Geçen gün Selahattin geldi, bir sürü saçma sapan laf etti.
Önce "Efendim, sağcılık solculuk ne demek? Solcular niye dinsiz oluyor?" gibi feraset(!) kokan sualler ile başlayıp; "benim tabirimle" diye devam ederek, tuhaf fikirler "zikrettiği!" sözleri TUHAFİYE yazılarımda yazıp, beraberce gülelim (bazen de ağlayalım!) istiyordum.
Ancak birdenbire kömür madeni patladı, 41 insan öldü.
Cumhurbaşkanı "sorumlulardan (varsa) hesap sorulacak" dedi. Daha sonra "fıtrat ve kader"den bahsedince "varsa" sözcüğünün manası kafamda belirdi. Yani bu ölümlerden (eğer kabahat ise) Yüce Yaratan sorumlu oluyor. Bu konu hakkında yazının sonunda biraz bilgi vermeye çalışacağım.
Sayın Cumhurbaşkanı'nı kritik etmek yasak. Çünkü tüm milleti ve devleti temsil ediyor. Bu noktadan bakınca, Cumhurbaşkanı, ölen o 41 insanımızın da hakkı dahil, tüm millet adına "varsa" sorumlulardan hesap soruyor.
Oysa iktidar partisinin başkanını "iktidarın başı, uygulamacısı" olarak kritik etmek serbest (mi acaba?). Daha önce yazdığım, bir sürü düşünce sahibinin de yazdığı "Başkanlık" sisteminin yumuşak karınlarından biri işte bu: Hem hesap soran hem hesap vermesi gereken ayni kişi? Nasıl olacak?
Diyelim ki bir mahkeme bu ölümlerin "üst yöneticinin hatası" olduğuna karar verdi! Ne olacak? Hapse Sayın Erdoğan'ı mı atacağız?
Kimin sorumlu olduğu istenirse, "idarî iş tarifi" olarak hemen tespit edilebilir. Öyle ya; vardiya amiri Hasan Bey zamanında sensörlerden gelen "ikazları" görmemiştir ya da duymamıştır. Al sana günah keçisi.
Ancak bu durum bu kadar kolay geçiştirilemez. Buradaki temel suç, "gerekli önlemlerin" alınmayışı. Eğer Hasan Bey önlem kararı alacak kişi ise, Sayın Bakan'a boşuna maaş veriyoruz.
"Gerek" nedir? İnsanımızın ölmemesi! Temel gerek bu. Yapılan her iş, alınan her önlem bunun için (olmalı?).
Bu manada Hasan Bey "önlem" alamaz. O ancak uygular. İnsan hayatının söz konusu olduğu bu gibi durumlarda "önlem", "Hasan Bey'in sensör ikazını görmemesi" dahil "önlem alınması" gereken bir durumdur.
Sanayide buna "human error/insanî hata" denir. Yöneticinin "önlemlerinden" en başta geleni de bu duruma önlem almaktır. İnsan hayatının tehlikede olduğu her durumda hiçbir "en üst yönetici", "efendim ben emir verdim, yapmamışlar" demek rahatlığına sahip olamaz.
Uçak düşmeden önce alınacak tedbirlerin bir kısmı pilot tarafından alınır. Önemli bölümü zaten uçak tarafında (bilgisayar ve sensörler yardımı ile) zaten bilinir ve pilota bildirilir. Pilot uçağı kontrol ederken, uçak da pilotu sürekli kontrol eder.
Kadim dostum Avukat Eşber Metin misal verdi: Dünyanın en büyük kömür üreten ülkesi olan Çin'de bizimkine benzer bir durum olursa, Belediye Başkanı, Maden Genel Müdürü gibi (ilintili en üst devlet ve özel sektör yöneticileri) 14 yıl dan başlayan hapis cezasına çarptırılırmış.
Maden işletmecisi tanıdıklar ile yaptığım görüşmelerde, ülkemizdeki gerekli önlemlerin en yenisinin ise tahminen 20 yıllık olduğu söylendi.
Mesela ABD'de kömür üretiminin başladığı 1900 yılından 2006 yılına kadar maden yangınından ölen sayısı 11 bin civarında.
Bu tarihte alınan idari (yeni kanun) ve teknolojik önlemler ile bu rakam bugün yılda tek haneli rakamlara düşmüş.
Son 10 yılda ABD'de kömür madeni ölümleri 350 civarında, bizde 2000…
Olay teknik olarak belli: Kömür çıkartılırken, katmanlar kırılarak çıkartılıyor ve buralarda birikmiş olan metanol veya metan (alkol türevi) denilen bir gaz çıkıyor. Ağaç, hayvan vs gibi organik maddelerin büyük basınç altında kalması ile milyonlarca yılda kömür oluşuyor ve kırılınca içindeki gaz havaya karışıyor. Bu gaz bulunduğu ortamda yüzde 1 ile yüzde 15 arasında bir miktara erişirse patlayabiliyor.
Zaten evde sobalarda veya fabrikalarda, elektrik santrallerinde vs. yanan bu gaz eskiden (doğal gaz gelmeden önce) şehirlerde "hava gazı fabrikası" veya gazhane denilen mekanlarda üretilir, mutfaklarda, sokak aydınlatmalarında kullanılırdı.
Ancak her yanıcının patlaması gibi bunun içinde bir "kıvılcım" gerekiyor; bir kazma darbesi veya bir elektrik kısa devresi gibi.
Bunun için dünyada "maden havalandırması" için sürekli araştırmalar yapılmasının yanı sıra, yangın çıktığı anda "önleyici âni söndürme" için birtakım alet ve metotlar geliştiriliyor.
Bu gelişmeler işe yaramış olmalı ki; kömür üretimi esnasında işçilerin öldüğü ülkelerde hem yangın hem patlama hem de ölüm dramatik şekilde azaldı. Bizde maalesef tam tersi; artmış.
Şimdi Sayın Enerji Bakanı'na soralım:
- Ülkemizde "gerekli yeni önlemler" için çalışmalar yapan akademik (maden fakültesi) veya özel kurumlar var mı? Yoksa veya yeterli değilse, YÖK veya MEB niçin teşvik edip, bütçe vermez? Bakanlığınızın da "maden kazalarını önleme" için ayrılmış bir bütçe, AR-GE departmanı var mı?
- 20 yıldır farklı bir önlem bulunmadığına göre, ya bu tip Türk araştırma kurumlarının teknolojisi yeterli değil ya da siz gerekli "bilgi alış veriş sistemini" kurmamışsınız.
- Peki; dünyada ne olup bittiğini takip ediyor musunuz?
- Bakanlığınız veya işletmeleriniz bilgisayarın başına oturup, dünyadaki gelişmeleri günü gününe takip eden, yeterli yabancı dil bilen elemanlarınız var mı? Global Madencilik dergisine kaç yöneticiniz veya zat-ı aliniz abone ?
- Google a baktım; onlarca dergi, makale, vs. var. Lisanınız mı yetersiz? Tercüme yaptıramaz mısınız?
Taş kömürü müessesinin bağlı olduğu Enerji Bakanı, Bakan'ın bağlı olduğu Bakanlar Kurulu, bu kurulun bağlı olduğu da siyasi iktidar...
Siyasi kararları veren de Başbakan. O makam yoksa, bir "baş yönetici" olmalı. Yani baş yönetici dese ki "Sayın Enerji Bakanı, ne gerekiyorsa yapın. Bundan sonra maden kazası istemiyorum! Hele hele 301 canın kaybolduğu Soma faciası üzerinden 6 yıl geçtikten sonra...
Bu durumda siz de gerekli bütçeyi tespit eder, alır ve (ülkede yoksa) dışarıdan teknolojiyi satın alır, bu "siyasi karara" uymaya çalışırsınız. Uyamıyorsanız dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi "özür dileyerek istifa edersiniz." Bence böyle bir talimata dahi ihtiyacınız olmasa gerek.
Nasıl önlem alınacağı konusunda sizlere yazacak teknik bilgim yok; işim de değil zaten.
Size bir "önlem" buldum; sunuyorum. Bu alet yangın başladıktan 3 milisaniye içinde ateşi görüp, söndürüyor.
Ben bir otomobilciyim. Eğer Sayın Bakan bu aleti ilk defa burada görüyor ise bir yerlerde bir yanlışlık var. Yok aldı denedi, işe yaramaz dedi ise, lütfen bildirsin; özür dileyeyim.
Bir de "kader" konusunda birkaç söz etmek isterim.
Yazar Bülent Şahin Erdeğer Independent Türkçe için yazdığı bir yazıda "kaderin" bir Emevi mirası olduğunu ve sorumluluğu Allah'a atmak olduğunu yazıyor.
Benim annem, nur içinde yatsın; çok iyi bir Müslümandı. Kuran'ımızın bir yönetim değil bir ahlak kitabı olduğunu ve anlayarak okumamız gerektiğini söylerdi.
Bu konuda ondan öğrendiğim ilk şey "İrade-i Külliye; İrade-i cüzziye" anlayışı idi.
Yani "Bütün İrade"(karar verici) Allah'ındır; ancak insana da bir "küçük irade" verilmiştir. Bu iradeyi kullanarak, kitabımızdaki "ahlak" anlayışı ile işlerimizi yaparız.
Kitabımızda "kader" ya da "fıtrat" diye anlayışlar yoktur. Hatta fihristte "kısmet, kader" diye sözcükler yok.
Tam tersi; Şura Suresi 30 Ayet "Başınıza gelen her müsibet kendi elleriniz ile yaptıklarınız yüzündendir" diyor.
Sevgili madencilerimize mağfiret, kalan ailelerine başsağlığı dilerim. Ölenlerin isimlerine baktım; "Niyazi" ismine rastlamadım.