Geçtiğimiz günlerde Fortune Türkiye ve CRIF, 15 yıldır sürdürdükleri, Türkiye'nin en büyük 500 şirketinin listelendiği 'Fortune 500 Türkiye Araştırması'nın bu yıla ait sonuçlarını açıkladılar.[1]
Pek çok medya kuruluşu sonuçları değişik açıdan değerlendirdi. Bazı medya kuruluşları bu sonuçları, "Türkiye'nin en büyük 500 şirketinin cirosu, bir Apple etmedi" başlığı ile haberleştirdi. Başlığın işlemek istediği konu doğru olsa da içeriğinde hata vardı. Mukayese edilecek şirket Apple değildi.
Türkiye'nin 500 büyük şirketinin 2021 ciro toplamı, 3 trilyon 212 milyar TL, dolar bazında ise 361,5 milyar oldu. Dünya sıralamasında 6. sırada yer alan Apple'ın 2021 yılı cirosu ise 274,5 milyar dolardı. Fortune 500'ün sıralamasında, ilk üçte yer alan, Walmart 559,1 milyar dolar, State Grid 386,6 milyar dolar ve Amazon 386 milyar dolar cirolarıyla, Türkiye'nin 500 büyük firmasının toplam cirosundan fazla olduğu görülüyor.[2]
Bu rakamlar, Türkiye ekonomisini bekleyen ciddi bir tehlikeyi işaret ediyor; Türkiye'nin en büyük firmaları uluslararası arenada tüm rekabet güçlerini kaybediyorlar. Gerekli tedbirleri almazlarsa, hızla iflas edip, piyasadan çekilebilirler. Şansları yaver giderse de şirketlerini yok pahasına yabancı şirketlere satarlar.
* * *
Şimdi bahsettiğim tehlikenin nedenlerini araştıralım:
Fortune 500'ün dünya sıralamasındaki firmalara baktığımızda, hemen hepsinin dijital dönüşümlerini sağlamış, üretimde yapa zekâ kullanan, Endüstri 4.0 kuralları ile çalışan firmalar olduğunu görmekteyiz.
Endüstri 4.0'ın temel felsefesini hatırlayalım:
- İnsan faktöründen mümkün olduğunca arındırılmış,
- Bütünüyle otonom,
- Mükemmelleştirilmiş endüstriyel süreçlere dayalı bir üretim sisteminin inşa edilmesidir.
Üretim süreçlerinde dijital dönüşümü sağlamış bu sistemde, niteliksiz ucuz işgücüne ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla pek çok uluslararası firma artık üretimlerini merkez ülkelerine çekmeye başladı. Zira ihtiyaç duydukları eğitilmiş işgücü kendi ülkelerinde mevcuttur. Bu durumda, montaj sanayi ile üretim yapan ve ucuz işgücünün çekim merkezi olacağına inanan ülkeler tehdit altındadır. Bu ülkelerdeki pek çok yabancı yatırımın, dijital dönüşümünü sağlamış ülkelere dönme ihtimali oldukça yüksektir.
2020 yılı sonrasında dünyada gelişen dijital teknolojiler ve yapay zekâ kullanımı, bundan sonraki üretim sistemlerimizde dijital dönüşümü hızla gerçekleştirmemiz gerektiğini bize söylüyor. Mevcut sanayi, tarım ve hizmetler sektörlerindeki iş süreçlerimizin dijital teknolojileri ve yapay zekâyı kullanan iş süreçleri ile rekabet edebilmesi mümkün değildir.
Ülkemizin hakim üretim biçimi, Endüstri 2.0 ve 3.0 üretim sistemleridir. Bu sistemlerin hızla dijital dönüşüm çalışmaları ile birlikte Endüstri 4.0 düzeyine yükseltilmesi gerekmektedir. Ancak ülke geneline baktığımızda henüz böyle bir milli dönüşüm politikası oluşturulmadığını görmekteyiz.
Türkiye'de pek çok işletme dijitalleşme ile dijital dönüşümü birbirine karıştırmaktadır. Dijitalleşme, iş süreçlerinizde kullandığınız araçları dijital araçlarla değiştirmek, mevcut iş süreçlerini koruyarak, yeni dijital aygıtları süreçlere eklemektir. Pek çok firma, mevcut üretim araçlarına yeni teknoloji araçlarını dahil ettiğinde dijital dönüşüm yaptığını zannetmektedir.
Ayrıca bu değişimlerin büyük çoğunluğu mevcut ürün, hizmet ve iş süreçlerinin üstüne kurulmaktadır. Bu bir dijital dönüşüm değil, dijitalleşme ya da iş süreçlerini iyileştirmedir.
Dijital dönüşüm ise tüm iş süreçlerini ve üretim sistemlerini dijital teknolojiler ve yapay zekâ kullanarak yeniden şekillendirmektir. Ülkemizde henüz dijital dönüşümünü tamamlamış işletme sayısı yok denecek kadar azdır. En büyük 500 firmamızın toplam cirosunun bir Walmart, State Grid ya da Amazon kadar olmamasının temel nedeni budur.
Dijital Dönüşümün ne olduğunu ve nasıl gerçekleştirilebileceğini ise bir sonraki yazıma bırakıyorum.
[1] https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/fortune-500-turkiye-2021-arastirmasinin-sonuclari-aciklandi/2631442
[2] https://fortune.com/global500/2021/search/
Hayri Cem kimdir?
Hayri Cem 14 Şubat 1959 yılında İstanbul’da doğdu. Eğitimini sırasıyla aşağıdaki okullarda sürdü: Namık Kemal İlkokulu, Darüşşafaka Lisesi, Şişli Lisesi, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler fakültesi (lisans), İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi (Yüksek Lisans).
1984 yılında Türkiye’nin ilk piyasa araştırma şirketlerinden olan Bileşim International Araştırma Şirketini kurdu. 1989 yılında Türkiye’nin ilk elektronik TV İzleyici Ölçüm Araştırmalarını yapan AGB Anadolu’yu kurdu. 2000 yılında Bileşim Medya şirketini kurdu. Zaman içerisinde hisselerini AGB, Nielsen ve GfK şirketlerine sattı. 2007-2015 yılları arasında uluslararası Nielsen araştırma şirketinin Gelişmekte Olan Ülkeler CEO’su oldu.
Emekli olduktan sonra Anadolu Üniversitesi ve Maltepe Üniversitesinde Medya Planlama, Araştırma Yöntemleri ve Dijital Dönüşüm dersleri vermektedir.
|