26 Nisan 2024

Bilgi, karar, cesaret….

Yorgun AKP siyasetinden kurtulmamız ve tamamen yeni bir “restorasyon hükümeti” kurmamız gerek

Bu hafta yazımda çok eski bir problem var. Atatürk’ü kaybettiğimiz 1938’den bugüne sürmekte olan bir problem...  Bütçe ve dış ticareti dengeleme meselesi. Bahsi geçen dönemin büyük kısmını ben bizzat yaşadım. Bir gecede 1 dolar; 280 kuruştan 9 TL’ye çıktığı vakit ortaokulda idim.  Matematik hocamız Mr. Reed bunun ne demek olduğunu 1949’da İngiliz Sterlinin dolar karşısında yüzde 30 değer kaybettiğini ve bunun İngiltere’ye ne getireceğinin hesap edildiğini anlatmıştı. Ancak bu karar Avrupa’nın büyük ülkeleri ile beraber alınmış ve İngiltere’nin destekleneceği söylenmişti.

Bizim siyasiler de o tarihlerde pembe ufuklar vaat ediyorlardı.        

Konuya girmeden internetten gelen bazı mesajları paylaşmak isterim.

23 Nisan Bayramını geride bıraktık. Bir tanıdık yollamış; şöyle diyor: “Bu 23 Nisan’da, bu defa büyükler çocukların yerini alsın; Mesela Sanayi Bakanı, oto sanayide bir tamirhanede bütün gün çıraklık yapsın; Tarım bakanı bütün gün patates toplasın, ya da sabah güneş ile beraber bir Balık çiftliğinde balıklara yem atsın; ya da Keçi ağılında dışkı toplasın!”  Bütün bakanlara bu tip ‘çocuk işçi görevleri’ yüklemiş. Ben ilgilendiğim iki bakanlığı yazdım. Çok zekice. 

Bir başkası hayret dolu bir yüz ile “THY CEO’su 1.4 milyon TL aylık alıyor; tam tamına 140 tane emekli maaşı eder” yazmış;

O CEO az bile alıyor; THY 20 milyar dolar ciro yapıyor; Batı dünyasında THY’nin 100/1’i kadar ciro yapan şirket CEO’su en az 600 bin Dolar alıyor.

Ayni kulvardaki mesela LUFTHANSA -Alman hava yolları “THY’nin yaklaşık 2 misli ciro yapıyor; ancak CEO’su 10 mislinden çok (5.5. Milyon Avro) maaş alıyor.

Tuhaflık THY Genel Müdürü maaşında değil; bizim emekli maaşlarında.  Yıllardır “serbest Pazar ekonomisi” denilen sistemin bizim gibi yılda kişi başına 10 bin dolar bile düşmeyen ekonomilerde uygulanmaya kalkılınca neler olacağını anlatır dururum.

Lufthansa CEO’su adam başına yılda 85 bin dolar düşen bir Ülkenin vatandaşı. Şimdi düşünün; sadece 5 yıl CEO’lu yapmış olsa, 30 milyon Avro eder. Ne yapacak emekli maaşını?

Ama gerekirse alır; ayda bin 800 Avro, yani 63 bin TL. Sadece bu para ile de geçinebilir. Kimseye muhtaç olmaz. Yani “asgari” bir hayat standardını her vatandaşına zaten o güne kadar sağlamışsın. 

Senin THY CEO’suna 1,4 milyon TL maaş vermen gerekiyor. Yoksa 20 milyar Avro ciro yapamazsın. Onu vermen için de emekliye sadece 10.000 TL verebiliyorsun? Çünkü böyle bir sistem kurmuşsun.

“Peki ne olacak şimdi?” dediğinizi duyar gibiyim. Basit; yine yıllardır yazdığım gibi dış ticaret açığı vermez isen; yani paranı dünya pazarları ile ayni seviyede birkaç yıl tutabilirsen yaparsın.

Ama küçük bir detay var! Bu dengeyi borç ve kredi ile değil; Üretim ve ihracat ile sağlayacaksın. Zaten AKP’nin bugün düştüğü zor durumun sebebi 22 yıldır yediği hurmalar:

Şimdi düşünün 1 dolar ihracata karşı, en az 1.3 dolar ithalat yapıyorsunuz. Yani oyunun kuralında sürekli birikmekte olan bir Dolar borcunuz var. Turizm filan gibi sektörler ile bu borcu bir miktarı azaltıyorsunuz; ama geride yine bir negatif bakiye var. Bunu kapatmak için dışarıdan Dolar kredisi alıyorsunuz; böylece bu negatif bakiyeyi o yıl yok ediyorsunuz, ama gelecek yıl, ayni bakiye bu defa Borç faizi ile birlikte ana borca ekleniyor.

Şimdi artık daha büyük bir borcunuz var; yani bu yıl aradığınız Dolar kredisi daha da büyük bir miktar. Size kredi verenler salak değil; zorda olduğunuzu onlarda görüyor hem risklerini azaltmak hem de durumdan yararlanmak için faizleri yükseltiyorlar.

Hadi bakalım gelecek yıl daha da büyük bir ana borç… Üstüne üstlük Cumhurbaşkanlığı rejimi diye bir “icat çıkartıyorsunuz!” ardından göz mütehassısı bir arkadaşa ekonominizi emanet ediyorsunuz…

Erdoğan hükümetlerinden önceki hükümetler de farklı bir şey yapmadılar. İşler Atatürk’ün 1938 yılında ölümüne kadar iyi gitti.

Daha sonra, meydanı boş bulan ABD sahneye çıkıp, “serbest pazar ekonomisi” ve “Şevrole” satışına başladı ve Türk ekonomisi “küçük Amerika” olma yolunda 1946’ya kadar dayandı;

Epeyce sağcı olan Recep Peker’in başbakanlığında, 15’inci TC Hükümeti, sonunda Dolar kurunu 183 kuruştan, 283 kuruşa çıkardı…  

1950’de 19’uncu hükümeti kuran ve 23’üncü hükümete kadar 10 yıl başbakanlık yapan Adnan Menderes hükümetlerinde Dolar, daha da ciddi bir devalüasyon geçirdi

ABD teşvik ve desteği ile serbest piyasa ekonomisi ve dışa açılma politikası da Türkiye ekonomisinin çehresini değiştirdi.

İthalatta serbestleşme ve dış kaynak bolluğu 1950’lerin ilk yarısında yüksek büyüme oranları olarak geriye döndü. Bu işlerin ABD desteği ile yapılmakta olduğunun farkında olmayan siyasiler ve halk o devri pek sevdi. Yollar, asfaltlar, Cadillac’lar vs. Nasıl, bugüne epey benziyor değil mi?

Bu balayı havası 8 yıl sürebildi ve 1958’de 1 ABD doları 9 TL’ye çıktı. Artık hayatımızda IMF diye bir kuruluş vardı. O dönemde döviz kuru serbest değildi, merkez bankası kendine göre döviz kuru tayin ederdi. Belirli malların fiyatlarını da devlet saptardı.

1960 ihtilalinden; 24’üncü hükümeti kuran Cemal Gürsel’den sonra bir başka ihtilal ile gelen ve 45’inci hükümeti kuran Turgut Özal’a kadar geçen 23 yıllık dönemde; en uzunu 4 yıl, en kısası 25 gün süren 21 farklı hükümet kuruldu, devrildi.  Bunlar arasında sistemi değiştirmeye gayret edenler oldu; ancak sakal kaptırılmıştı bir defa. Tutturulamayan dış ticaret dengesi, enflasyon, peşinden devalüasyon, dış borç ve yeni bir devalüasyon.

24 Nisan kararları, yeni bir İhracat hamlesi, Süleyman Demirel ve Turgut Özal tarafından ciddiyet ile öngörüldü; ancak bu kısır döngüyü değiştirecek çok farklı bir “makro ekonomik” sistem, hatta kapitalizm dışında bir yeni “üretim mekanizması” düşünemediler. Ecevit dönemlerinde sosyal hükümet ağırlığı hissedildi; sendikalaşma sivil toplum filan ancak o canipte de kafalar karışıktı…

1993`te Ekonomi Profesörü, 50, 51, 52 Nolu hükümetlerin yöneticisi Tansu Çiller faizi yapay biçimde düşürdü. Ve kriz patladı. Dolar 1 MİLYON ALTIYÜZ BİN TÜRK LİRASI OLDU. Nasıl, size birini hatırlatıyor mu?

Daha sonraki yıllarda daha akıllı ekonomik planlar yapmaya gayret eden Ecevit de artık yaşlanmış ve sağlık problemleri çıkmıştı.

Sonunda yine IMF’ye gidildi. Kemal Derviş geldi, kitapta yazan acil reçeteleri uyguladı, hasta ayağa kalktı.

2002’den bugüne kadar geçen 22 yılda ise Erdoğan hükümetleri var. Hiçbir şey değişmiş değil. Yine enflasyon, yine (sürekli) devalüasyon.

Erdoğan’ın şanssızlığı çok uzun iktidarda kalmış olması. Çünkü Türk Milletinin aklında “deniz bitti”

Değiştirebilse idi, köprü, yol, bina filan yapacak yerden para getirecek önlemler, yatırımlar yapsa idi, bu 70 küsür yıllık fasit daire kırılabilirdi. Ancak o da kendinden öncekiler gibi, kendisi, yönettiği Devletin bir şeyler yapması yerine, “denetleme” rolü almayı tercih etti. Öyle ya, en kolayı o; Yap hemşerim, yapma hemşerim!

Hadi biraz da sen yap!.. Orada kimse yok. Kötü niyetli değiller, ancak yeteri kadar bilgi yok ki bir şeyler yapılmaya gayret edilsin.

Onun için ben artık AKP bahsi açmadan ileri bakmak istiyorum. Birileri inşallah geçmiş dönemi araştırır, iyi niyet kötü niyet tefrik eder gereğini yapacak noktaya gelir.

Ben artık, her aydının CHP’ye destek vermesi gerektiğini düşünüyorum. Yeteri kadar okumuş, tecrübeli kadroları var. Sayın Özgür Özel sanıldığında çok daha akıllı biri. Niye olduğunu önümüzdeki yazılarda yazacağım. Sebebini de.

Şimdi CHP’li olmayan, kendini merkezde, sağda, solda gören ve değerlendiren, hatta CHP’den türlü şekilde kopmuş olan kimler varsa destek vermesi gerekiyor.  CHP’nin de HEMEN yeni bir sivil toplum tarifi ile ortaya çıkıp, TÜRKONFED ile yakın temasa geçmesi gerekiyor.  Detaylar ve uygulama Brüksel’den öğrenilebilir...      

Yorgun AKP siyasetinden kurtulmamız ve tamamen yeni bir “restorasyon hükümeti” kurmamız gerek.

Ancak, bütün bu saydıklarımı yapmak sadece bilgi değil KARAR VE CESARET ister. İnşallah Yeni CHP’de bu cevher vardır.     

      

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'li devlet adamları

Bu Batılılar itibarın ne demek olduğunu bilmiyorlar.. Olacak o kadar…

Seçim bitti, şimdi ne olacak?

Sayın Özgür Özel'in yarın seçim olacak ve kazanacak gibi siyaset yapması; sonra da seçimi kazanmış, düşüncelerini gerçekleştirecek yönetim kadrosunu ve prensiplerini vakit geçirmeden saptaması ve uygulamaya hazır olması gerek