyük problemin ayak sesleri olarak görülebilir.

Son yıllara baktığımızda, Ocak ayının başında İstanbul barajlarının %50 doluluk oranına ulaşamadıklarını görüyoruz. Bunun iki sebebi var, ilki, fazla yağış düşmüyor, ama belki daha da önemlisi, nüfus gittikçe artıyor. Burada İstanbul’un su toplama havzalarındaki yapılaşmadan bahsedebiliriz, ama ilk iki sorunun yanında yapılaşma oldukça geride kalıyor. Yağmur düşmüyor ve biz çok kalabalığız. Bu sorunu çözmek istiyorsak bu iki ana soruna odaklanmamız gerekiyor.

İçinizi rahatlatmaya sıra geldiğinde ise bir iyi bir de kötü haberimiz var: 2021 yılında durumumuz bundan da kötüydü. Ocak ayı başında neredeyse barajların dip sularını kullanmaya başlıyorduk. Ama 15 Ocak civarında yağışlar başladı ve o sene yazı nispeten rahat geçirdik. Bu sene de durumun öyle olmaması için bir sebep yok. Bu iyi haber. Yalnız, yağışlar düzensiz olduğunda ve özellikle de sonbahar ve kış yerine kışın sonu ve ilkbahara doğru yoğunlaştığında Marmara Denizi önemli bir problemle karşılaştı, müsilaj. Bu da kötü haberimiz. Bu senenin nasıl ilerleyeceğini bekleyip göreceğiz.

Bir diğer güzel haber de geçmişte yağışların hangi dönemde barajları doldurduğu ile ilgili. Geçen seneye baktığımızda Ocak ayında %55 olan doluluk oranı Şubat ayında %84 ve Mart ayında ise %89 olmuş. Dolayısıyla şimdiden panik havasına girmeye gerek yok. Ancak önemli önlemler almaya başlamamız gerekiyor.

Öncelikle, İstanbul çok kalabalık! Kalıcı ve gerçekçi önlem olarak uzun vadede ülkemizde suyun daha bol ve kaliteli olduğu cazibe merkezleri yaratıp İstanbul’dan dışarıya göçü hızlandırmaktır. Çünkü biz suyu ne derece tasarruflu kullanırsak kullanalım, nüfus arttıkça ve yağış azaldıkça bu su bize yetmeyecektir.

İkinci olarak İstanbul’da suyumuzu dikkatli kullanmak zorundayız. Türkiye geneline baktığımız zaman suyun yaklaşık dörtte üçünün tarımda kullanıldığını görüyoruz. “Suyu dikkatli kullanmalıyız” dediğimizde gelen cevap da genelde bu oluyor: “Önce tarımsal sulamayı halletsinler”. Ama İstanbul’un sorununun tarımsal sulamayla fazla alakası yok. İstanbul’da suyun önemli kısmını fabrikalar ya da tarlalar değil evler kullanıyor. Ayrıca ülkenin bir yerinde tarımsal sulamaya giden sudan tasarruf edip onu İstanbul’a aktarmak gibi bir düşünce de yok. Denizli’de sulamada kullanılan suyu azaltıp bir kısmını İstanbul’a taşıma şansımız yok. Orada tarımsal sulamada daha az su kullansak da bu oranın su problemini halleder, İstanbul’un değil.

Sonra, tasarrufa en fazla su kullananlardan başlamak zorundayız. Zaten kişi başı günde 100 litre su kullananların daha az su kullanmalarını beklemek gerçekçi olmaz. Bunun yanında arabanın temiz görünmesine şüphe ile bakmamız gereken bir döneme giriyoruz. Hele yüzme havuzunu dolduranları sormayın gitsin. Halı yıkamak da artık geçmişte kalmalı. Bu listeyi uzatabiliriz, ama nerelerde aşırı su kullanıldığını sizler de benim kadar biliyorsunuz.

Son olarak tüm bunların sağlanabilmesi için üstel artan su fiyatlaması uygulamamız gerekiyor. İnsan ihtiyacı sayılan suyu kişiye “neredeyse bedava” verirken bunun iki katı çok çok daha pahalı olmalı. Arabasını yıkatmak isteyen de bir servet harcamak istiyorsa onu durdurmak zor, ama cüzdanına oldukça fazla zarar gelirse yıkanmamış arabayla dolaşmak da etik açıdan daha kabul görür bir davranış olabilir. Hatta arabayı toptan bırakıp toplu taşımaya geçelim. Kuraklık artışının sebebi iklim krizi, onun bir sebebi de zaten bizim araba kullanmamız değil mi? Keşke başımıza bir bela gelmeden tüm bu sorunları ve nedenlerini görebilsek. Sonuçlarını merak edenlere de 25 Litre belgeselini bir kez daha izlemelerini öneriyorum. Ütopik değil, fazlasıyla gerçekçi ve gittikçe de daha gerçekçi hale geliyor.

Levent Kurnaz kimdir?

Levent Kurnaz İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi'nden 1988 yılında Elektrik ve Elektronik Mühendisi olarak mezun oldu. Aynı üniversitede 1990 yılında Fizik lisans ve Elektronik Mühendisliği yüksek lisans programlarını tamamladı.

ABD'deki Pittsburgh Üniversitesi'nden 1991 yılında fizik yüksek lisans, 1994 yılında doktora derecelerini aldı. 

1992 yılında FCC lisansı alarak WPTS radyo istasyonunda program yapımcısı olarak çalışmaya da devam etti. 

1995 - 1997 yılları arasında New Orleans'daki Tulane Üniversitesi Kimya Bölümü'nde petrol sızıntılarının temizlenmesi üzerine doktora sonrası araştırmalar yaptıktan sonra Türkiye'ye döndü. 

1997 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. 2014 yılında kurucusu olduğu İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin de halen müdürlüğü görevini yürütüyor.

Temel bilimlerin değişik alanlarında yayınları olan Levent Kurnaz'ın diğer kitaplarının yanı sıra iklim değişikliği alanında yazdığı "Son Buzul Erimeden" ve sürdürülebilirlik alanında Gülin Yücel ile birlikte kaleme aldığı "Yeni Gerçeğimiz Sürdürülebilirlik" kitaplarını raflarda bulmak mümkün. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Siyah kedi - beyaz kedi

Bizim için de önemli olan bütçemize uygun yenilenebilir enerji kaynaklarına ve elektrikli araçlara sahip olmaktır. Bunu kimin ürettiği ikincil problemdir

COP28'den neler bekliyoruz?

İklim krizinin en büyük sebebi insanların kömür, petrol ve doğal gaz yakmasıdır. Bu krizi durdurabilmenin tek yolu da kömür, petrol ve doğal gaz yakmayı bırakmaktır. COP28 toplantısının en büyük petrol ve doğal gaz ihracatçılarından biri olan Birleşik Arap Emirlikleri'nde yapılıyor olması da aslında bize bir sonuç çıkmayacağını gösteriyor