Bir gün Einstein, yüksek lisans öğrencilerinin sınavını yönetirken, asistanı telaşla yanına yaklaşmış ve “Sayın profesör” demiş, “Bir sorunumuz var.” Einstein, “Nedir?” diye sormuş. Asistan, sesini alçaltıp fısıldamış, “Sorularımız geçen yılın aynısı...”
“Hayır” demiş ünlü bilim adamı, “Sorular aynı ama doğru cevaplar değişti.”
Gerçekten her şey o kadar hızlı değişiyor ki, cevaplarınız her daim doğru diye “vazgeçilmez” önerilerinizi sıralamakta çok cesur davranmamak gerekiyor. Dünün güneşi ile bugünün çamaşırlarını kurutmak artık hiç mümkün değil.
Sokrates'in felsefesini üzerine kurduğu doğru soruları sorma becerisi günümüzde danışmanlar tarafından da benimsemiştir. Doğru cevaplara ulaşmak için doğru soruları yönlendirmek gerekir. Soru sormak yol açmaktır. Diyalogu başlatan ilk adımdır. Koçlukta bir anlamda doğru soru sorma becerisini kullanarak çözüm odaklı yol göstermektir. Cevabı iki seçenekli olmayan, ucu açık soruları sormayı sever kariyer koçları. Danışanla aranızda gerekli ahengi yakalarsanız o kişi size özel tarihini ve duygu haritasını açar. Yüzeydeki ifadeden derindeki ifadeye doğru yol alırsınız.
İstemci firmanın talebi doğrultusunda CFO (Chief Financial Officer) adayı ile öğlen yemeğinde buluşmak için adımlarımı gittikçe hızlandırarak Kuruçeşme ofisten Bebek Divan’a doğru ilerliyorum. Bebek de her yer bahar. Muhteşem hava, köşedeki enginarcı, büyülü kokulu çiçeklerin satıcısı tatlı dilli Romanlar, mutlu mesut uçuşan martılar, salıncakta kahkahalarla neşenize neşe katan çocuklar, münzevi uykuya dalan sarı sarmanlar, yayılmış yatan kuyruklu dostlar. Bir tarafta erken aşka yelken açmış erik, badem ağaçları ve her daim yeşil muhteşem manolyalar. Bir tarafta da yapraksız kupkuru çınarlar... “Kışta mıyız?” Evet. Yaşanan ve hissedilen ne şu an? Tabi ki “Bahar”. Bulunduğum mevsimde değil düşündüğüm mevsimdeyim diye hissediyorum.
Adayımızla denize sıfır, dış tarafı çiçeklerle dolu camın önündeki masada buluşuyoruz. Deniz üstünde keyifle süzülen deniz tavuklarının sevimliliği ve baharın erkenciliği ile ilgili konuşup biraz ekonomik panorama konusunda fikir alışverişinde bulunuyoruz. Aday konusunda son derece deneyimli, mesleki donanımı ve iş ahlakı üst düzeyde bir profil. Konuşmasında rakamlara hakim analitik yapısı, olaylara metodik yaklaşımı, sistematik bakış açısı ile ideal bir finans uzmanı olduğunu sergiliyor. İşin tanımı ve sorumlulukları üzerinde konuşmamız devam ediyor. Kişisel yapısı konusunda daha önce yaptığımız referans araştırmalarında son derece güvenilir ve dürüst yapısı hakkında bilgi sahibiyiz. Bu nedenle hangi bölgelerin gelişim alanlarını oluşturduğunu çözmek için tipik danışman sorusunun cevabını kendisinden duymak adına soruyorum. “Herhangi bir yetkinlik satın almanız mümkün olabilseydi hangisini seçerdiniz?” bir an tereddüt ediyor ve düşünerek cevap veriyor “İlişki Yönetimi”.
Haliyle nedensellik bağı kurmak üzere cevabın altına girmek adına alt soruya geçiyoruz. “Böyle düşünmenizi sağlayan bir örnek var mı paylaşmak istediğiniz?” diye soruyorum. Konuşmaya başlıyor; gerilere doğru kendi içinde bir yolculuk yapıyormuşçasına bir an gözleriyle yukarıya sağa doğru bakıyor ve kelimeler ağzından dökülmeye başlıyor; “Finans sektörüne ilk adımımı Müfettiş olarak atmıştım o dönem bankanın görevlendirdiği Sultanhamam Şubesinde krediler raporunda ellinin üzerinde tenkit maddesi saptamıştım. Şubenin Müdürü yanıma kadar gelerek kendisinin de eski bir Müfettiş olduğunu ve kendisinden daha büyük şubelerde bile bu maddelerin yarısı kadar madde yazılmadığını ve kendisinin de hiç bir zaman Üstadlarına böyle bir şey yapmadığını ifade etti. Ben de çaylaklığımdan olsa gerek; “Üstad kötü mü olmuş. Hatalarınızı düzeltmek için ben buradayım.” demiştim. “Tamam bir şey demiyorum ama “İlişki Yönetimi” diye bir şey var” diye ekledi ve gitti” sözlerini bitirince gülümsüyorum. “Evet diyor. Bu kadar erken bir dönemde kulağıma fısıldanan bu ilişki yönetimi kavramını kariyer hayatım boyunca bir türlü iş hayatına taşıyamadım. Çalıştığım kurumları doğru işi yapmak ve korumak adına bir çok kişiyi karşıma almak durumunda kaldım.” diyor. Benzer birbirinden ilgi çekici örnekleri anlatmaya devam ediyor. Bazen örnekler trajikomik geliyor. İlişki yönetiminin aslında bu olmadığını ne kadar doğru bir profil olduğunu söylemek istiyorum ama iş hayatında pratikte bunun ne kadar kritik anlama geldiği gerçeğini kendim de yadsıyamıyorum. “Bunu bilmenin önemli olmadığını, hayata geçirenin kazandığını, bazen geçirmeye çalışılsa da geç kalındığını” ifade ediyor. Sessiz kalarak başımla onu onaylıyorum. Bu arada yemeği bitirip, kahvelerimizi söylüyoruz. Veda etmeden aklıma takıldığı için” O iş dünyasının en önemli sırrını kulağınıza fısıldayan Şube Müdürüne ne oldu sonrasında diye soruyorum. Uzunca bir süre aynı kurumda genel müdür yardımcılığı yaptıktan sonra emekliye ayırdıklarını ve şu an kötü bir hastalıkla boğuştuğunu ifade ediyor. Vedalaşıp ayrılıyoruz.
Ofise dönünce adayla ilgili çok güçlü bir değerlendirme formu hazırlıyorum. Kaybettiği zamanı ona geri vermek seçeneğim olmasa da onun doğru bir insan ve saygıyı hak eden bir aday olduğunu desteklemek isteğiyle en güçlü fırça darbelerini beyaz bir tuale kariyeri sil baştan yaparcasına ve klavyenin tuşlarına piyanoda onun hakkını teslim eden hüzünlü bir senfoniyi çalarcasına saygıyla ve özenle dokunmaya başlıyorum. Bir yandan da kendime şu soruları soruyorum. Kazanırken kendi varlığını tüketen midir kazanan? Kaybederken kazanmayı öğrenen midir kaybeden? Kazandıklarını kaybetme korkusuyla yaşayan mıdır kazanan? Yoksa kaybettiklerini kazanma umudunu yaşatan mıdır kaybeden?
Evet. Doğru cevaplara ulaşmanın yolu doğru soruları soruyor olmak kesinlikle. Hem kendinize hem çevrenize. Doğru sorular, karşınızdakini anlamanızı sağlar. Doğru sorular, kendimizi anlamamızı sağlar. Doğru sorular, karşınızdakinin de kendisini anlamasını sağlar. Anlaşılmak dileğiyle...