16 Ekim 2010

Emin misiniz iklimin (bizim yüzümüzden) değiştiğine?

Evet, içiçe geçmiş olan her iki soruya da... Evet iklim değişiyor ve evet iklim bizim yüzümüzden değişiyor...

Evet, iç içe geçmiş olan her iki soruya da... Evet iklim değişiyor ve evet iklim bizim yüzümüzden değişiyor.
Nasıl bu kadar emin olabiliyoruz? Temelde ilkinin cevabı basit. 1896'da İsveçli bilimci Svante Arhenius bir tübün içine karbondioksit doldurup bu gazın kızılötesi ışınları geçirip geçirmediğine bakmış ve geçirmediğini gözlemlemiş. Her geçen gün atmosfere daha fazla karbondioksit saldığımıza göre bunun dünya atmosferini ısıtması kaçınılmazdır diye bir sonuca varmış.
Başlangıçta sadece karbon dioksitin dünyayı ısıtacağı anafikri üzerinde yoğunlaşan çalışmalar 1958'de Charles Keeling'in Hawai'de toplamaya başladığı atmosferik karbondioksit verileriyle teorik fizik alanından uygulama alanına geçmiş oldu. 1958'den günümüze kadar aralıksız olarak toplanan bu veriler atmosferdeki karbondioksit miktarının dur durak bilmeden arttığını bize tartışmasız bir biçimde gösteriyor. 1958'de 310 ppm seviyesinde olan karbondioksit miktarı bugün 390 ppm'in üzerine çıkmış durumda. Bu noktada da bilimsel olarak tartışılan konu dünyanın ısınıp ısınmadığı değil bu değişikliklere karşılık olarak ne kadar ısındığıdır.
Bu sıcaklık artışını ve etkilerini endişeyle izleyen Birleşmiş Milletler'e bağlı iki kuruluş, Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) 1988'de ortaklaşa olarak İklim Değişikliği Hükümetlerarası Paneli'ni (IPCC) kurdular. Bu panelin temel amacı iklim değişikliği konusundaki tüm bilimsel verileri inceleyerek insanlığı durum hakkında bilgilendirmek ve hükümetlere bu konuda öneriler sunmaktır. IPCC temelde dünyada iklim değişikliği konusunda çalışan tüm bilim insanlarını ve hükümet temsilcilerini kapsadığı için vardığı yargılar dünyanın bu konudaki genel fikrini hem bilim hem de toplum açısından yansıtmaktadır. Alınan kararların tümü görüş birliği ile alındığı için neredeyse tüm yargılar en muhafazakar biçimde algılanmalıdır. Bu kararların başında IPCC'nin 2007 raporunda yer alan ana cümle gelmektedir: Günümüzde yaşanmakta olan küresel iklim değişikliğinin sebebi  %90 ihtimalle insanların çeşitli işlemler sonucu çevreye yaydıkları sera gazlarıdır. Burada önemli olan %90 sayısıdır. Bu %90 bir ortalama değildir, bu sayı herkesin üzerinde uzlaştığı sayıdır, yani iklim değişikliğinin insan kaynaklı olmayabileceğini savunan bilim adamları bile kendi savlarının en iyi ihtimalle %10 doğru olabileceğini kabul etmişlerdir.
Bu noktada iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğu hususunda bilim açısından bir şüphe kalmamıştır. Ancak temelde yukarıda açıkladığım %90 sayısı gene de iklim değişikliğine inanmayanların elinde bir argüman olarak kullanılmaktadır. “Yani” diyorlar, “kesinlikle emin değilsiniz ve kesinlikle emin olmadığınız böyle bir konuda da devletlerin ve şirketlerin trilyon dolar mertebesine varan faturaları sırtlanmalarını bekliyorsunuz”. Aslında bu soruda haklılar, ama sorunun cevabı onların beklediği yönde gelmiyor. Evet, sadece %90 eminiz ki özellikle gelişmiş ülkelerin son yüzelli yılda atmosfere saldıkları sera gazları hızla iklimi değiştiriyor ve başta bu ülkeler olmak üzere tüm insanlık yakın zamanda bir şey yapmadığı takdirde bu problem tüm insanlığın geleceğini tehdit eden en önemli problem haline gelecektir. Dolayısıyla bir yanda tüm insanlığın yok olması ihtimali söz konusu ise diğer yanda bunu engellemek için harcanacak trilyon doların sözü olmaması gerekir diye düşünüyorum, ya da en azından bu konuda harekete geçmek için daha da emin olmayı beklememeliyiz. Daha da emin olmak için harcadığımız her dakika bizi çözüm yolunda biraz daha geriye düşürüyor ve ödememiz gereken bedeli her an daha ağırlaştırıyor. Biz beklerken atmosfere eklenen her ppm karbondioksiti temizlemek için daha da fazla para harcanması gerekiyor. Doktor size “%90 ihtimalle kansersiniz ve hemen tedavi olmazsanız çok az ömrünüz kaldı ve tedavi epey pahalı” dese tedavi parasını vermek için doktorun emin olmasını bekler miydiniz? İşte dünya da aynı şekilde hastalanmış durumda, emin olmayı bekleme riskini almak ister misiniz?

Yazarın Diğer Yazıları

AB Parlamentosu seçimlerinin "Tarladan Çatala" uygulamasına etkileri

Yeşiller Partisi’nin seçimlerde yaşadığı kayıplar, "Tarladan Çatala" stratejisinin uygulanmasını zorlaştırabilir. Özellikle Fransa ve Almanya gibi büyük ekonomilerde Yeşiller’in oy kaybetmesi, bu ülkelerin sürdürülebilir tarım politikalarına daha az destek vermesi anlamına gelebilir

İklim krizi ve havayolu taşımacılığı

Türbülansın artması; yolcular için uçuşları daha sarsıntılı hale getirirken mürettebat için güvenlik riskleri oluşturur ve uçak bakımının zorlaşması nedeniyle havayolu şirketleri için operasyonel maliyetlerin artmasına yol açar

İklim değişikliğine uyum sağlamada sigorta sektörünün yaratacağı faydalar

Sigorta sektörü, toplumun iklim değişikliğinin getirdiği zorluklara uyum sağlamasına yardımcı olmada hayati bir rol oynamaktadır

"
"