01 Mart 2019

İlkeli dış politika: Maduro’ya destek, Sisi’ye köstek

Mısır ile kötü ve gergin ilişkilerin ülkemize hiçbir şey kazandırmayacağı izahate dahi ihtiyaç duyulmayacak türde

Geçtiğimiz hafta sonu Mısır’ın tanınmış turizm merkezi Şarm El-Şeyh’de düzenlenen Avrupa Birliği (AB)-Arap Ülkeleri Zirvesi, basınımızda AB ve Mısır’a yönelik eleştirilere yol açtı. Zirveden sadece birkaç gün önce, 2015 yılında ülkenin başsavcısını bomba yüklü araçla öldürmekten ötürü idama mahkûm edilen 9 genç terör suçlusunun infazları, söz konusu eleştirilerin dozunu bir hayli arttırdı.

Mısır makamları, son birkaç yıldır ülkenin çok ciddi bir terör sorunu ile karşı karşıya bulunduğunu her platformda duyuruyorlar. Terörle mücadeleyi beka meselesi olarak takdim ediyor ve terörün, Müslüman Kardeşler örgütü mensupları ile Gazze’den ülkeye sızan Hamas militanlarından kaynaklandığını savunuyorlar. İdam cezasına çarptırılan gençlerin Müslüman Kardeşler mensubu kimlikleriyle, başsavcı Hisham Barakat’ın ölümüne yol açan bombalı saldırıyı gerçekleştirdikleri için ülke adaleti tarafından cezalandırıldıklarını vurguluyorlar.

Başta Birleşmiş Milletler’in insan hakları kuruluşları ile Uluslararası Af Örgütü olmak üzere birçok hükümet dışı kuruluş, asılan gençlerin adil biçimde yargılanmadıklarını, işkence ile alınan ifadelerine dayanılarak idam edildiklerini öne sürerek Mısır’ı eleştiriyorlar. Öte yandan, idam cezasına insani açıdan karşı olan ve kaldırılmasını savunan ülkeler ise bu prensipleri çerçevesinde idam kararlarını kınıyorlar.

Ülkemiz makamları da idamlardan ötürü Mısır Devlet Başkanı Sisi’yi kınadılar, idamların hemen ertesinde Şarm-El Şeyh’de düzenlenen zirveye katılan AB liderlerini ağır sözlerle eleştirdiler. Burada anlaşılamayan nokta: Mahkemenin idam kararlarını, adil olmayan ve uluslararası standartların altında kalan yargılamadan ötürü mü eleştiriyoruz? Yoksa bizatihi idam cezasına karşı tutumumuz ve muhalefetimizden mi?

Eğri oturalım, doğru konuşalım, yargımızın içinde bulunduğu hazin durumu göz önünde bulundurarak, ne Mısır’ı, ne başka bir ülkeyi, adil yargılama yapılmadığı gerekçesiyle eleştirecek durumda olmadığımızı kabul edelim. AB üyesi olmak amacıyla idam cezasını yıllar önce kaldırdık, ama, liderlerimizin seçim platformlarında idam cezasının geri gelmesi yönündeki son beyanatlarını dikkate aldığımızda, idam cezasının prensibine de karşı olmadığımız ortaya çıkmaktadır.

Peki, bizim Mısır karşıtlığımız, Kahire yönetiminin iktidara darbeyle gelmesinden ötürü mü? Darbenin üzerinden neredeyse 6 yıl geçti, darbeci lider Sisi, geçen sene yapılan seçimleri kazanarak Mısır halkının güvenine sahip olduğunu kanıtladı. Darbeden ötürü Mısır’ın üyeliğini askıya alan 54 üyeli Afrika Birliği, 2014 yılında Mısır’ı tekrar Birliğe dahil etmekle kalmadı, bu sene başında, birliğin başkanlığına Mısır’ı getirdi. Mısır, bizim seçilemediğimiz tarihte, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine, 2016-17 dönemi, için rekor düzeyde oy toplayarak seçildi. Darbeyle iktidarı ele geçiren, bilahare seçimler vasıtasıyla meşru hale gelen diğer Afrikalı devlet başkanlarıyla bir sorunumuz olduğunu hatırlamıyorum, bunlar ülkemize resmi ziyaretler yapıyorlar, bizimkiler bu ülkelere gidiyorlar. Pakistan’da geçmiş yıllarda darbeyle iktidara gelen devlet başkanlarını boykot mu ettik?

Gelişmelere daha yakından baktığımızda, Mısır karşıtlığımızın, demokrasiye olan derin inancımızdan değil de, Mısır’da seçimle iktidara gelen Müslüman Kardeşler Örgütü’nün adayı Muhammed Mursi yönetiminin askeri darbeyle devrilmesinden kaynaklandığı ortaya çıkıyor. İşte mesele burada kilitleniyor: Ankara, Müslüman Kardeşler’i meşru bir siyasi teşkilat kabul ediyor, benimsiyor ve destek veriyor. Kahire ise tam tersini değerlendiriyor, Arap ve Müslüman dünyada İhvan adıyla tanınan Müslüman Kardeşler’in terör yöntemleriyle iktidarı ele geçirip, Mısır’ı uçuruma sürükleyeceğine inanıyor, bu inançla İhvan’a karşı amansız bir mücadele sürdürüyor.

Peki dünya ne diyor? Diğer Arap ülkeleri ne düşünüyor? Çok kabaca bir sınıflandırma yaparsak, dünya İhvan’ı, El Kaide ve IŞİD gibi en tehlikeli radikal dinci terör örgütü sınıfına dahil etmiyor. Bununla birlikte, başta Mısır olmak üzere, çok sayıda Müslüman ülkenin halkları içinde uzun seneler yaygın biçimde örgütlenmiş bu İslami örgütün, birçok kez terör eylemine başvurduğu kabul ediliyor. Bugün itibarıyla Türkiye, Katar ve Gazze yönetimleri dışında, Müslüman Kardeşler Örgütü’ne sempatiyle bakan ülke mevcut değildir. Arap Baharı ertesindeki yaygın kanaat, demokrasi ve özgürlük için ayaklanan Arap halklarının, bu defa İhvan kanalıyla İslami diktatörlük tehlikesiyle karşı karşıya bırakıldıkları istikametindedir.

Bu yazıyı kaleme alırken amacımız İhvan tahlili yapmak olmamıştır, arzumuz, 2013 yılından bugüne ısrarla sürdürülen Mısır karşıtlığının (daha doğrusu Sisi düşmanlığının) ülkemize ciddi zararlar verdiğine dikkat çekmektir. Mısır’la ilişkilerimiz Mursi yönetiminin devrildiği 2013 yılından itibaren gergin durumdadır. O dönemde büyükelçiler karşılıklı geri çekilmiş ve aradan neredeyse 6 yıl geçmiş olmasına rağmen ilişkileri düzeltmek mümkün olmamıştır. Başbakan olduğu dönemde, sayın Binali Yıldırım’ın ilişkilerin rayına oturtulması amacıyla bazı beyanatları ve gayretleri görülse de arkası gelmemiştir. TOBB başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu başkanlığındaki iş adamları heyetimizin 2017 yılı ocak ayında yaptığı Mısır ziyareti de Ankara-Kahire ilişkilerini yoluna koymaya yeterli olmamıştır. Geçtiğimiz hafta sonu Şarm-El Şeyh’de düzenlenen AB-Arap Ülkeleri Zirvesi vesilesiyle sayın Cumhurbaşkanımızın Mısırlı mevkidaşı aleyhinde söylediği sözleri yorumladığımız takdirde, Ankara’nın Kahire’yle barışma niyeti kesinkes taşımadığı, ilişkilerin düzelmesi yönünde üst düzey siyasi iradenin hiç bir şekilde bulunmadığı kolayca anlaşılmaktadır.

Mısır ile kötü ve gergin ilişkilerin ülkemize hiçbir şey kazandırmayacağı izahate dahi ihtiyaç duyulmayacak türde çok açıktır. On yıllardır, Arap ve Müslüman dünyasının lider ülkeleri arasında yer alan, bir çok alanda Afrika kıtasının ilk 3 ülkesi arasında, sayılan 100 milyon nüfuslu Mısır ile Arap Baharı’nın derinden sarstığı ülke içi dengelerin yol açtığı askeri darbe nedeniyle 6 yıldır küs kalmanın hiçbir mantıklı açıklaması mevcut değildir. Halen Mısır’da Türk iş adamlarının yatırımları 2 milyar doların üzerindedir. Türk firmalarında 70 bin civarında Mısırlı istihdam edilmektedir. Müteahhitlik firmalarımızın gerçekleştirdikleri projelerin tutarı milyar doları aşmıştır. Mısır’a ihracatımız 5 milyar dolar seviyelerine ulaşmış, gerginlikler ertesinde 4 milyarın altına inmiştir. Ankara’nın görevi, Mısır’daki Türk yatırımcısına, Mısır’a ihracat yapan Türk firmasına yardımcı olmaktır, tersi değildir. Mısır ile gergin ilişkilerin, Katar dışındaki tüm Arap ülkeleriyle ilişkilerimize olumsuz yansımaları olacağını tahmin etmek zor olmasa gerektir. Son yıllarda Türkiye'nin Kahire ve Telaviv ile ilişkileri kötüye gittikçe, bu iki ülkenin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile daha da yakınlaştıkları ve doğu Akdeniz'de enerji projelerinde işbirliğini güçlendirdiklerine şahit olmaktayız. Milli menfaatlerimiz Mısır’ın GKRY ile yakınlaşmasından yana mı, yoksa uzaklaşmasından yana mıdır?

Mısır devlet başkanı Sisi’nin ikinci dönemi 2022’de sona erecektir. Sisi’nin, bu defa, tekrar ve iki kez 6 yıllık sürelerle cumhurbaşkanlığı seçilmesini sağlayacak bir anayasa değişiklik teklifinin, önümüzdeki haftalarda Mısır parlamentosunda onaylanacağı ve bilahare düzenlenecek bir referandum kanalıyla yürürlüğe sokulacağı bilinmektedir. Velhasıl, sayın Sisi, Allah sağlık verirse, 2034 yılına kadar ülkesinin başında olacaktır. Bu gerçekçi projeksiyon dikkate alındığında, Mısır’la ilişkilerin düzelmesini teminen, Kahire yönetimini doğrudan hedef alan çeşitli suçlamalara derhal son verilmesi, karşılıklı büyükelçilerin atanmasını mümkün kılacak dostluk adımlarının atılması aciliyet ve zorunluluk arz etmektedir.

Liderlerimizin, Venezuela devlet başkanı Maduro ile mevcut muhabbetleri ve dostlukları yanında, Mısır cumhurbaşkanıyla ilgili, şahsi rövanşist hisleri, Türkiye’nin menfaatlerinin önüne konulamaz. Sayın Binali Yıldırım’ın, başbakanlık görevine başlarken, Suriye politikamızın çökmesi karşısında isabetle ifade ettiği “dostlarımızı arttıralım, düşmanlarımızı azaltalım” ilkesi doğrultusunda, Mısır’ı dostlarımız arasına katalım, Maduro yönetiminin yanlış politikalarının etkilerinden usanarak, bu ülkeye karşı ortak tavır sergileyen Latin Amerika’nın önde gelen ülkelerinin başını çektiği grubun düşmanlığını kazanmayalım.

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sudan'da devam eden ordular savaşında Rusya taraf değiştirdi, BAE dünyaya meydan okuyor

Sudan'da 25 milyon insanın önümüzdeki dönemde açlıktan ölmelerini önlemenin yegâne yolu, RSF güçlerine sağlanan desteğin kesilmesiyle mümkün hale gelebilecek ateşkesin ilanından geçmektedir. Sudan’ı dost kabul eden ülkeler (Ankara dahil), petrol zengini BAE yönetimine, bir arada, çekinmeden ve yüksek sesle, General Hemedti ile ilişkiyi kesmesini duyurmalıdır/buyurmalıdır

İsrail futbol ve basketbol takımlarına niye yasak getirilmiyor?

Yakın gelecekte, İsrailli sporseverlerin artık yurt dışına takımlarını desteklemek üzere seyahat etmeleri giderek sıkıntılı hale gelecek, belki de mazide kalacak. İsrail'in bölgedeki saldırgan politikası devam ettiği sürece, İsrail vatandaşları ABD dışında bir yerlere seyahat edemez durumda kalacaklar

ABD, İsrail, Moldova ve Arjantin, hepsi Küba'ya karşı

Son ABD seçimlerini bir yandan T.C. vatandaşı bir yandan Küba dostu kimliğiyle izledim, aklı başında insanlar grubu içinde yer alıp Kamala Harris’in kazanmasını arzu ettim. Maalesef yine Trump kazandı, mazlum Küba halkının çilesi yine devam edecek

"
"