09 Temmuz 2022

İlter Türkmen'in ardından...

Türk dış politikasının yakın tarihine damga vuran sefir-i kebirler defteri kapanıyor. Çoğunun maiyetlerinde çıraklık yapma fırsatı bulduğum sefir-i kebirlerin ortak özellikleri hangi görevde olursa olsunlar, doğru bildiklerini hiç çekinmeden söyleyip yazabilmeleriydi

Dışişlerinde sefir-i kebir olarak isimlendirilen büyükelçilerin son temsilcilerinden İlter Türkmen'i de dün son yolculuğuna uğurladık. Kaderin cilvesine bakın ki, birkaç gün önce de, yine eski Atina büyükelçilerimizden Nazmi Akıman'ı toprağa vermiştik. Her ikisinin de Ruhları şad olsun.

İlter Türkmen'in aramızdan ayrılmasıyla, Allah uzun ömürler versin, halen hayatta olan Şükrü Elekdağ'ı saymayacak olursak, Türk dış politikasının yakın tarihine damga vuran sefir-i kebirler defteri kapanıyor. Çoğunun maiyetlerinde çıraklık yapma fırsatı bulduğum sefir-i kebirlerin ortak özellikleri hangi görevde olursa olsunlar, doğru bildiklerini hiç çekinmeden söyleyip yazabilmeleriydi. Cenevre'de görev yaparken büyükelçim Kamran İnan'ın, bakanlığın beğenmediği yazılı bir talimatını masasının kenarına fırlatarak, "Burada talimatları büyükelçi olarak ben veririm. Bakanlığın değil, benim söylediklerimi yapacaksınız" dediğini hiç unutmuyorum. Acaba böyle sefirleri bir daha görebilecek miyiz?

İlter Türkmen'in bakanlık kariyeri

İlter Türkmen'in üstün yeteneklerini ve uluslararası alanda ün salan mesleki başarılarını bir köşe yazısına sığdırmak mümkün değil. 41 yaşında Atina gibi önemli bir merkezle başlayan Büyükelçilik kariyerini, ülkemizi Birleşmiş Milletlerin merkezi New York'ta, Avrupa Ofisi Cenevre'de, Moskova ve Paris'te sürdüren Türkmen, 12 Eylül gibi zor bir dönemde de Dışişleri Bakanlığı yaptı. Dış dünya ile bağları koparmadan demokrasiye geçilmesinde önemli katkılarda bulundu.

İlter Türkmen'in 12 Eylül döneminden bir anısı

12 Eylül olduğunda askerler her bakanlıkta bir albay görevlendirmişti. Bizim bakanlığa gönderilen albay, onca büyükelçinin yanında dış politika konusunda herhangi bir yönlendirmede bulunamayınca, işe yaradığını göstermek için bir kılık kıyafet genelgesi hazırlayarak makama göndermiş. İlter Türkmen, genelgeyi okuyunca, önce ne yapacağını bilememiş. İmzalasa yıllarca koridorun diline düşecek, imzalamasa askerleri gücendirecek. Sonunda albayı odasına davet ederek diplomatik bir lisanla, "Albayım, bizim diplomatlar Türkiye'de az maaş alırlar, ama emin olun, hepsinin düzgün bir kravat edinip ayakkabılarını boyatacak kadar paraları vardır" deyince, albay genelgesini geri alıp odadan ayrılmış. Bu hikâyeyi kendi ağzından dinlemiştim.

İlter Türkmen ve Birleşmiş Milletler

İlter Türkmen, 1991 yılında Birleşmiş Milletler Filistin Mültecilerine Yardım Teşkilatı (UNRWA) Genel Direktörlüğü'ne atanmadan önce, Bakanlık tarafından Mülteciler Yüksek Komiserliğine (UNHCR) aday gösterildi. Bu gibi durumlarda mutat olduğu üzere, tüm başkentlerdeki Büyükelçilerimiz, Türkmen'in seçilebilmesi için canla başla çalıştılar. Ancak Japonlar son anda karşısına Sadako Ogata'yı aday çıkardılar. Adaylarını desteklemek amacıyla da Örgüte 100 milyon dolar civarında yardım vaadinde bulundular. Paranın gücü karşısında seçimleri kaybeden İlter Türkmen, yine de büyükelçilerimize bir genelge göndererek yoğun çabaları için teşekkür etti. Genelgede, "Meslek hayatım boyunca haksızlık ettiğim meslektaşlarımdan bile kampanya sırasında hakkımda böyle övücü sözler işitmekten büyük memnuniyet duydum" derken günah çıkartmanın da nasıl bir zarafetle yapılacağını gösteriyordu.

Yakın dostu BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar, gönlünü almak için yüksek bir oyla seçimleri kaybeden İlter Türkmen'i UNRWA'nın başına getirdi.

İlter Türkmen'in Cenevre yılları

İlter Türkmen'in bir özelliği de büyük bir özgüven duygusuna sahip olmasıydı. Hiçbir zaman soğukkanlılığını kaybetmeden, en zor zamanlarda en doğru kararları verirdi. Ehemle mühimi ayırmasını çok iyi bilir, ayrıntılarla uğraşmazdı. Kamran İnan'dan sonra Cenevre'ye geldiğinde Daimi Temsilciliğimiz mensupları arasında gözle görülür bir ferahlık yaşanmaya başlanıldı. Türkmen'in büyükelçiliğinin ilk günlerinde Kamran İnan'la bir türlü yıldızı barışmayan Müsteşar Ertuğrul Apakan'la birlikte, Dünya Sağlık Teşkilatı'nın Genel kurul toplantılarına katılıyorduk. Bir ara Filistin sorunuyla ilgili bir konuda oylamaya gidilmesi zorunluluğu ortaya çıktı. Yeni büyükelçimizin huyunu suyunu bilmediğimizden Müsteşar Apakan talimat almak ihtiyacıyla Daimi Temsilciliğe uluşmaya çalışırken İlter Türkmen'in, "Ben Kamran değilim, en doğrusunu arkadaşlar kendileri bilir, istedikleri gibi hareket etsinler" mesajı gelince hem şaşırdık, hem de rahatladık.

Kariyeri boyunca ağır bir iş yükü altında çalışmaya alışan İlter Türkmen'e bakanlık görevinden sonra Cenevre'deki işler hafif geldi. Cenevre'nin gündemindeki ekonomi ağırlıklı konuları pek fazla da sevemedi. Bir yıl içerisinde kendi isteğiyle New York'a tayin oldu.

İlter Türkmen'in emeklilik hayatı

İlter Türkmen emekli olduktan sonra da entelektüel yaşamını devam ettirdi. Hürriyet ve Yeni Yüzyıl'da kaleme aldığı köşe yazılarıyla deneyimlerini okuyucularıyla paylaştı. Çeşitli düşünce kuruluşlarının çalışmalarına katkılarda bulundu. Türk-Yunan Forumunun kurucu üyelerindendi. 1999 yılında Öcalan krizi nedeniyle Forum'un Atina'da yapılması öngörülen toplantısı tam iptal edilmek üzereyken, "Bu tür kuruluşlar, asıl kriz durumları için vardır" diye tek başına Atina'ya giderek medeni cesaretini gösterdiğini duymuştum.

Hariciyemizin güzel insanları

Osman Olcay, Coşkun Kırca, maiyetlerinde çalıştığım İlter Türkmen, Kamran İnan, Ercüment Yavuzalp ve özel kalem müdürlüğünü yaptığım Necdet Tezel, Dışişleri koridorlarının duvarlarında asılı fotoğraflarının altına isimleri altın harflerle yazılması gereken, bir neslin son temsilcileriydi. Hepsi de güzel insanlardı.

"Güzel insanlar, güzel atlara binip çekip gittiler. Geride ne kervan kaldı, ne de atlar."

Herkese iyi bayramlar.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu.

Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından “Oranje- Nassau” nişanı ile ödüllendirildi. Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti.

23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor. 42 yıllık anılarının yer aldığı, “Zor başkentlerde diplomasi” isimli Doğan Kitap'tan yayımlanan bir kitabı vardır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye’de durumdan vazife çıkarmak

Ege ve Doğu Akdeniz’deki mevcut sorunlar çok karmaşık ve çetrefilli bir mahiyet arz eder. Suriye ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması, sıradan bir ulaştırma anlaşması değildir. Böyle bir anlaşmanın hazırlanması, müzakereleri, sonuçlandırılması siyasi iradenin yanı sıra teknik bilgi ve uzmanlık gerektirir. Bu birikim de devlet içerisinde bir başka yerde değil, Türkiye’nin dış ilişkilerini yürütmekle görevli Dışişleri’nde mevcuttur

Nerede kaldı Avrupa Birliği’nin ortak dış ve güvenlik politikası?

Bugün gelinen noktada AB’nin ortak bir dış politikasından bahsetmek mümkün değil. Kıbrıs ve Yunanistan’la ilişkiler babında Türkiye’yi kınamak haricinde hiçbir konuda ortak politikalar üretilemiyor. İsrail’in Gazze’deki katliamları, Suriye, Ukrayna gibi Avrupa güvenliğini doğrudan ilgilendiren sorunlarda sessiz kalıyorlar. Esasen uzun bir süredir can çekişmekte olan ortak dış ve güvenlik politikasına 1 Temmuz’da AB dönem başkanlığını devralan Orban’ın Macaristan’ı son noktayı koydu

Suriye sarmalında kırk yıllık kani olur mu yani?

Türkiye’nin işi o kadar kolay değil. Suriye’nin Afganistanlaşması, Güneyimizin Peşavirleşmesine yol açabilir. HTŞ’nin içerisinde çok sayıda cihatçı gruplar yer alıyor. Bu grupların HTŞ’ye egemen olması halinde YPG/PYD’nin terör koridorunu önleyelim derken güney sınırlarımızda HTŞ’nin oluşturacağı bir terör koridoru ile karşılaşmamız pekâlâ mümkün

"
"