23 Temmuz 2023

Yaşamı kolaylaştıran çizgiler: Barkodun tarihi

Barkod, insan aklının 20. yüzyıl yaşamına kattığı en büyük değişikliklerden biri

 

İnsan için doğayı anlamak, çevresindeki tabiatı örnek alarak günlük yaşamını kolaylaştırıcı çareler bulmak on binlerce yıllık evrimsel döngüde hep geçerli olmuş, her buluş, her uygulamalı düşünüş bir sonrakinin fitilini ateşleyerek teknolojik gelişmeleri istikrarlı bir şekilde her alanda sürüklemiş. Barkod da evrensel anlamda yaşamı kolaylaştıran buluşlardan biri, modern yaşamın her alanına insan aklının yansıyışlarından belki de en önemlisi.

Bazı düşünürler barkod uygulamasını uçaklar, cep telefonları, kişisel bilgisayarlar ve televizyonla birlikte çağı değiştiren beş büyük buluştan biri olarak görüyorlar; üretim hattından son tüketiciye kadar tüm uygulamalara kolaylık getiren "barkod" için 20. yüzyılın en önemli icatlarından biri diyorlar.

Her ne kadar mallara kod koymak, işaretle, harfle, numarayla ayırarak fiyatlarını, özelliklerini ve stok miktarını bir şekilde kontrol etmek çağlar boyunca uygulanmış olsa da, barkodun sunduğu olanaklar beklentilerin çok üstüne çıkmış, uygulamanın getirisi ilk başta öngörülmeyen boyutlara ulaşmış.

Barkod düşüncesi bir sohbete kulak misafiri olmayla yeşermiş

1948 yılında, Amerika'nın Philadelphia Şehrindeki Drexel Üniversitesinde büyük bir gıda şirketinin başkanı ile okulun hocalarından birinin arasındaki geçen bir konuşma, ilk kez barkod düşüncesinin doğmasına yol açmış. Sohbete kulak misafiri olan yüksek lisans öğrencisi olan Bernard Silver'in konuyu okul arkadaşı Norman J Woodland'a aktarması sonrasında kafa kafaya veren ikili, bu konunun çözümüne dönük düşünmeye başlamışlar, barkoda giden yolda merdivenlerin ilk basamağına adım atarak ısrarlı arayışlarına başlamışlar.

İkinci Dünya Savaşı bitiminde artış eğilimi gösteren ticaret hacminde envanter yönetimi, müşteri kontrolü, satın alma takibi için iyi bir yönteme şiddetle ihtiyaç duyulması bu iki öğrenciyi heyecanlandırmış; gecelerini gündüze katarak çözüm arayışlarına enerji sağlamış.

Bu yıllarda Amerika'da yeni yeni ortaya çıkan büyük süpermarketlerde satılan ürünlerle ilgili tüm bilgilerinin otomatik olarak toplanması ve raporlanması üzerine düşünürken farklı perakende satış yerlerini dolaşıp yaşanan sorunları anlamaya çalışmışlar, herhangi bir malın şirketin kapısından girdiği andan başlayan bir süreçte satılmasına kadar olan takibinin mümkün olup olmadığını düşünmeye başlamışlar.

Sorunlara çözüm bulma konusunda takıntılı olan Woodland, bakkaliye işi üzerinde yoğunlaşarak kod numaraları üzerinde çalışmaya başlamış; malın mağazaya girmesinde satılmasına kadar ilerleyen sürecin kontrolüne çözümler üretmeye gayret etmiş. Ve bir gün Woodland, deniz kıyısında şezlongda oturmuş bir halde araştırmasını düşünürken, parmaklarıyla kuma dört çizgi çizmiş ve farklı kalınlıklardaki çizgilerle bu konuda bir çözüm bulanabileceğini ilk kez o anda düşünmüş.

Telgrafın yoğun olarak kullanıldığı o günlerde mors kodundan ilham alan bir dizi dar ve geniş çizginin soruna çözüm getirebileceği fikri, o gün için fantastik görülse de, yaşanacak gelişmeler barkodu dünya ticaretinin olmazsa olmazı yapacak, günlük yaşamı her aşamada kolaylaştıracağı için evrensel değerler arasına sokacakmış.

Woodland'ın şezlongda otururken parmaklarıyla kuma çizdiği dört çizgi barkod düşüncesini ateşlemiş. 

Barkod tarayıcı oluşturma

Mors alfabesini örnek alarak geliştirdikleri farklı kalınlıklardaki çizgilerden oluşan kodları okumak için bir tarayıcıya ihtiyaç duyulduğunun anlaşılması onları farklı bir mecraya çekmiş. Fark etmişler ki, 1952 yılında patentini aldıkları barkod düşüncesi o güne kadar uygulanmış olan kod sistemini birkaç adım ileri götürse de, bilgilerin nasıl dışa vurulacağı sorunu hâlâ karşılarında duruyormuş. Oluşturulan barkod çizgilerindeki verilerin bir tarayıcı tarafından işlenmesi gerekliliği o anda belirmiş; "barkod okuyucu" konusu akıllarını kurcalamaya başlamış.

1952 yılında patenti alınan barkod, tarayıcıdan yoksun olsa da, gelecek vaat ediyormuş.

1960 yılında, Kaliforniya, Malibu'da kurulmuş Hughes isimli bir araştırma laboratuarında Charles H. Townes ve Arthur Leonard Schawlow'un teorilerini temel alarak çalışan Theodore Maiman isimli bir mucidin ışığın uyarılmış radyasyon ile yükseltilmesini sağlayan optik düzeneği kurması, yani lazeri bulması barkod verilerinin dışa aktarımına yeni bir kapı aralamış. Aslında "Uyarılmış emisyon kavramı" olarak tanıtılan ve ismini "Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation" kelimelerinin baş harflerinden alan "lazer" 1917 yılında Einstein tarafından da teorik olarak izah edilmiş ama kimse o güne kadar uygulamaya çalışmamış.

İlk barkod uygulaması vagonlar üzerinde

Eşzamanlı olarak ilerleyen lazer ve barkod çalışmaları ortak bir noktada buluşmuşlar ve uygulamanın ilk pratik adımını Amerikan Demiryolları Birliğinin sponsor olduğu bir proje sayesinde hayata geçirmişler. Pennsylvania Demiryollarının kullandığı vagonları ayrı ayrı takip etme isteği barkod uygulaması için de, lazerin farklı alanlardaki kullanımı için de bir şans yaratmış.

Barkod ilk kez Amerikan Demiryolları Birliğinin sponsor olduğu bir projede vagonlar üstünde uygulanmış.

Bugün karanlıkta görülür özelliğinden dolayı güvenlik amacıyla daha belirgin görünür olmak adına giysilerde, araçlarda, tabelalarda, bisikletlerde kullanılan yansıtıcı, parlayıcı, ışıkta ışıldayan malzemelerden tasarlanan mavi ve turuncu şeritlerden oluşan barkodlar öncelikle çok büyük ölçülerde vagonların üzerine yerleştirilmiş. Sonra da birbiri ardına geçen vagonların üstündeki barkodları okuyan buzdolabı büyüklüğünde bir makine tasarlanmış. Vagonlar yaklaştığında devreye giren sistem, barkod üzerine yakılan 500 watt'lık bir ışık eşliğinde sensor yansımaları sayesinde bilgileri yorumlayabiliyormuş.

Vagonlar üzerindeki barkodları veriye dönüştüren ilk okuyucu buzdolabı büyüklüğünde tasarlanmış.

Lazer ya da o günkü adıyla "uyarılmış radyasyon emisyonuyla ışık amplifikasyonu" olarak dünyaya tanıtılan bu sistem ilk denemede başarılı olmuş; vagonlara boydan boya yapıştırılan barkod çizgilerinin verileri dışarıya başarılı bir şekilde aktarılabilmiş. Artık ihtiyaç duyulan şey çok daha güçlü bir ışık ve bugün günlük yaşamın her alanında var olan lazer sistemin gelişmesiymiş.

Vagonları kontrol etmeyle başlayan barkod sistemi 1968 yılına gelindiğinde Amerikan standardı haline gelmiş. 1975 yılında ABD vagonlarının tam yüzde 90'ı barkod etiketi taşıyormuş. Ama yine de tarayıcının okuma konusunda zayıf kalması verilerin doğru elde edilmesini etkiliyor, barkodların eskimesi, ilk yıllarını yaşayan bilgisayarların yüksek maliyeti ve bir dizi demiryolu iflası yaygınlaşmaya hazır olan barkod teknolojisini başka pazarlar aramaya mecbur kılıyormuş.

Eş zamanlı gelişen lazer teknolojisi barkod verilerinin okunabilmesinin yolunu açmış.

Barkod barları yeni mecralara açılıyor

Farklı pazarlara açılma konusunda yol arkadaşı Sylvania'yı ikna edemediği için ayrılarak kendi başına çalışmaya karar veren Collins, "Computer Identics Corporation" isimli şirketi kurarak atılım yapmak istemiş. Önce açığa çıkarttığı ısı ve maliyetinin yüksek olması yanında tek yönde okuma yapan 500 watt'lık ampullerden vazgeçen şirket, barkodları çok çeşitli açılardan hızlı bir şekilde tarayabilecek motorlu, hareketli aynalar kullanarak yönlendirmeye çalışmış. Hız, doğruluk ve güvenilirlikte büyük bir gelişmeyi içine alan bu yolla hareket eden lazer sistemi kısmen hasar görmüş etiketlerin de okunmasına olanak verdiği için mükemmel sonuç vermiş.

Bu yeni lazer tabanlı barkod sistemi önce önemli otomobil fabrikalarında kendine yer bulmuş, araba parçalarının üretimini ve montajını izlemek için başarıyla kullanılmış. Bu başarı Computer Identics Şirketinin endüstriyel alandaki yerini sağlamlaştırırken gözünü süpermarketlere dikmesini sağlamış, işleyiş süreçlerinde yaşattığı kolaylıklar şirket yönetimlerinde konuşulmaya başlamış.

1970'li yıllar, RCA ve IBM firmaları arasında yaşanan teknoloji yarışı, orijinal barkod patentine sahip olma yolunda iki mucit arkadaşı karşı karşı getirmiş, Norman Woodland ile Bernard Silver mücadelesi doğrusal UPC barkodunun icadıyla farklı bir boyuta taşınmış. Yeni barkod tipleri çağın ilerleyen yazıcı sistemi eşliğinde yaşanan sorunlara kolay çare bulabilmiş, dikey çizgilerin gizemine akla gelebilecek tüm bilgiler peşi sıra yüklenebilir olmuş.

Evrensel Ürün Kodu yani UPC barkodunun icadına ilk başlarda üreticiler sıcak bakmasa da, lazerlerin düşen maliyeti ve entegre devrelerin gelişerek bilgisayar alt yapısını günden gün yükseltmesi aynı zamana denk gelmiş, bırakın büyük marketleri, teknoloji kullanmakta tereddütleri olan küçük işletmeler bile bu yeni sistemi kurmaya cesaret ederek yatırım yapmaya başlamışlar.

Süpermarket kasasında taranan ilk barkod 1974 yılında

Şu anda Smithsonian Müzesi'nde saklanan ve tarihe tanıklık eden ilk barkod denemesi Miami Ohio'da, 26 Haziran 1974 günü saat 08.01'de Troy Kasabasında, Marsh's isimli Süpermarket kasasında yaşanmış, barkodu taranan meyveli sakız paketi ve makbuz müzenin geleceğe yön gösteren kanıtları arasında yer alarak koleksiyonun en önemli parçası olmuş. Küçücük bir sakız paketinin satışında kasada işlenen verilerinin açıklığı herkesin gözünü barkoda çevirmiş; tüm endüstriyel ürünlere uygulanabilecek şekilde barkod altyapısında önermeye varmak dört yıl sürmüş.

Makbuzu Smithsonian Müzesinde saklanan ilk barkod, Miami'de 26 Haziran 1974 günü saat 08.01'de Marsh's isimli Süpermarket kasasında yaşanmış.

1984 yılına gelindiğinde Amerika'daki marketlerin yüzde 33'ü barkod tarayıcılarla donatılmış durumdaymış. Fortune dergisinde yer alan bir habere göre, 2000'li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en büyük 500 şirketin yaklaşık yüzde 85'i barkod kullanıyormuş. Artık amaç sadece ürün takibi değil, müşterilerin daha fazla bilgi edinmesi, karşılıklı taleplerin anlaşılması ve her alanda istatistiksel bilgiye ulaşma yolunda barkoda işlev yüklemekmiş. Wired, Parade ve Forbes gibi dergiler makalelerin ve reklamların yanına özel barkodlar basarak okuyucuları bu gizemli çizgilerle yakınlaştırmaya başlamışlar.

Anti-kapitalist yansıma içinde sanatta "Barkod" imgesi

Her geçen gün gelişen teknolojinin tüketime sürdüğü ve doğrudan doğruya hızlı alışverişi tetiklemek için kurguladığı elektronik etiketler olgusunun simgesi olan barkod, 20. yüzyılın ikinci yarısında tüketime endeksli dünyanın sanat dallarına da yansımış. Dönemin tüketim çılgınlığının ve markalaşmanın eleştirel düşüncesini vurgulamak yaklaşımı içinde, yaratıcılıkta yeni imgeler arayan sanatçılar, barkodu simgeleştirmişler, barkod onların eserlerinde -genellikle- anti-kapitalist yansımayla sanatsal bir meta haline dönüşmüş.

Scott Blake'ın Barcode Andy Warhol isimli çalışması, barların sanata yansımalarından biri.

Kavramsal sanat içinde yerini alan barkod, Agnes Martin'in ve Brice Marden'in monokrom yüzey bölmeleri minimaliz manifestosu içinde yer almış; Donald Judd, Sol Lewitt, Günther Förg, Dan Flavin, Olivier Mosset, Daniel Buren, François Morellet barları kullanan sanatçılar olarak bilinmiş.

Hızlı tüketimi, markaları ve ürünleri sembolleştiren soyut ekspresyonizmin barları, popüler kültürün ve medyanın imgeleri ile birlikte resim sanatında yerini almış, ticaretin ve tüketimin sembolü olarak hızlı tüketimi eleştiren bir simge şeklinde çağdaş sanatçıların tuvallerine yansımış.

Soto-Diaz, bir ailenin üç aylık yemek tüketimini barkod imgesiyle anlatmış.

Barkod günlük yaşamın her alanında insanın izdüşümü

Sonrası malum, zaten barkodun gelişimine çoğumuz şahit olduk. Günümüzde küçülen, kullanım süresi uzatılan barkod barları, hastanelerde hastaları tüm tıbbı geçmişleriyle tanımlamaktan, üretim süreçlerini otomatikleştirmeye, kablosuz ağlarda oturum açmaktan iletişim bilgilerini değerlendirmeye, üretim hattında olan ürünlerin ihtiyaç takibinden bilet kontrolüne, tüm vergi süreçlerinden kişisel ihtiyaçların belirlenmesine ve siparişine kadar akla gelen her alanda kullanılmakta. Yeni nesil telefon ve bilgisayarlarla etki alanı genişleyen barkod uygulaması tüm fiziksel varlıkları izleme yolunda önemli bir dayanak durumunda.

Günümüzde barkod her yerde, yaşamın izdüşümü olarak insanın takibinde.

2012 yılında 91 yaşında ölen Woodland, 1949 yılında kuma çizdiği Mors Alfabesi çizgilerinin inanılmaz bir hızla, tüm dünya ticaretini ve günlük yaşam işleyişini sofistike bir şekilde ele geçireceğini bilseydi belki kendi bile bu dikey çizgilerin erişeceği gücü inanmakta güçlük çekerdi.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.


https://corp.trackabout.com/blog/barcodes-brief-history

http://www.flickr.com/photos/theeskimo/4898894840/

https://www.smithsonianmag.com/innovation/history-bar-code-180956704/

https://www.barcoding.com/blog/barcode-history

https://www.digimarc.com/resources/stories/history-barcode

https://www.digimarc.com/sites/default/files/content/paragraphs/content-with-icons/2022-07/birth-of-the-barcode.pdf

https://www.bbc.com/news/business-38498700

İrfan Yalın kimdir?

Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı.

Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu.

Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı… 

Yazarın Diğer Yazıları

Koleksiyoncunun kaleminden: Da Vinci’den önceki ve sonraki “Son Akşam Yemeği” tablolarının öyküsü

“Son Akşam Yemeği” temalı çizimler Leonardo Da Vinci’den tam 1300 yıl önce de tasarlanmış

Koleksiyoncunun kaleminden: Kurabiyenin öyküsü

İnsan kurabiye ile yüzlerce yıl öncesinde tanışmış; kurabiye sevince de kedere de eşlik etmiş

Koleksiyoncunun kaleminden: Eski gazetelerden kasım ayı gündemleri

Geçmişin gelecekle bağını kuran “eski gazete koleksiyonları” kültür hazinelerini sararmış sayfalarında saklıyor

"
"