12 Eylül 2022

Türk halkının büyük devlet algısı

Büyük devlet söylemi sadece siyasetçilerin değil, Türk halkının da inancı

“Biz, 780 bin kilometrekareden çok daha büyük bir ülkeyiz. Biz, Topkapı Sarayı’nın Bab-ı Hümayun  kapısının yanı başında 'Bütün Mazlumlar Ona Sığınır' yazan bir devletiz. Türkiye istese de; Balkanlardan Türkistan’a, Afrika’dan Orta Doğu’ya uzanan gönül coğrafyasındaki kardeşlerinin sorumluluğundan kaçamaz. Türkiye istese de; Filistin’e, Somali’ye, Yemen’e, Bosna’ya, Afganistan, Pakistan, Arakan’a sırtını dönemez.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 Kasım 2020’de, Dağlık Karabağ’daki sorun üzerine böyle sesleniyordu sosyal medya hesaplarından; Türkiye büyük bir devlettir, sorumlulukları vardır.

Büyük devlet söylemi sadece siyasetçilerin değil, Türk halkının da inancı. Kadir Has Üniversitesi ile Global Akademi ortaklığında hazırlanan ‘Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması’nın 2022 yılı sonuçları benzer bir algıyı ortaya koyuyor.

Türkiye küresel düzeyde etkin bir devlettir (yüzde 63), Türkiye büyük bir devlettir (yüzde 61), Türkiye dünyada sözü dinlenen bir devlettir (yüzde 54) diyenlerin yüksek oranı bu algının toplumda yerleşmiş olduğunu gösteriyor. Büyük ve sözü dinlenen bir ülke imajı oluştuğu zaman, halkın dünyaya bakışı da bu algıya göre şekilleniyor.

Örneğin, İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilerin iyileştirilmesi gerektiğini düşünenlerin geçmiş yıllara göre arttığı, araştırmanın sonuçlarına yansıyor. ‘Diğer ülkelerle siyasi ilişkilerin kuvvetlendirilmesi’ ve ‘diplomatik temasların arttırılması’ ise Türkiye’nin etkili bir dış politika için yapması gereken ilk iki madde olarak tanımlanıyor.

Buna mukabil, Türkiye’nin sorun yaşadığı bu ülkelerle ilişkilerini düzeltmek için çaba harcaması gerektiği sorusuna cevap genellikle olumsuz oluyor. Yani Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkilerinin düzelmesi talep ediliyor, fakat bunun gerçekleşmesi için Türkiye’nin kendisinin sorumluluk alması ve çaba harcaması gerekmiyor diye düşünülüyor. Bu durumda bu çabanın karşı taraftan gelmesini ve Türkiye’nin de bu açılımı kabul etmesi isteniyor.

Bu ilginç sonucu anlamlandırmaya çalışırken, bunun sebebinin Türkiye’nin halk tarafından büyük ülke olarak algılanmasının, bu düşüncenin bu anlayışından kaynaklanabileceğini düşündüm. Ne de olsa büyük ülkenin kimsenin ayağına gitmesine gerek olmaz, büyük ülke ile herkes iyi geçinmek ister. Eğer düzeltilecek bir konu varsa karşı tarafın çaba harcaması gerekir ve büyük ülke bu çabayı büyük bir alçakgönüllülükle kabul eder. Bu sonucu doğuran düşünce yapısı bu olabilir mi?

Araştırma sonuçlarına göre dünyanın en güçlü ülkesi ve en büyük ekonomisi olarak ABD gösteriliyor. Listede şimdilik Türkiye yok. Ancak gelecek on yılda Türkiye’nin dünyanın en güçlü ülkeler arasına gireceğine inanılıyor. Üstelik en güçlü altıncı ülkesi olarak. Benzer bir sonucu gelecek on yılda dünyanın en güçlü ekonomisi sorusunda göremiyoruz. Yaşadığımız ekonomik kriz bu algıyı etkilemiş demek ki.

Peki büyük veya güçlü ülke ne demek? Araştırma sonuçlarına göre büyük ülke tanımının daha çok askeri anlamda anlaşıldığını söyleyebiliriz. Türkiye uçak gemisi sahibi olsun (yüzde 57), sınır ötesi operasyon düzenlesin (yüzde 48), yabancı ülkelerde asker bulundursun veya askeri üs kursun (yüzde 47) önermeleri halk tarafından destek görüyor. Benzer şekilde Türkiye’nin uluslararası barış gücüne katılması (yüzde 44) da yarıya yakın bir oranda destekleniyor.

Askeri gücün varlığı önemli. Ancak askeri varlığa yönelik bu desteğe rağmen, Türk halkı ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ istiyor. Örneğin Arap-İsrail çatışmasında tarafsız arabulucu (yüzde 41) rolünü destekliyor ve hiçbir şekilde bu konuya karışılmaması (yüzde 30) isteniyor. Benzer şekilde Suriye’de Türkiye’nin tarafsız olması ve herhangi bir müdahalede bulunmaması (yüzde 37) gerektiği belirtiliyor. Öte yandan Türkiye bölgesel bir güç (yüzde 38) hatta lider (yüzde 36) olarak tanımlanıyor. Katılımcılara göre Türkiye ABD’den sonra Orta Doğu’nun geleceğini etkileyen en önemli ikinci ülke konumunda. Halkın Türkiye için biçtiği rol Müslüman ülkelere örnek ülke, rol model (yüzde 54) olmak. Eskilerde kalan bu söylem, tarafsız kalmak isteyen ve müdahale karşıtı olan halkın içine sinmiş olacak ki, Türkiye’nin bu role uygun olduğu inancı devam ediyor.

Halkın büyük ülke olma düşüncesinde, herkesin çekineceği ve iyi geçinmek isteyeceği ülke anlayışı ABD ile ilişkilerde de kendini gösteriyor. Araştırmada dünyanın şimdi ve gelecekteki on yılın en büyük gücü olarak ABD tanımlanıyor. ABD’yi stratejik ortak olarak görenlerin oranı (yüzde 28) geçen seneye nazaran iki katına çıkmış durumda. ABD hâlâ bir numaralı tehdit algılanan ülke olmasına rağmen, bu oranın geçen senelere göre düştüğünü söylemek gerekir. Hangi ülkelerle işbirliği yapılsın denilince de ilk sırada ABD (yüzde 40) var. ABD ile ekonomi, enerji ve askeri alanda işbirliğinin geliştirilmesi gerektiği düşünülüyor. Demek ki ABD ile ilişkilerin iyileşmesi isteniyor.

Bu noktadan sonra sonuçlar ilginçleşiyor. ABD ile ilişkilerde en önemli ihtilaf kaynağı terörle mücadelede farklılaşan yaklaşımlar, ABD’nin Kürt politikaları ve PYD’ye verdiği destek olarak sıralanıyor. Buna karşılık ABD açısından Türkiye ile ilişkilerini derinden etkileyen S-400 alımı (yüzde 16) ancak alt sıralarda yer alıyor. Üstelik katılımcılara göre Türkiye’nin S-400 füzelerini kurması gerektiğini (yüzde 34) düşünenlerin oranı bir hayli yüksek. Önümüzdeki bir kaç yıl içerisinde Türk-Amerikan ilişkilerinin ne yönde ilerleyeceği sorulduğunda ise verilen cevap, (yüzde 40) ilişkilerde bir değişiklik olmaz oluyor. Demek ki ABD’nin S-400’lere rağmen Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek için çaba harcaması gerektiği düşünülüyor. Ne de olsa büyük bir ülke olarak Türkiye’nin bu gibi askeri bir teçhizatı alması ve kullanması doğal hakkı. Oluşan bu tablodan, halkın ABD’nin veya üyesi olduğu NATO’nun bu konudaki itirazlarını anlamsız bulduğu sonucunu da çıkarabiliriz.

Son olarak araştırmanın önemli bulduğum diğer verileri de paylaşayım. Daha önce dış politikayı belirleyen Cumhurbaşkanlığı yerini yeniden Dışişleri Bakanlığı'na bırakmış durumda. Dış politika Türkiye’nin geleneksel çizgisine yaklaştıkça muhalefetin desteği de artıyor. Ukrayna savaşı ile birlikte ABD, AB ve NATO ile ilişkilerin önemi kavranmış durumda. Türkiye halen birinci sırada bir Avrupa ülkesi olarak görülüyor ve AB adaylığına destek sürüyor. Avrupa ile ilişkilerin geliştirilmesi gerekliliği, sonuçlarda dikkat çeken bir diğer unsur. Katılımcılar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının uygulanması (yüzde 42) gerektiğini düşünüyor. ‘Türkiye Çin’in Uygur Türkleri ile ilgili politikasında ikili ekonomik ilişkileri riske atma pahasına dahi olsa aktif bir rol oynamalı mıdır?’ sorusuna verilen hayır (yüzde 32) cevabı ise bir hayli düşündürücü. Son olarak, dış politika ile ilgili haber almak için televizyon (yüzde 87) öncelikli mecra olunca, Lozan Anlaşması’nın gizli maddeleri var diyenlerinin oranının (yüzde 36) olması şaşırtmıyor.

Araştırmanın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları

Labirentlerle dolu bir süreç olarak Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi

Yargı reformu tartışması nedeniyle kutuplaşmış ve zayıflamış görünen bir İsrail sadece ABD için değil Suudi Arabistan için de ciddi bir kaygı kaynağı

Sportmenlik, Hitler ve "Bir daha asla!" bilinci

Nefret söylemi ve ayrımcılığın karşısında durmak önce yapılanın nefret söylemi olduğunu belirtmekle, adını koymakla başlar. İtiraz, eleştiri, ayıplama ile mücadelede ilk adım atılır. Eğitim ise bu kronikleşen sorunun elimizdeki yegane panzehr

Türkiye - İsrail ilişkilerinde yeni bir eşik

İsrail'de seçimler (şimdilik) bitti. Artık Türkiye seçimlere hazırlanırken, Türkiye-İsrail ilişkileri yeni kritik bir eşiğe yaklaşıyor. Daha önceleri tanık olduğumuz gibi iç politika dış politika kararlarını etkileyebilir, oy uğruna bazı ilişkiler harcanabilir

"
"