28 Nisan 2024

Haftanın ilham verenleri

Duyularımızı ve duygularımızı harekete geçiren deneyimler yaşamak daha canlı hissetmemizi sağlıyor.

Hayatın günlük akışı içinde maruz kalmayı seçtiğimiz uyaranların muhteviyatı genel olarak nasıl hissettiğimizi belirliyor. Teknoloji devrimi ile birlikte hayatımızda daha etkin bir rol oynamaya başlayan teknolojik aygıtlar da her an yeni bir uyaran ve teklifle karşılaşmamıza sebep oluyor. Bu uyaranlar ve teklifler arasından hangilerini görmek, duymak, okumak, izlemek ve yaşamak istediğimiz tercihi de bize kalmış.  Fakat unutmayalım ki hayat deneyimimizin rengini ve canlılığını da işte bu tercihlerimiz belirliyor.

Bu hafta sizlere hayata renk kattığını düşündüğüm, ruhumu besleyen ve hepimizin ruhuna iyi geleceğini hissettiğim bazı projelerden bahsetmek isterim.  Bana ilham oldular belki size de olurlar.

Bu Kitap Senin

Bu hafta umut dolu bir projenin bir parçası oldum. Doğan Çocuk Yayınları, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinlikleri kapsamında yazarlarını ‘Bu Kitap Senin’ adlı projesine destek olmaya davet etti.  Yayınevi yazarlardan kitaplarını çocukların sürpriz bir şekilde karşılaşabilecekleri çocuk parklarına bırakmalarını rica etti.

Bayıldım ben bu fikre.  Çok güzel düşünülmüş, naif bir proje.

Bayram sabahı heyecan içinde 2019 yılında yayınlanan ‘Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele’ adlı kitabımı tanımadığım ve onu sürpriz bir şekilde bulacak güzel bir kalp için imzaladım ve Kalamış’ta bir çocuk parkında bir bankın üzerine bıraktım.

Dilerim proje kapsamında kitaplarla buluşan çocukları sürprizimizle şaşırtmışızdır ve bayram coşkularına bizim de küçük de olsa bir katkımız olmuştur.

Günümüz dünyası için naif ve romantik bulduğum bu kitap projesi, hayatın içinde tanıdığımız/ tanımadığımız insanları basit yollardan nasıl da mutlu edebileceğimizi ve yüzlerine küçük de olsa bir gülümseme yerleştirmenin ne kadar da değerli olabileceğini hatırlattı bana. Projeyi akıl edenlerin aklına, kalbine sağlık. Bu projeden hareketle ben de tanıdığım/ tanımadığım insanlara hayatın içinde nasıl küçük sürprizler hazırlayabilirim diye düşünmeye başladım. Belki bu fikir size de iyi gelir.

Eğitimin Gittiği Her Yerde Bayram Olur, O Yerde Sadece Bir Çocuk Olsa Bile

Büyük markalar özel günler için çok güzel ve duygularımızı harekete geçiren filmlere imza atıyorlar. Bir düşünecek olursak bunlar arasında hepimiz için unutulmaz olanlar vardır.

Bu bayram 23 Nisan’a özel çekilmiş filmler arasında en çok etkilendiğim, tüylerimi diken diken ve gözlerimi dolu dolu yapan reklam filmi QNB Finansbank tarafından yayınlanan Cemile’nin 23 Nisan bayram hikayesinin anlatıldığı ‘Eğitimin Gittiği Her Yerde Bayram Olur’ oldu.

Anadolu’nun farklı yerlerinde tek öğrencisi olsa bile eğitimin devam ettiği okullardan aldığı ilhamla yola çıkan proje Van’da tek öğrencisi olan bir köy okulunda okuyan Cemile’nin hikayesine dönüşmüş. Şefkatli bir öğretmen ve sınıfının tek öğrencisi olan Cemile’nin duygu yüklü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hikayesi çıkmış ortaya.

Nasıl da kalbe dokunan, umut dolu, güzel bir film olmuş. Bir eğitimci olarak ülkemizin bir yerlerinde her türlü olumsuzluğa rağmen emek vermeye devam eden, şefkat dolu ve tek bir öğrencisi olsa bile onlara şevkle rehberlik eden, mutluluğunu gözeten değerli öğretmenlerin olduğunu hatırlamak bana çok iyi geldi.  Filmin son sahnesinde bayram günü Cemile’nin, öğretmenin, Cemile’yi seyretmeye gelen ailesinin ve kuzusunun mutluluğunu seyretmek insanın içini ısıtıyor. Filmdeki kuzu detayına da ayrıca bayıldım. Bu sıcacık filmin fikrinden yapımına emeği geçen herkesi tebrik ederim.

Filmin linkini aşağı bırakıyorum. Lütfen zaman ayırıp seyredin sizin de içiniz ısınsın.

ArtWeeks İstanbul

ArtWeeks İstanbul’un bugün son günü. Gitmediyseniz gitmenizi ve birbirinden değerli sanatçıların eserleriyle ruhunuzu zenginleştirmenizi öneririm.

Bilgili Holding’in 2018 yılından beri gururla desteklediği sanat etkinliklerinden biri olan Artweeks ile ilgili yenilikler var. Etkinlik bu yıl hem isim hem de mekan değişikliğine gitmiş.

20-28 Nisan tarihleri arasında 9. Edisyonu düzenlenen sergi bu kez Akaretlerde değil Artweeks İstanbul adıyla Beşiktaş Fulya‘da bulunan The Ritz- Carlton Residences’da ziyaretçilerle buluştu.

2018’de yerel bir etkinlik olarak başlayan Artweeks gerçekleşen isim değişikliğiyle artık yalnızca Akaretler’e veya belli bir bölgeye değil İstanbul’a karşı duyduğu aidiyetin altını çiziyor. Bu değişiklikle etkinlik artık kulağa daha uluslararası bir marka olarak çarpıyor.

9. Edisyonda kimler var? Artweeks’in organizasyonunda yer alan ve öncülerinden biri olan Sabiha Kurtulmuş’un Merkür Galerisi, Anna Laudel, Artopol, Mine Art Gallery, Gallery, Ruzy Gallery, Sevil Dolmacı Gallery, Ferda Art Platform gibi İstanbul merkezli galeriler ve İstanbul dışından Eşkişehir, Adana ve Diyarbakır’dan da 3 galeri. Farklı şehirlerden galerilerin de projeye dahil olması fikri çok hoşuma gitti. Farklı yörelerden galerilerin ve sanatçıların da seslerini duyabildiğime ve renklerini görebildiğime memnun oldum.

Sergide yakın zamanda kaybettiğimiz, çocuksu ve renkli uslubuyla tanıdığımız Haluk Akakçe’nin Bilgili koleksiyonunda yer alan son işlerinden oluşan bir seçki de bulunuyor. Bu alanın küratörlüğünü, aynı zamanda Bilgili Holding’de kültür sanat yöneticisi de olan Begüm Güney yapmış. Güney sergide, kendinin de hayran olduğu Ümit Yaşar Oğuzcan’a ait ‘Sana Bir Tanrı Getirdim’ şiirinden bir alıntı kullanmayı tercih etmiş. Alıntı; Haluk Akakçe’nin artık fizik boyutta aramızda olmasa da eserleriyle ölümsüz olduğunun altını çiziyor adeta.

Artweeks İstanbul’un girişinde Şerife Bilgili Ercantürk’ün ‘Kökler’ adlı eseri bulunuyor. ‘Kökler’ ismiyle, kullanılan metalin formuyla ve hikayesiyle beni çok etkiledi.

Emir Tekkalmaz

Yeni kimliğiyle tanıştığım Artweeks İstanbul’u daha önceki Artweeks Akaretler deneyimlerimle karşılaştırdığımda sergiyi yeni haliyle daha rahat ve yorulmadan gezdiğimi fark ettim. Bunda serginin geniş, ferah alanlardan oluşan dört kata yayılmış olmasının ve katlar arası asansör kullanılabiliyor olmasının katkısı büyük. Her kata durup dinlenmek, bir şeyler atıştırmak üzere lezzetli pop up kafeler kurulmuş. Giriş katında bulunan barın ve katlara yayılmış olan kafelerin varlığı, hem insanların yan yana gelebileceği alanlar yaratmış hem de yapısı dolayısıyla depo soğukluğu taşıyan binayı ısıtmaya destek olmuş.

Keyifle gezdiğim sergide ağırlıklı olarak kadın sanatçıların işleri dikkatimi çekti.

  • Sergiye Eskişehir’den katılmış olan Deniz Köse Savaş’ın hikayesini kendisinden dinleme fırsatı bulduğum ‘Efeler’ serisi
  • Ayşe Kıran’ın distopik bir dil kullanarak tuvale aktardığı, baskıcı toplum kurgusuna rağmen güçlü duran, gözlerinden sisteme başkaldırı ateşi sızan kadın karakterlerden oluşan Panoptikon serisi.
  • Azeri bir sanatçı olan Shahnaz Aghayeva’nın kadın varlığının ayırt edici özelliklerini çarpıcı bir üslupla ön plana çıkardığını düşündüğüm eserleri
  • Nazan Azeri’nin ağırlıklı olarak kırmızı ve mavi renklerini kullanarak kadın figürlerini, bitki ve hayvan imgelerini içeren merkezine doğa ve dişil olanı aldığı eserleri
  • Zeynep Beler’in netlik hissinden uzak, flu bir görüntüye sahip yağlı pastel kullanarak yaptığı eserleri ilgimi çekenler arasında.

Kadın sanatçıların yanında daha önce yine bir Artweeks’te eserleriyle tanıştığım Emir Tekkalmaz ve balerinleriyle tekrar karşılaştığıma çok memnun oldum. Ben tam balerinlerini bir kere daha hayranlıkla incelerken güler yüzüyle Emir yaklaştı yanıma. İlk kez yüz yüze tanışma fırsatımız oldu Emir’le ve bir dahaki buluşmamızı atölyesinde yapmak üzere sözleştik.

Eserleriyle yeni tanıştığım Yusuf Aygeç’in pastel boya kullanarak yaptığı, doğadan yansımaları resmettiği eserlerini de bir doğa sevdalısı olarak çok beğendim.

Dünyaya Sevgi ve Saygı Kuşağı

22 Nisan Dünya Günü idi. Tüm hafta da Dünya Haftası olarak kutlanmaya devam ediyor. Tüketimi arttırmak üzere tasarlanmış bazı özel günlerin aksine Dünya Günü gibi farkındalık yaratmak üzere seçilmiş özel günleri anlamlı buluyorum.

Dünya Haftası etkinlikleri kapsamında bu hafta çok anlamlı bir davete katıldım. Yuvam Dünya Derneği ve Disney bir iş birliğine imza attılar ve beraber ortaya çıkardıkları ‘Dünyaya Sevgi ve Saygı Kuşağı’ adlı projeleri için Soho House’da bir lansman yaptılar. Lezzetli bir kahvaltı ikramının ardından lansmanın gerçekleşeceği sinema salonuna yerleştik.

Lansmanın dikkat çeken konuğu dünyadaki 3000’i aşkın National Geographic kaşiflerinden biri olan, su altı fotoğrafçısı ve deniz bilimcisi Arzucan Aşkın’dı. Arzucan ilham veren genç bir bilim insanı. Doğayla iç içe büyümüş olmasından hareketle yaşadığı gezegene karşı sorumluluk bilinciyle yaklaşan, yaşadığımız dünyanın tüm canlılar için daha yaşanabilir bir yer olması için çalışan genç bir insan.

Buluşmada Yuvam Dünya Derneği’nin kurucu başkanı Kıvılcım Pınar Kocabıyık moderatörlüğünde, Arzucan Aşkın ve Prof. Levent Kurnaz’ın Dünya Haftası’nın bu seneki başlığı olan ‘Plastiklere Karşı Dünya’ üzerine konuştuğu bir de söyleşi gerçekleşti.

Azucan konuşmasında; dünyada 1 dakikada 1 milyon plastik şişe kullanıldığına, 80 derece kuzey kutbunda bile artık plastik atıkla karşılaşıldığına, denizlerde plastiğin 1500m derinliklere ulaştığına ve tüm bu durumun çalışmalar yaptığı deniz canlıları üzerindeki etkilerine dair bilgiler paylaştı.

Prof. Levent Kurnaz da iklim krizinde bireysel bazda etki yaratabilmemiz için acilen hayat tarzımızı ve yaşama alışkanlıklarımızı (tek kullanımlık plastik kullanımı, seyahat alışkanlıkları, beslenme alışkanlıkları…) değiştirmemiz gerektiği gerçeğinin altını çizdi.

Kurnaz, Türkiye’nin plastik çöpü ithal eden ülkeler sıralamasında 1.sırada olduğu ve bu plastiği alt/üst geri dönüşüm süreçlerinden geçirmeden yaktığımız gerçeğine dikkat çekti.

Yeni dünya hızı, şehirleşme ve benzeri sebeplerle doğayla olan ilişkimizden koptukça maalesef hayatın özüne yabancılaşıyoruz. Tek yuvamız olan dünyamızın tüm canlılar ve yeni nesiller için daha yaşanabilir bir yer olması için doğayla olan ilişkimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu farkındalıkla doğada vakit geçirmeye özen gösterirsek günden güne sadeleşeceğiz, daha azla yetinebileceğimizi ve diğer tüm canlılar gibi doğanın hükmedeni değil de sıradan bir parçası olduğumuz gerçeğini hatırlayacağız.

Daha yaşanabilir bir dünya için bu farkındalığı bir an önce giyinip yeni nesilleri de bu farkındalıkla yetiştirmemiz gerekiyor. Şunu her zaman hatırlamak lazım; doğayla ilişki içinde olan ve dünyayı daha yakından tanımaya, anlamaya çalışan insanlar kendilerini dünyaya karşı daha sorumlu hissediyor.

Ahtapotların Gizemli Dünyası

Lansmanın son bölümünde; kendisi de bir National Geographic kaşifi olan, Titanik, Avatar gibi filmlere imza atmış James Cameron’un yapımcılığını üstlendiği ‘Ahtapotların Gizemli Dünyası’ isimli belgeseli izledik. Belgesele bayıldım!

Lütfen siz de izleyin ve etrafınıza izlettirin.

Ahtapotların dünyasına dair var olan bilgim tazelendi ve çarpıcı yepyeni bilgiler edindim.

Mesela; ahtapotların yem olmamak, aç kalmamak ve çiftleşmek için çıktıkları yolda gün boyu sonsuz sayıda renk, desen ve doku değiştirebilme becerisine sahip oldukları ya da yaratıcı ve mantıklı düşünebilen, günün her anı hayatta kalabilmek için kararlar veren, başka hayvanlarla iletişim kurabilen ve rüya dahi görebilen canlılar oldukları gibi.

Bence daha fazla bilgi vermeyeyim de belgeseli siz de heyecanla izleyebilin.

Ahtapotların Gizemli Dünyası’ belgeselini 11 Mayıs Cumartesi günü National Geographic Wild kanalından veya üyeliğiniz varsa beIN Connect’ten seyredebilirsiniz.

Daha önce seyrettiğim ‘Benim Ahtapot Öğretmenim’ filmiyle ahtapotlara olan bakışım ve ilgim zaten değişmişti. Hatta bu film üzerine Bodrum’da yaşarken 2 ayrı ahtapotla göz göze gelip aramızda kısa da olsa bir ilişki kurulduğunu hissettiğim bile oldu.

Dünya düzleminde aynı yuvayı paylaştığımız canlıları daha yakından tanımak insanın hayata yaklaşımını derinden etkiliyor. Yaratımın gücüne bir kere daha hayran oluyoruz. Dünyanın sıradan ama aynı zamanda tüm canlılar gibi eşsiz ve kendine has bir parçası olduğumuz gerçeğini idrak ediyoruz.

Doğayı, beraber yaşadığımız canlıları daha yakından tanımaya ve anlamaya başladıkça dünyaya ve dünyayı paylaştığımız tüm canlılara olan saygımızın, sevgimizin artacağına, onlara daha iyi bakabilmek için daha çok sorumluluk almak isteyeceğimize inanıyorum.

CI Bloom İstanbul

İstanbul’dan bugünlerde sanat taşıyor.

25-28 Nisan’da Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda, 3. Edisyonu gerçekleşen CI Bloom İstanbul sanat fuarı var. Fuarda 24 galeri, 267 sanatçı, 568 adet de eser bulunuyor.

Etkinlik ücretli. Ücretlere web sitesinden ulaşabilirsiniz.

Bu satırları yazarken ben de henüz fuara gitmemiş olduğum için ayrıntı veremiyorum.

Ama ruhumuzu renklendireceğine ve zenginleştireceğine inandığım keyifli bir sanat etkinliği.

Ben kaçırmayacağım. Size de zaman yaratıp gitmenizi tavsiye ederim.

İlksen Utlu kimdir?

Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı.

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu.

10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı.

Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor.

Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor.

Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hayatı birleştiren ritüeller

İnsanlık tarihi boyunca doğayla iç içe yaşayan ve kendilerinin de doğanın bir parçası olduğu hakikatinin bilincinde olan topluluklar doğadaki bu döngüleri birtakım ritüellerle kutladılar

Yediğimizi içtiğimizi onurlandırmak

"Dişlerinizle bir elmayı çiğnerken ona gönlünüzle deyin ki: Tohumların benim bedenimde yaşayacak ve geleceğinin tomurcukları benim bedenimde çiçek açacak. Rayihan benim nefesim olacak, birlikte sevineceğiz tüm mevsimlerde."

Bodrum'dan yeni sezon havadisleri

Her şeyin birbirine daha da çok benzediği bu zaman diliminde, "özgünlük" her zaman sıradanın içinden sıyrılıp parlamaya ve kazanmaya devam edecek