23 Temmuz 2022

One Man Show; Ekrem İmamoğlu

Kim ne derse desin, bu tavrından dolayı, unutmaya başladığımız "İşini bilen devlet adamına güven" tavrını geri getirdiği için, ben Sayın Başkan'a teşekkür ederim

Konumuz One Man Show/Tek (Adam) Gösterisi. Aklınıza hemen Cem Yılmaz gelmesin. İngilizce tercümesi böyle; Atatürk'e göre ise tek insan gösterisi… Adam yerine insan.

Aradan nerede ise bir asır geçti; dünya (en azından bazı ülkeler!) ancak ebedi liderimizin ne demek istediğini anlamaya başladı. Önce kadın…

Din ile meşgul olan dostlara şaka ile karışık sorarım: "Allah'ın baba olduğuna emin misiniz? Allah ana olmasın?" Aksine bir kanıt yok!

Bu yazıda "tek insan" konusunu tamamen bilimsel bir perspektifte, "yönetim bilimi" başlığında yazmak istiyordum. Üstelik başlıklara bakıp bazıları Sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili yazdığımı düşünebilirler. Alakası yok. Yazmak istediğim "yönetim" fizik gibi, ekonomi gibi bilimsel bir yazı.

Ben siyasi yazıyı (bazen) "Tuhafiye" başlığı altında yazıyorum. Bu onlardan değil.

OECD araştırmalarına göre maalesef ülkemiz halkının sadece yüzde 3'ü söyleneni tam manası ile anlayabiliyormuş. (38 OECD ülkesi arasında Japonlar yüzde 39 ile birinci. Biz sonuncu!)

Bu bakımdan benim okuyucularım bu yüzde 3'ün içinde olduğu için ben "Herkesin anlayacağı tip yazı" yazmayı rasyonel bulmuyorum. O bambaşka bir sanat. Onun ile sabahtan akşama kadar uğraşan lüzumunda çok köşe yazarı zaten var.

Osmanlı Padişahı III. Mustafa (1717-1774) şöyle diyor:

"Yıkılupdur bu cihan sanma ki bizde düzele
Devleti çerh-i denî verdi kamu müptezele
Şimdi ebvâb-ı saâdette gezen hep hazele
İşimiz kaldı hemân merhamet-i lemyezele"

Yani:

"Bu dünya yıkılıyor, bizde düzeleceğini sanma
Alçak felek, devleti alçakların eline verdi,
Şimdi mutluluk yolunda gezenler hep bayağı kişiler,
İşimiz Tanrı'nın acımasına kaldı"

Osmanlı'nın son bilim adamlarından Mülkiyeli Ali Seydi Bey, (1870-1933) Yazdığı Kamus-u Osmani'de (resimli Osmanlıca sözlük) Kaht-i Rical'den bahs ediyor. Yani; iyi yetişmiş insan (rical) yokluğu (kaht). Aynı dönemlerde buna benzer epey şikayet dile getiren yazı, kitap vs. var. Yani Osmanlı "yönetim başarısızlığının" farkında ve bunu iyi yetişmiş insan yokluğuna bağlıyor.

Bunları okuduktan sonra akla, Osmanlı'nın 500 yılda yapamadıklarını, Atatürk Cumhuriyeti'nin aynı topraklar üstünde, aynı insanlar ile üstelik bir de kendisinin olmayan borçları ödeyerek 15 yılda nasıl yaptığı sorusu geliyor.

Atamız acaba nerede buldu bu mevcut olmayan "rical"i?

Bir yerden bulmadı "yönetim sistemini değiştirdi" hepsi bu.

Çünkü modern yönetimin babası ABD'li mühendis Frederick Winslow Taylor (1856 - 1915) (endüstriyel) üretim esnasında insanların neler yapması gerektiğini ortaya koymuş ve bunları "Bilimsel Yönetimin İlkeleri" (The Principles of Scientific Management) adlı kitapta toplamıştı.

Batı dünyası dinde reform ile başlayan, rönesans ile devam ederek sanayi toplumunun temel felsefesi olan "liberal fikri" yaratmış, aklın özgürleşmesi ve laikleşmesi ile böylece bireyin ve milletlerin de özgürleşmesinde rol oynamıştır.

1789 Fransız Devrimi ile liberal düşüncenin geri dönülmezliği kanıtlanmıştı. Adam Smith, F. W. Taylor, Henry Fayol, Max Weber gibi İnsanlar bu düşünce ışığında kendi dallarında müthiş gelişmeler gösterip sonuçta "yönetim bilimi"ni yarattıla.

Yönetim için "en eski sanat/en yeni bilim dalı" bile denilebilir.

Bu çerçeveden sizlere yönetim sanatını anlatmaya piramitlerin yapımında başlayan, Firavun, tepe yönetim, teknisyenler ve işçiler olarak çeşitli becerili insanlardan oluşan ilk "yönetim olayını" anlatmak ile başlayacaktım.  Ancak geçen hafta Sayın Ekrem İmamoğlu ailesi ile tatile gittiği sırada istanbul'da bir yeri sel basıp da bilir bilmez herkesin saldırısına maruz kalınca belki de bu güncel misal ile yola çıkmanın daha doğru olduğunu düşündüm. Okuyucuya tekrar hatırlatmak isterim, bu yazı siyasi bir yazı değildir. Gayem ne İmamoğlu'nu yüceltmek ne de bir başkasını zemmetmek.

Temel Yönetim Kuralları açısından bakkal veya otomobil fabrikası veya devlet yönetmek arasında bir fark yok.  

Bakkalı açtıktan, fabrikayı kurduktan, seçimi kazandıktan sonra, büyük veya küçük bir insan gurubunu (genel müdürlük, belediye, bakanlık, başbakanlık, vs. vs.) ve/veya bir milleti yönetecekseniz yapılması gerekenlerin temel ilkeleri aynı.

Rahmetli Vehbi Koç babasının bakkalını devir aldıktan sonra işleri "Yönetim Bilimi Kuralları"na göre yönetti ve ülkenin en büyük ticari ve sınai kuruluşu haline getirdi. Kim bilir o tarihten itibaren bunu yap(a)mayan kaç bakkal dükkanı kapattı veya kaç holding iflas etti.

Yönetim bilimi yöneticiye "1) Planlama, 2) Teşkilatlanma, 3) Malzemelenme, 4) Aksiyon, ve 5) Denetim" görevleri veriyor. Bunları layıkı ile yerine getiren bir fabrika müdürü veya siyasetçi (bakan) rahat edebiliyor. Diğer bir deyişle bunları yapabilen kimseyi müdür veya bakan yapıyorlar.

Ülkede yangın çıktı. Sayın İçişleri Bakanı ve Tarım Bakanı üç gün yangının başında beklediler. Her saat TV'ye çıkıp neler olduğunu anlattılar.

İstanbul'un bir mahallesini sel bastı, Belediye Başkanı tatil yapmaya devam etti.

Bu iki misalden ilkini milletin çok taktir ettiğini söylediler; ben etmedim.

Eğer Tarım Bakanı yukarıda bahsettiğimi beş görevi layıkı ile yerine getirdi ise, yangında üç gün harcamanın mantığı nedir? Bildiğim kadarıyla kendisi yangın söndürme uzmanı da değil. Aynı şeyler Sayın İçişleri Bakanı içinde geçerli. Emniyet Genel Müdürlüğü var, Jandarma var, buralarda yangın ve asayiş uzmanları var, Bu insanlar Sayın Bakanlara laf mı anlatacaklar, işlerini mi yapacaklar?

Tarım Bakanı "hortumu biraz daha sola tutun!" mu diyecek veya İçişleri Bakanı ormanın hangi köşesinde bir suikastçı olduğunu mu söyleyecek?

Buna mukabil, Sayın İstanbul Belediye Başkanı yaptığı plan, program ve görevlendirmeler ile kendisini tatile, belediye sel ekibini de göreve yollamış. Bu insanlar bir sel esnasında neler yapmaları gereğini zaten biliyorlar. Uzman olan üstleri tarafından hem yönlendiriliyorlar hem denetleniyorlar.

Ekrem İmamoğlu isimli görevli de bir taraftan Belediye Başkanı'na tatil yaptırıyor, diğer taraftan da yapılan denetleme raporlarını "Alışılmış dışında bir şey oluyor mu?" diye okuyor.

Bu noktadan hareket ile Sayın Bakanların kendi teşkilatlarına güvenmedikleri sonucu bile çıkabilir.

Kim ne derse desin, bu tavrından dolayı, unutmaya başladığımız "İşini bilen devlet adamına güven" tavrını geri getirdiği için, ben Sayın Başkan'a teşekkür ederim. Ancak, Sayın İmamoğlu da "en iyi İstanbul belediyesi yönetim teşkilatı"nı kurduğunu sakın sanmasın. Sonraki yazılarda neler yaşadığımı yazacağım.

Bir senior citizen/ak sakal olarak siyaset veya özel sektörde üst seviye yöneticilerine bir tavsiyem var:

nadirkitap.com: yazar Frederick Winslow Taylor - Bilimsel Yönetimin İlkeleri (The Principles of Scientific Management). İyi okunmuş ikinci eli 12 TL. Ayrıca kargo sudan ucuz…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bilgi, karar, cesaret….

Yorgun AKP siyasetinden kurtulmamız ve tamamen yeni bir “restorasyon hükümeti” kurmamız gerek

Seçim bitti, şimdi ne olacak?

Sayın Özgür Özel'in yarın seçim olacak ve kazanacak gibi siyaset yapması; sonra da seçimi kazanmış, düşüncelerini gerçekleştirecek yönetim kadrosunu ve prensiplerini vakit geçirmeden saptaması ve uygulamaya hazır olması gerek