Sevgili okurlar,
Önceki yazımda sözünü ettiğim "Tuhafiye" bölümüne hoş geldiniz. Bu, gündelik hayatımızı etkileyen dolandırıcı satıcılar, kandırmacalı reklamlar, kırdı kaçtı tamirciler, vs. gibi bizim basın hayatımızda pek olmayan ancak muasır medeniyet medyasında çokça kullanılan; gündelik hayatta rastladığımız saçma ve tuhaf olayların sebeplerini inceleyip kritik eden bir yazı köşesi olacak.
Bu köşede siyasetçilerden ve kamu görevlilerinden de sık sık bahsedeceğim. Siyasi köşe yazılarından farkı, "olmuş olan bir olmaması gereken"den bahsedecek olmam. Ancak, bu yazılarda "siyaset" olmayacak. Ben ülkedeki herhangi bir partiden yana değilim. Bir ukalalık edeyim! Sevmediğim partiler var; sevdiğim parti yok.
Bu yazılarda "o olay ya da kişi" kritik edilecek. Bir yetkili siyasetçi, davranışları ile "kamu menfaatine aykırı davranıyorsa" onu yazacağım.
Bir kamu yöneticisi, yanında çalışan bir kadını taciz ediyor; kadıncağız ilgililere başvuruyor; ancak olay sumen altı ediliyor ise onu da yazacağım.
Desen: selçuk Demirel
Türk toplumu ve devleti ilişkilerinde ülke ve millet için harcanan tüm parayı vatandaş kazanıyor ve veriyor olmasına karşın, hükümet her konuda "vatandaşa destek vereceğini söyler" ama çeşitli sıfatlar ile destekten çok "yasak" koyar.
Bu son 20 yılda değil, Atatürk'ten bu yana, kendimi bildim bileli böyle. Üstelik vatandaşın sadece maddi desteğe ihtiyacı yoktur. Asıl yaptığı işlerde yeni teknolojiler ve metotlar bilmek ister. Hükümet en çok teknoloji üretmesi gereken üniversiteleri, YÖK'e bağlar. Her siyasetçi gelmeden "YÖK'ü kaldıracağım!" der, dokunmaz…Vekillerde "bilgi seviyesi" aranmaz.
Çok güncel bir misal; Batı dünyasında tarım ürünleri yani temel olarak gıda, üretici kooperatifleri aracılığı ile satılır. Üretici guruplarının herhangi sebep ile (bizdeki gibi) bir araya gelememesi durumunda, devlet bu beraberliği sağlayacak girişimlerde bulunur.
Hatta daha ileri toplumlarda, gıda boardları (kurulları) (yumurta boardı, mısır kurulu vs.) vardır ve devlet bu kurulların kurulmasında, yaşamasında, karar almasında birinci derecede etken olmuştur, olur. Yapılana karışmaz.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, (AB'nin bir nevi hükümeti) ekonomik işlerde neredeyse her konuya üretici federasyonları ile birlikte karar verir. Onlara sormadan o konuda herhangi karar almaz.
Ziraat mühendisliği tahsilinde "tarım ekonomisi" ciddi yer tutar. Tarım Bakanlığı'nda da 16 bin 546 ziraat mühendisi çalışır. Ülkede nerede ise her köşe başında "tarım müdürlüğü" bulunur ama, kimsenin aklına buradaki mühendislerin desteği ile kooperatif kurduralım, üretici de tüketicide rahat etsin diye gelmez.
Bizde Antalya'da domates denize dökülürken, İstanbul'da süpermarkette 30 liradan satılır. Artık tarihte kalması gereken "kabzımal" malı götürmektedir. Nedir adı? Serbest pazar ekonomisi. Stokçu diye adamın soğan deposu basılır! Bunun adı nedir? Bu da mı serbest Pazar?
TOKİ, (Hâzım Körmükçü, 1898-1944 Şişli'de bir apartuman!) zamanından kalma 3 oda bir salon "apartıman" dairesi yapıp trilink liraya müşteri ararken; Batı'da her ihtiyaç düşünülmüş 30 metrekare evler var. Bizim Şehircilik Bakanlığı'nda mimar mı yok acaba?
21. asırda işler sadece para ile değil, yeni yönetim metodları ve mühendislik ile de yürüyor. Tamirci ustaları (oto, musluk, elektrik vs. vs.) müşteriyi hem kazıklar hem kırar kaçar; belediye bir "sözleşme formu" yapıp kullanma mecburiyeti getirmez.
TV reklamlarına bakarsak, reklam yapanın malı en iyisi, ötekilerin hepsi bozuk.
Siz okuyucularımın da gündelik hayatta günlük karşılaştığınız bu tip manasızlıklar, tuhaflıklar varsa; bana çok kısa yazın, araştıralım, kritik edelim, belki bir işe yararız...
Bu günkü "Tuhafiye" yazı başlığım bir TV haber programından alındı.
Ben epey TV'kolik bir kişiyim... Özellikle Haber programları izlerim. Ülkede tarafsız, yalansız yayın yapan medya organı bulmak neredeyse imkânsız. Yazılan, çizilen, söylenen içinde hep bir "siyaset" var. İktidar, medyanın büyük kısmına hakim gibi görünüyor, diğer partilerin de medyası bir miktar var. Temel konu "Erdoğan!" Bir kısım medyaya göre Sayın AKP Başkanı bir "mucize!", bazısına göre de "kurtulunması gereken kişilik!"
Oysa bu zat, İnönü'den itibaren, bugüne kadar gelip giden tüm siyasetçilerden farklı değil. İyi yaptığı işler de var, kötüler de. Bence iyiliklerin liste başı sigara yasağı.
Kendi adıma, 50 yıldır iyisini de kötüsünü de yazıp duruyorum. Ancak bizim medya pek öyle davranmıyor. Ben hiç ayıplamıyorum; herkesin evine, çoluğuna çocuğuna bakması gerek. Bazıları, torpil yaptırmak için 10 milyon Euro filan istiyormuş! Bu tipleri kovmak için her iki taraf da hemen bir oluyor. Bu ümit verici!
Bu bağlamda İsmail Küçükkaya'nın FOX TV'de yaptığı olağanüstü haber programı dışında, son aylarda objektifiliği öncelediği için izlediğim bir sabah haber programı daha var. Hem genel hem ekonomik ve güncel haber veriyor. Sunucu da yeteri kadar donanımlı (ve çekici!) olunca hem bilgileniyor hem de keyif alıyorum. Katılanlar "alışılmış" olarak "Erdoğancı" ve "karşıtçı". Sunucu tarafsız, enteresan diyaloglar oluşuyor; en azında bağırış çağırış pek olmuyor.
Geçen gün "Erdoğancı" olan ak saçlı bir kişi öyle tuhaf bir söz etti ki, yanlış duydum sandım.
Amerikalılar, başkanları ile "merdiven inerken ciklet çiğneyemiyor!" diye alay ederler. (ABD'de vatandaş fikri için suçlanamaz, dolayısı ile bu gibi yermeler sık sık yapılır; kimse hapse girmez.) Bu tecrübeli zat, ekonomi-haber programında yaptığı final konuşmasında, işleri bozan "dış mihraklara" gönderme yapıp iktidarı ekonomik krizden vareste tutmak için "Milli bağımsızlık mı, refah mı istiyoruz?" dedi.
Yahu üstat, yani siz veya taraftarı oldunuz iktidarı yönetenler, merdiven inerken ciklet çiğneyemiyor mu? Yani hem milli bağımsızlık sahibi olup, hem de refah içinde olamaz mıyız? Zengin köleler veya bağımsız fukaralar diye mi yazılmış bizim alnımıza?
Bence o programın güzel sunucusu bu sözlere cevap aramalı ve söyleyen zat başta olmak üzere bu "aydınlar" bu işin nasıl olabileceği konusunda bizleri "aydınlatmalı."