Marcus Porcius Cato M.Ö. 150'de yaşamış bir Romalı devlet adamıdır. Devlet kademesinde konsüllük de dahil olmak üzere pek çok görev yapmıştır, ama beni en çok ilgilendiren özelliği biraz farklı. Cato uzun yaşamı sırasında Kartaca'nın zenginliğini görmüş ve Roma'nın geleceğini Kartaca'nın yok edilmesine bağlamıştır. Bu sebeple de Senato'da hangi konu görüşülüyor ve kendisi ne söylüyor olursa olsun sözlerini "Ceterum censeo Carthaginem esse delendam – Dahası Kartaca'nın yokedilmesi gerektiğini düşünüyorum" şeklinde bitirmesi ile de ün salmıştır. Ben de benzer şekilde tüm sözlerimi “Yaşamaya devam etmemiz için daha az tüketen bir toplum olmalıyız” diye bitirmeye karar verdim artık, konu ne olursa olsun. Çünkü eğer konu insan ırkının devamıysa, gerisi teferruattır ve her geçen gün adım adım sürdürülebilir bir dünya olmaktan uzaklaşıyor dünyamız.
Sürdürülebilir bir dünyada yaşamak istiyorsak ilk yapmamız gereken şey profesyonel tüketicilikten uzaklaşmak olmalıdır. Aslında bu satırları okuyabiliyor olmanız, sizin de profesyonel tüketici grubunun bir üyesi olduğunuza önemli bir kanıt. Dünyada yaşayan insanları kabaca sınıflandıracak olursak, yaklaşık 1,5 milyar insan gece yatağa girerken (tabi içine girebilecek bir yatak bulabiliyorsa) ertesi gün yiyecek ekmek, içecek temiz su bulma ümitleri olmadan uyuyor. Gene yaklaşık 3,5 milyar insan, ertesi gün yemek ve temiz su bulacağından emin, ancak fazlası için ümitleri yok. Bu kişilerin bir bilgisayarları veya internet bağlantıları yok, bilgisayarı bırakın, buzdolaplarının olduğu bile şüpheli. Bu insanlar bir gün gelip bir araba sahibi olmayı beklemiyorlar, hayata yürüyerek veya bisikletle gitmek onlar için doğal olan. Grubun sonunda da bizler varız, yaklaşık 1,5 milyar insan. Musluktan ertesi sabah su akacağına şüphemiz yok, hatta doğalgazla çalışan kombimiz bize sabah sıcak su bile sağlayabilir. İnternet'e girip gazetelere göz atabiliriz. Yılbaşı sonrası ucuzluklardan hiç de lazım olmayan bir gömlek bir de ayakkabı almayı düşünmemiz normaldir. Ama bizim dışımızda kalan 5 milyar insan da eğer bizim gibi yaşayacak olursa bu gezegen hepimize yetmez. O 5 milyar insanın da bizim gibi yaşamak doğal hakları olduğuna göre ya onları bu standarda kavuşturup hepimiz en kısa vadede dünyanın doğal kaynaklarının sonunun gelmesini bekleyeceğiz, ya da tüketim toplumunu oluşturan bizler gereksiz harcamalarımızdan vazgeçeceğiz. Bu o kadar da korkunç bir şey değil. Dünyanın doğal kaynakları dünya nüfusunun tamamını 1970 yılında bir Alman ailesinin (ya da İngiliz ya da Fransız, ama Amerikalı değil) yaşam standardı ile yaşatmaya yetecek büyüklük ve çeşitlilikte. Ama burada önemli olan, dünyanın %20'sini oluşturan ciddi tüketici grubun dünyanın doğal kaynaklarının %80'ini kullanmaktan vazgeçmesidir.
Bunun olabilirliğine basit bir örnek vermek gerekirse, mesela bugün marketlerde bulabildiğimiz organik ürünleri ele alalım. Bu ürünler organik olmayan ürünlerden daha pahalı bildiğiniz gibi. Hiç sordunuz mu kendinize “neden” diye? Aslında tam tersi olması gerekmez mi? Doğaya da insana da en az zararı veren ürünün en ucuz olması gerekmez mi? Böyle olmamasının temel sebebi aslında tüketici olarak bizlerin satın aldığımız malların tüm bedelini ödemememizde yatıyor. Bizler satın aldığımız malların sadece üretim bedellerini ödüyoruz, o malların tüm dünyaya olan bedellerini değil.
Diyelim ki muz alacağız, bir yanda bizim memleket üretimi Akdeniz Bölgesi'nden gelen muz, diğer yanda da Güney Amerika'dan gelen ithal muz. İthal muz aslında daha gösterişli ve daha ucuz, dolayısıyla da standart tüketicinin Anamur muzu almak istemesi için fazla bir neden kalmıyor. O ithal muzun fiyatının içine her ne kadar uzun yolda dayanmasını sağlayacak kimyasalların bedeli, o muzu Güney Amerika'dan buraya getirme sırasında harcanan yakıtın ücreti ve gümrük vergileri de giriyor olsa da, tüm bunlar o muzu daha pahalı yapmıyor, bu sebepten de biz tüketiciler rahat rahat o muzu satın alıp hatta bazen yenmeden çöpe atabiliyoruz. Ama diyelim ki o muzun fiyatının içine üretimde uzun süre dayansın diye kullanılan tarım ilaçlarının Fransız Guyanası'ndaki doğaya verdiği zararı da ekledik. Ardından buna o muzu toplayan adamın çocuğunun düzgün bir eğitim ve sağlık hizmeti almasının getireceği yük de bindi, son olarak da o muzun okyanusu aşıp bize gelene kadar taşındığı araçların atmosfere saldıkları karbondioksitin temizlenme masrafını da topladık. Şimdi Güney Amerika muzunun Anamur muzundan hala daha ucuz olacağını düşünüyor musunuz? Ya da sizin markette elinizi muza hiç düşünmeden uzatabileceğinizi?
Günlük hayatımızda tükettiğimiz her şeyin doğaya ve uzaklardaki başka insanlara ödetilen bir bedeli var ve bizler bu bedeli ödemenin yakınından bile geçmiyoruz. En azından bugün kullandığınız her şeye bakıp bu bedeli düşünmeye çalışın. Belki yarın bu bedeli düşünerek daha az tüketerek yaşayan sürdürülebilir bir toplum olma yolunda bir adım atmış oluruz hep birlikte. Sonuç olarak bu gezegende yaşamaya devam etmemiz için daha az tüketen bir toplum olmalıyız.