"Cafer beyin telefonu uzun uzun çalıyordu. 'Auto Devrim International ltd.' şirketi Genel Müdürü Cafer Bey -herhalde aslen İzmirli olmasından- balık meraklısı idi. 'Bu yılbaşı hindi yerine büyük bir mercan yiyelim' diye düşünmüştü. Şirket merkezi Ankara’dan Çin’e tayin olalı daha 3 ay olmasına rağmen şirketin bulunduğu Hubei Başkenti Wuhan’ın balık pazarı perakendecileri ile dostluklar kurmuştu bile. Eski bir balık avcısı olan Sun Deming baş adamı idi.
Şoförü Jojo’yu Sun’a yollamıştı. Bir tek Sun Deming, üretim çiftliklerinden mercan getirirdi. Çin mercanı İzmir Güzelbahçe mercanını lezzet olarak tutmuyordu ama sazandan da iyi idi.
Telefondaki Jojo idi; endişeli bir ses ile 'Şinşau Cafer, balık pazarını kapatmışlar, virüs çıkmış!' diyordu. Anlaşılan mercandan daha önemli şeyler oluyordu.
Çin Otosan ve Çin Petlas lastikleri genel müdürlerini aradı haber verdi. Pekin Türkiye Büyükelçisi, Abdülkerem beyi aradılar. Tecrübeli Sefir, başta dışişleri, ilgili yerlere kriptoları o gün yollamıştı bile.
Haber Ankara’da soğukkanlılık ile karşılandı. Sağlık Bakanı Necmettin Bey, Hacettepe Üniversitesi Sağlık İdaresi Yüksek Okulunu mezunu idi. Bu Yüksek Okul, YÖK kaldırılmadan önce kurulmuştu. YÖK kalkınca da dünyanın bu daldaki en bilinen fakültelerinden biri haline gelmişti. Artık Türk üniversiteleri dünya listesinde ilk 500’ü değil, ilk 10’u zorlar durumda idi. Türkiye, sadece Doğu Avrupa ve özellikle Afrika’dan öğrenci okutmuyordu, Dünyada her kıtadan en çok yabancı öğrenci okutan ülkeler arasında idi.
Bakan, yakın çalışma arkadaşı olan Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Talar’a 'Virütik salgın konusunda kurulacak sağlık kurulu' için hangi uzmanların davet edilmesi gerektiğini sordu. Bakanlık kısa bir araştırma sonucu, ilgili STK’ların tayin ettiği üyelerden oluşan Danışma Kurulu'nu kurmuş, çalışmalar başlamıştı.
TOBB’un kapatılmasından bu yana AB kurallarına göre TÜRKONFED çatısı altında özerkleştirilmiş olan STK’lar gerek devlet gerekse kendi aralarında kurdukları iletişim sistemleri ile bu tip konularda saat hesabı ile hareket edebiliyorlardı.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Alman Robert Koch Enstitüsü arasında 2003 deki ilk Sars Virüsü sırasında yapılan anlaşma hemen ertesi yıl kalıcı bir işbirliği haline getirilmişti.
Türkiye'de aşı çalışmaları Osmanlı’da başlamış ve teorik olarak dünyanın ilk aşı uygulaması 1718'de İstanbul’da yapılmıştı. Osmanlının başlattı bu aşı çalışmaları 1928'deki Atatürk hükümetinin 'SIHHAT VE İCTİMAİ MUAVENET VEKİLİ' Refik Saydam tarafından kurulan HIFZISIHHA ENSTİTÜSÜ ile bir disiplin altına alındı.
Daha sonra kapatılıp bakanlığa bağlanan enstitünün değeri anlaşılmış ve tekrar ihya edilmişti. Bu defa artık bağımsız bir araştırma enstitüsü idi. Enstitü artık 'virüs tespitinde kullanılacak bir yazılım' ve bunu kullanacak bir elektronik alet üzerinde çalışıyor; ayrıca -şahıs ve kuruluş- kim çalışıyor ise destekliyor idi.
Türk Tabipleri Birliği'nin uyarısı ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi, yıllardır geliştirdikleri 'sahra hastaneleri hazırlığı' için düğmeye basmıştı. Aşı üretimi gibi tıp bilimi de ülkede Osmanlı tarafından 1876'da kurulan 'Tıbhane-i Âmire' ile başlamış, bu modern okulda sivil ve askeri doktorlar beraber yetişmişler; daha sonra 'askeri tıbbiyenin' gereği anlaşılınca Askeri Tıp Akademileri kurulmuştu. Klasik savaşlar olduğu kadar biyolojik savaşlar için de eğitilen askeri doktorlar ülkede bir pandemi karşısında ne yapacaklarını en iyi bilen bilim adamları idi.
Öte yandan son yıllarda iyice güven verici bir liman haline gelen ve başkanı Emin Beye 'Koltuksuz Bakan!' unvanı kazandırmış olan DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) olası bir global epidemi olasılığında ekonomik olarak yapılması gerekenler hakkında derhal bir çalışma gurubu kurdu. Gurup öncelikle endüstriyel üretim ve turizm sektörlerinin problemleri tespit ve elimine etme çalışmalarına başladı. Yeni bütçeler çıkartıldı. Böyle bir epidemi durumunda bir taraftan sağlık çalışmalarının başarısı için bir 'sokağa çıkma kısıtlaması' yapılacaksa, öte taraftan da, en az hayati üretim yapan endüstrinin devam etmesi gerekiyordu.
Uzmanlar endüstrisinin frenine birden basılırsa, tekrar gaz bastığınızda ayni sürate çıkmak için ne kadar zaman gerekecek sualinin cevabını arıyorlardı. Okulların kapatılması ihtimali ile Eğitim Bakanı Mehmet Ali Bey, yıllardır planını kurduğu 'TV Eğitimi ile lisan öğrenme' programını da devreye alabilecek, sadece öğrenciler değil ebeveynlerde modern dünyayı ve bilimi daha rahat takip edebilecekleri lisanları - başta internet lisanı İngilizce- öğrenebileceklerdi.
Çünkü koca Türkiye de nüfusun sadece %49’u 'kullanılabilir lisan' biliyordu. Dünya ile her konuda rekabet için bunu yukarı çıkartılması gerekiyordu.
Başbakanın toplantıya acil olarak çağırdığı Bakanlar Kurulu tek gündem ile toplandı ve siyasetin 'yönetim için karar erkini' uzmanlara bırakması öngörüldü. Bu gereğin farkına en önce iktidar partisi varmıştı.
Sağlık Bakanlığı adı değişmiş; ancak "İÇTİMAİ MUAVENET yani SOSYAL YARDIM olgusu ortada duruyordu. Bunu organize etme görevi olan Cumhurbaşkanı tüm siyasi partileri kapalı bir toplantıya davet etti. Gündelik siyaseti terk etme kararı alındı. Artık, muhtarlıklar, belediyeler ve uzman kurullardan gelen bilgiler çerçevesinde vatandaşın her türlü ihtiyacı tespit edilecek ve karşılanacaktı.
Siyasi ajanda pandemi sonuna kadar buzdolabına kaldırılmıştı."
Telefon uzun uzun çalmaya devam etti. Yataktan fırladım. Cep telefonu alarmı çalıyordu. "Epidemik pazar yürümesi" sonunda yorulduğum için bugün erken kalkamayabilirim diye alarm kurmuştum. T24 yazımı bitirmeliydim. Gördüğüm rüyayı düşündüm. Bilgisayarın başına oturdum; rüyamı size yazdım.
Ben endüstri yazarım. Okurlarım, sizler, belirli bir eğitim ve aydınlanma seviyesinde insanlarsınız; size iyice araştırmadan herhangi bir bilgi veremem. Öte yandan yazı yazmaya başlayalı beri, yarım asırdır ne yalan yazdım, ne de mübalağa yaptım. Temel kuralım; yazılarımda siyasete yer vermemek idi.
Ancak bu son yazıyı yazana kadar üç tane yazı attım; çünkü kendimi siyaset yaparken yakaladım. Bu günlerdeki gelişmeler karşısında siyaset karıştırılmamış yazı yazmak nerede ise imkânsız; kritik edilesi çok olay var. Ancak oralara girersem, kendimi TV şovlarında Koronovirüs hakkında ahkâm kesen (mesela) edebiyat veya siyasi kanaat belirten biyoloji profesörü gibi göreceğim.
Öte yandan dünya endüstrileri derinleşen bir belirsizlik içindeler. Özellikle otomotiv can çekişiyor. Hiç hesaba katılmamış iflaslar olabilir.
Amerika’da eyalet kanunlarını yorumlayan Elon Musk, yasaklanan TESLA fabrikasının çalışıyor olmasının virüs maskesi üretimi kadar hayati bir faaliyet olduğunu iddia ederek fabrikayı açtı.
Japonya Otomobil Üreticileri Derneği JAMA (kenara koydukları "zor zaman paralarını" sağa sola harcamamış olacaklar ki!) krizin başında tüm markaların personel maaşlarını ödeyeceklerini söylediler.
Güney Kore Sanayi Bakanı Sung Yoon-mo, otomotiv endüstrisi için belirli bürokratik kolaylıklar yanı sıra Güney Kore endüstrisine verilecek olan toplam 39 milyar dolar desteğin önemli bölümünün otomotive gideceğini söyledi.
Avrupa’da FIAT İtalyan hükümetinden 7 milyar avroluk bir destek almak üzere.
İspanyol Sanayi Bakanlığı yetkilisi Nissan’ın İspanya fabrikasını kapatmanın açık tutmaktan daha pahalı olduğunu anlattı.
Renault’nun 5 milyar avro destek istediği Fransız Maliye bakanı buna rağmen Renault batabilir dedi. Bursa’daki Oyak-Renault ne olur acaba?
Bir de dostum TOGG (yerli Otomobil Şirketi) CEO’su Karakaş’a bir hatırlatma yapayım; işbirliği yaptığı İtalyan Pininfarina şirketinin sahibi Mahindra’nın CEO’su Goenka; "Bu krizden Pininfarina nasıl çıkar bilemiyoruz!" demiş.
Öte yandan "yerli Türk otomobilini!" yapan Pininfarina’nın ortağı, Çinli Elektrikli Otomobil şirketi H.K.G. büyük hissedarı olan Evergrande Group İnşaat şirketi, 118 Milyar dolar borç ile Çin'in en borçlu şirketi ilan edilmiş.
Ülkemizde montaj yapan (Oyak-Renault gibi) tüm şirketler için geçerli olan sorunlar, TOGG için de geçerli olabilecek gibi görünüyor. Yabancı teknoloji menfaati kesildiği anda ortadan kaybolabilir. En azından kontrolünüzde değil… İnşallah yanılıyorum. Ama, eğer sadece Türk teknolojisi ile başlasa idiniz bugün çalışıyordunuz!
Saygıdeğer okurlar, gördüğünüz gibi eğer elinizde "gelecek gösteren bir kristal top" yoksa şu anda söyleyeceklerim TV’deki profesörlerin sözleri kadar değerli olacak.
İzninizle pandeminin yarattığı duman dağılana kadar, inşallah çok kısa bir süre, yazılarıma ara vereceğim.