13 Eylül 2024

Tuhaf gündem, metrobüs, İmamoğlu...

.

Geçen hafta metrobüs kazası üzerine sizin için "tarihten bir yaprak" kopartmış, 2007'de Radikal'de yazdığım bazı yazı özetleri vermiştim.

Bu hafta yine "tuhaf" olaylar olmaya başladı. "Açlık" dışı ne kadar konu varsa "algıda".

Bazen "Bu konuların hepsi Saray'ın işi olamaz, acaba şans da bunlara mı gülüyor?" diye düşünüyorum. Malum bütün bu yılları 3'er 5'er maaş, bol Audiler ve Manda kaymakları filan ile geçiriyorlar.

Tam artık sevdiğim konuları yazacağım diye sevinirken; bu defa AKP Sözcüsü basın toplantısı yaptı. Hemen sonra da 9 AKP'li devlet memuru "Orta Vadeli Ekonomik Program" açıkladılar. Ben ilke olarak mart seçimlerinden bu yana AKP'den gelen herhangi bilgiye değer vermiyorum. Sahici ekonomistlere göre, bu ekonomik programdan bir şey olmaz. Bana göre ise her kim basın toplantısı yapacak ise; yanına sanayi ve tarım bakanlarını almadan çıkarsa palavra ile iştigal eder. Kötü ekonominin sebebi harcadığından az üretim. Bu kadar.

Tuhaf gündemin başında, teğmenlerin "kılıç çatması" var.

Sözcü Ömer Bey'e "Bu görüntülerden Erdoğan'a mesaj verildi, hükümete mesaj verildi" şeklinde konuşulması eski vesayet anlayışının diriltilmesi meselesidir. Bir de "Bunlara cevap vereyim derken teğmenlere hakaret edilmesi de kabul edilemez. Bu teğmenler ülkemizin geleceği için yetiştirilmiştir." dedi.

Aradan 8 gün geçti. AKP Başkanı Erdoğan, "Kılıç çeken kendini bilmezler temizlenecek!" dedi.

Konunun büyümesi ve vatandaşların hemen hepsinin "Ne yani, bu çocuklar Mustafa Kemal'in askerleri değil de kimin askerleridirler?" anlayışında birleşince; bugün MSB "Harp Okullarının mezuniyet törenleri 30-31 Ağustos tarihlerinde yapılmış olup mezun olan Teğmenlerin Harp Okulları ile idari bağı kalmamıştır. Teğmenlerin okula çağrılarak haklarında sosyal medya paylaşımları nedeniyle tahkikat açıldığı iddiaları doğru değildir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur." diyerek "Valla bizde kabahat yok!" demeye getirdi!

Öte yandan ülkede 8 yaşında bir kız çocuğunun ailesi tarafında öldürüldüğü iddaası var. Böyle olaylar, sadece bizde değil dünyada da olur ancak 11 yüzyıldan itibaren pek olmadı.

Başta AKP Başkanı, tüm iktidar "Bakın ne kadar ilgiliyiz. Kanı yerde kalmıyacak! Mezarlığa 3 Bakan yolladık!" gibi geçiştirme gayretlerinde bulundular. Bir AKP Milletvekili de şecaat arz etti: "Ben kimin yaptığını biliyorum da bu aile benim yakınım onun için söyliyemiyorum!" demeye getirdi. Bir Bakan, "Bakın nasıl da kızımızı bulduk, şimdi en ağır cezayı vereceğiz" dedi!

NARİN ÖLDÜ, hanımlar beyler! Şimdi istediğiniz gayriciddi sözü söyleyebilirsiniz. 23 yıl geç kaldınız. Üstelik itirafçı olmasa idi bulamazdınız… Bütün bu sisteme baktığınız vakit bir kesin olgu ortaya çıkıyor:

Bir vatandaşın öbürünü öldürmesinin önlenmesinde sorumlu olarak önce tüm olarak devlet yöneten iktidar, dikkat ile bakınca ise üç, beş bakanlık sayılabilir.

"Önleme" temel olarak eğitim işi. Bizim eğitim sistemi 22 yıl eğilip büküldükten sonra asıl gaye olan tarikatlere terk edildi.

Bir AKP'li (üstelik rektör yardımcısı, profesör!) "Okumuş insandan korkuyorum; bize cahil insan lazım!" dememiş miydi?

Başka bir konu İçişleri Bakanlığı. Jandarma da onlara bağlı. Ne oldu? İtirafçı olmasa, bizim Mehmetçikler ileri teknoloji içeren (!) uzun sopaları ile dere tabanını birkaç 20 gün daha itelemeye devam edeceklerdi.

Adalet Bakanı ise "mezarı bakanlar ile birlikte ziyaret etmek ve başsavcının 'kapsamlı' araştırma yapmasını sağlamak" gibi derin bir başarı sahibi.

Bir bu "işin" doğrudan sahibi olması gereken Türkiye Cumhuriyeti Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş. Ancak onun sesi pek çıkmıyor.

Çünkü Belçika, din (Katolik baskısı) istismarı öncelikli hayat ve eğitimden kurtulup, laik yönetim ve eğitime geçmeye 500 yıl önce, Hollanda'nın bir parçası iken başlamış... Sonunda 1800'lerin ortasında Hollanda'dan tamamen ayrılıp kendi "krallıklarını" kurmuşlar.

Ülkedeki idari yapı, yani devlet; siyasal birlik rejimi yerine, yetkinin belediyeler, eyaletler, bölgeler ve kültürel topluluklar arasında dağıtıldığı bir idari rejim uygulanmakta.

Bizler, kültür farklarından doğan, dini anlayış temelli bu problemi bu topraklarda bin yıldır çekiyoruz. Orta Asya kökenli Türkler ile Anadolu kökenli Türkler arasındakı temel fark, "temel kültürlerinde" gizli. Asyalı Türkler Şamanizmden sonra İslam'ı seçmişler. Bu yüzden yöneten ve yönetilen arasındaki ilişki Sünni İslam kadar ayrık değil. Arapların İslam öncesi kültürlerinde var olan ve İslam'a sığmayan "töre"lerini otorite sağlamak için tekrar canlandırıldığını tarih söylüyor, biz de yaşıyoruz.

Belçika'da doğmuş, tahsilini burada yapmış, hatta burada bir siyasi partinin ileri gelen yöneticilerinden olabilmiş Belçika vatandaşı bir kişi olan Aile Bakanımız Mahinur Özdemir Göktaş kızımız nereden bilecek böylesine "hayat sona erdiren" törelerin ne olduğunu? Nasıl mücadele edilip edilemeyeceğini, hatta iyimi mi kötü mü olduğunu...

Yönetim sanatı açısından bakarsak, tüm bakanlarımızda temel bir özellik var: Neyi nasıl yapacaklarını bilmiyorlar.

Ülkemizde devlet memurları siyasiler tarafından yönetilmeyi beklerler. Bir "makam" anlayışı vardır. Bu net olmaz ise kafaları karışır, "iş yapar gibi görünmeyi" tercih ederler. Bir şey yapmazlar. Son derece de haklıdırlar. Yaşadığımız bu dönemde,başımızda, Bakan'dan, eli uzun sopalı jandarma erine kadar tayin edilmiş "memurlar" var.

"Yetkili seçilmiş yönetici" ise sadece bir tane var. Adamcağızın da iki gözü, iki eli, bir kafası var. Nasıl yetişsin bu kadar farklı konu yönetmeye.

Gelelim çok sevdiğim konuya: Metrobüs…

Sayın Ekrem İmamoğlu gibi bir medeni adam İstanbul Belediye Başkanı olunca, bir yedi göbek istanbullu olarak faydam dokunsun istedim.

İzin alarak metrobüs garajında çalışan mühendis ve mekanik gençler ile birlikte birkaç gün çalıştım.

Bir sistem geliştirdim ve "Ben bu metrobüsleri kullanılır hale getiririm" diye teklif verdim.

Bunların çalışmamasının sebebi, bu aletleri nalınması kararını veren AKP'li yöneticilerin sadece otomotiv değil, temel bilgiler ve genel kültürden yoksun olmaları.

Bir uyanık "iş adamı" belediyeye bunlardan teklif ediyor. Biraz fiyat ile filan oynamış olmalı ki kandırıyor.

Ancak, geçen yazımda belirttiğim gibi bu metrobüsler Hollanda'nın bir coğrafi yerinde kullanılmak için tasarlanmış.

Hollanda'nın en önemli özelliği nedir? Adı üstünde "neder (alçak) lan (ülke). Ülkenin okyanus kenarında aldığı önlemler kaldırılsa ülkeyi tamamen su basacak. Eindhoven'da en yüksek rakım 10 küsur metre. Metrobüs burası için yapıldı.

İstanbul'un en önemli özelliği, hatta "sıfatı" ne? 7 tepeli şehir değil mi? Yıllar yılı bu şehri yönetenler farkında değil. Yazdım durdum… Dinleyen olmadı. Metrobüsümüz geldi. Haliç'i geçtikten sonra 300 metrelik rampaya bir sardı; gücü yetmedi. Yolda kaldı.

50 metrobüs çöpe gitti.

Ben "Özellikle yeni vasıta yapılması, modifiye edilmesi gibi konularda iyi yetişmiş bir mühendisim. Ben bunu hallederim" diye teklif verdim. Para filan istemedim. Masrafını verin dedim.

Bu aletlerin şasesi düzgün bir aliminyumdan yapılmış. Gövde ise Fiberglas. Her ikisi de ömürsüz. Şekli, iç dizayni gayet estetik. Mekanik kısmını ise ben hallederim; işim bu.

Belediye'de Suat Sarı isimli bir zat ile görüş dediler. "Kerameti kendinden menkul karayolcu" imiş. Üstelik CHP'li değil İYİ Partili imiş. Yani özel sektöre teorik olarak daha yakın!

15 dakika görüştük. Söylediklerimden hiçbir şey anlamadı. Tam o tarihlerde Covid-19 çıktı. Ben de işin ucunu bıraktım.

Bu yazı bir şekilde Sayın Ekrem Başkan'ın önüne giderse bir defa daha düşünsün diye tavsiye ederim. Hiçbir zaman geç değildir.

Haftaya taksiyi ve metrobüs kazasını zorlayacağız.

Yazarın Diğer Yazıları

Eğitim, eğitilmesi gerekenler…

Hakikaten Atatürk Türkiye’sinin sonunda değiştireceklerini sanıyorlar... Böyle bir gücü kendilerinde vehmediyorlar... Aptallık bile değil bu…

Türkiye Eğitim Derneği Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu'na mektup

Dünyanın hiçbir organizasyonu aynı şahıs tarafından 22 yıl yönetilmez. Her türlü yönetim bilimi ve etik uygulamasına karşıdır. Aile şirketlerinde bile yeni nesil yönetime gelir. Sen niye 22 yıldır oradasın?

Kükreyen fare Selçuk Pehlivanoğlu

Benim ve benim gibi birinci nesil Atatürkçü olan Türklerin, Yusuf Tekin'i anlaması ve muhatap alması olası değil... Ancak, bizi kolejli Selçuk ilgilendiriyor. Onu yeni tıraş olmuş, Fransız kravatları ile sarayda eğitim politikası geliştirirken görmek istemiyoruz

"
"