Hatırlar mısınız? Eskiden balık yemeğe gittiğimizde “bu deniz balığı mı?” diye sormamıza gerek kalmazdı. Her geçen gün denizlerimizde tuttuğumuz balık miktarı azalıyor. Myers ve Worm'ün Nature'da yayınlanan çalışmasına göre şu anda denizlerde “bize kalan” endüstriyel balık miktarı endüstri öncesi dönemin sadece %10'u. Bugün dünyada 1 milyar kişinin ana besin maddesi denizden yakalanan balık ve kişi başına yakalanabilen balık miktarı hem balık sayısının azalması, hem de nüfus artışı ile birlikte her gün düşmekte.
Public Library of Science (PloS ONE) dergisinde geçtiğimiz hafta yayınlanan bir çalışmaya göre Akdeniz'in ticari avlanmaya karşı korumaya alınmamış bölgelerinde balık miktarı koruma altına alınanlara kıyasla on kat azalmış durumda. İtalya ve İspanya kıyılarındaki bu koruma bölgeleri balık kaynarken özellikle Türkiye ve Yunanistan kıyılarında balık neredeyse tükenmiş durumda.
Rize Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi'nde yapılan bir diğer araştırmanın ilk sonuçlarına göre, 161 balık türünün bulunduğu Karadeniz'in Türkiye kıyılarında 59 balık türünün neslinin tükendiği belirlendi. 10 yılı aşkın süredir yaptığı araştırmaları basınla paylaşan Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Semih Engin, balık türleri neslinin tükenmesine başta aşırı avcılık olmak üzere, kirlilik ve iklim değişikliğinin neden olduğunu söylemiş.
Özellikle içdenizlerdeki balık türleri aşırı avlanma ve kirlilikten en fazla etkilenen canlıların başında geliyor. İnsan nüfusu arttıkça avlanmanın artacağını biliyoruz. Bunun en son noktasının denizlerdeki tüm canlıları yok etmemiz olacağını bildiğimiz gibi. Ancak bizler doğayı ve atmosferi aynen kirletirken dünyanın kendi kendisini temizleyeceğini düşünürken sanıyorum denizdeki tüm balıkları da avlarken balıkların denizde kendiliklerinden oluşacağını sanıyoruz.
Ama iklim değişikliğinin denizler üzerine iki temel kötü etkisi daha var ve bu iki etki biz avlayarak işe karışmasak da denizlerdeki çeşitliliği bir süre sonra sona erdirecek.
Bu etkilerin birincisi dünyanın ortalama yüzey sıcaklığı gibi denizlerin ortalama sıcaklığının da artması. Balıklar deniz suyu sıcaklığına bizden çok daha hassaslar ve sıcaklıktaki ufak değişiklikler bile balık türlerinin yok olması için yeterli olabiliyor. Ayrıca artan sıcaklıklar daha çok tropik denizlere has bazı türlerin bizim denizlerimize yayılıp ekosistemi hızla tahrip etmesi anlamına da geliyor. Bu bizim için şu demek: Bu seneye kadar denize girdiğiniz koya bu yaz girmeye çalıştığınızda bakacaksınız ki denizde daha önce görmediğiniz bir yosun türü var, o yosunu elinizle tutmaya çalıştığınızda elinizi yakacak veya o yosunun varlığından dolayı o koydaki tüm deniz canlıları ölmüş olacaklar. Bu olayların gerçekleşmesi yüzyıllar sürmeyecek ve emin olun, doğa kendisini çok da hızlı temizleme ve yenileme kapasitesine sahip değil.
Ama daha da önemlisi deniz suyunun atmosferde artan CO2 gazı ile birlikte daha da asitleşmesi. Bunun ne önemi var bizim için diyecekseniz size şu basit soruyu sorayım: Büyük balıklar ne yer? Cevabını biliyoruz, küçük balıkları. Peki küçük balıklar ne yer? Onlar da sudaki mikroskobik plankton dediğimiz canlıları. Bu küçük canlıların varlıkları ve kabuk oluşturmaları denizde çözülmüş olan CO2 miktarına sıkı sıkıya bağlı. CO2 miktarı arttığı zaman önce bu küçük planktonlar ölüyorlar, sonra onlarla beslenen küçük balıklar ve sonunda da bizi ve dünyadaki yaklaşık 1 milyar insanı besleyen büyük balıklar.
Bu sorunun boyutunu size şöyle anlatayım: 56 milyon yıl önce atmosferdeki CO2 miktarı hızla arttı ve buna paralel olarak denizlerin asiditesi de arttığı için yaklaşık 1000 yıl içerisinde denizlerdeki plankton türlerinin %50'si yok oldu. Bu dinozorları öldüren meteor çarpmasında yaşanandan bile daha yüksek bir oran. Bugün ise denizlerin asiditesi 56 milyon yıl önce yaşanandan 11 kat daha hızlı artıyor. Basit bir matematikle denizlerdeki planktonların %50'sinin ölmesi için 90 yıl yeterli gibi görünüyor. “90 yıl sonrası umurumda değil” diyorsanız ne ala, ama “benim de çocuklarım, torunlarım var” diyorsanız, durum çok iç açıcı görünmüyor.