13 Temmuz 2024

Burası Suriye, buradan çıkış yok

Esad ile tabii ki görüşülmeli. Ama kendimizi de aldatmayalım. Bu sorun öyle bir görüşmede çözümlenecek türden değil

Erdoğan ve Esad

2011 yılında Dera kentinde Arap Baharı'ndan esinlenen demokrasi yanlısı gösterilerle başlayan Suriye’deki iç savaş, 13.yılını doldurdu. Neredeen nereye? Şam’daki Emevi camiinde Cuma namazı kılacağız derken, namazı geçtiğimiz kurban bayramında uzun süredir camilerde görünmeyen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad kıldı. Biz son bir yıldır Suriye’de çatışmazlık ortamı var diye avunup dururken, Kayseri’de ve Suriye’nin kuzeyinde geçen hafta yaşanan olaylarla göçmen sorunu Türkiye gündeminin ilk sırasına oturdu. Televizyonlardaki tartışma programlarında, haber sitelerindeki köşe yazılarında neredeyse tek konu Suriyeli sığınmacılar. Türkiye’deki Suriyelilerin geri gönderilmesi konusunda fikir birliği  var. Ama Zafer Partisi'nin önerdiği Türkiye’nin “Anti Personel Kara Mayınlarının Yasaklanmasına ilişkin Ottowa Sözleşmesi”nden çıkması, Güneyde sınırımıza yaklaşan Suriyeliler için askerimize vur emri verilmesi gibi 'parlak' fikirler haricinde, bu sorunun çözümü için elle tutulur somut bir program ortaya koyan yok. Daha ülkemizdeki Suriyelilerin gerçek sayısı bile bilinmiyor. Ortada 3.5 milyondan başlayıp 15 milyona kadar çıkan farklı sayılar dolaşıyor. TÜİK’in enflasyon rakamları  gibi, Göç İdaresi Başkanlığının yayınladığı verilere de artık kimse inanmıyor. Galiba en doğrusu CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in dile getirdiği üzere, bir günlük sokağa çıkma yasağı ilan edip fiili bir nüfus sayımı yapmak. Bu millet pandemi zamanında haftalarca evde kalmaya alıştı.Sekiz saatlik bir yasağa kimsenin gıkının çıkacağını sanmıyorum.

Şimdi bütün ümitler olası bir Erdoğan-Esad görüşmesine kilitlenmiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya dönüşü uçaktaki gazetecilere Esad’ı her an davet edebileceğini söylemiş. Esad ile tabii ki görüşülmeli. Ama kendimizi de aldatmayalım. Bu sorun öyle bir görüşmede çözümlenecek türden değil. Ne Türkiye’de doğmuş, Türk okullarında eğitim gören, hayatında Suriye topraklarına ayak basmamış, buna karşılık tam teşekküllü modern hastahanelerde bedava tedavi gören, Gaziantep’teki AVM’lerde alış veriş yapan, internet cafe’lerde vakit geçiren Suriyeli Yasin,  Afrin'e geri dönmeyi kabul eder; ne de Esad, kendisine karşı isyan etmiş, askerine kurşun sıkmış, terörist olarak gördüğü, kurtuldum diye sevindiği Suriyelileri geri almak ister.

Suçlu geri kabul anlaşması mı?

Böyle durumlarda akıl veren çok olur. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan bir kesim, Türkiye’deki sığınmacıların bugünkü sayılara ulaşmasından AB ile imzalanan geri kabul anlaşmasını sorumlu tutup anlaşmadan çıkalım diye tutturuyorlar. Siyasilerden de bu öneriyi destekleyenler var. Oysa 16 Aralık 2013’de imzalanıp 1 Ekim 2014 tarihinde yürürlüğe giren, ”Türkiye-Avrupa Birliği Geri kabul Anlaşması” uyarınca, Türkiye’ye giren tek bir Suriyeli yok. Çünkü bu Anlaşma ile Türkiye’nin üçüncü ülke vatandaşlarını ve vatansızları geri alma yükümlülüğü, Anlaşmanın yürürlüğe girmesinden üç yıl sonra başlayacaktı. Uluslararası hukuka göre zaten her ülke sınırlarına gelen kendi vatandaşlarını geri kabul anlaşması olmasa da içeri almak zorunda. Türkiye’deki Suriyeliler ya 2011-2014 yılları arasında furya halinde gelenler, ya da iyi korunamayan sınırlarımızdan yasa dışı yollarla sızanlardan oluşuyor.

AB ile Geri Kabul Anlaşması, Türk vatandaşlarına AB ülkelerine seyahatte vize muafiyeti ile geri kabul süreçlerinin paralel yürütüleceği anlayışıyla vize muafiyetinin önünü açacak yol haritasıyla aynı gün imzalandı. Türkiye yol haritasındaki 72 kriterden 6’sını tamamlayamadı. Bu nedenle vize muafiyeti süreci tıkanınca, Türkiye de geri kabul anlaşmasının uygulanmasını durdurdu.

Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması ile Ahmet Davutoğlu ve Angela Merkel arasında müzakere edilen 18 Mart 2016 tarihli  Türkiye-AB Zirve Bildirisi çoğu zaman birbirleriyle karıştırılıyor. 18 Mart Bildirisi hukuki bağlayıcılığı  bulunan imzalanmış bir anlaşma değil. Bu bildiriyle AB’nin Türkiye’den alacağı bir Suriyeliye karşılık Türkiye de Yunan adalarına geçen bir Suriyeliyi geri almayı kabul etti.1’e 1 mutabakatı olarak da isimlendirilen bu düzenleme uyarınca, Türkiye bugüne kadar Yunan adalarından toplamda 2.139  düzensiz göçmeni geri aldı. Aynı dönemde 1’e 1 formülü çerçevesinde 36.763 Suriyeli de muhtelif AB ülkelerine yerleştirildi. AB 18 Mart bildirisinde yer alan müzakere sürecinde yeni fasılların açılması, gümrük birliğinin güncellenmesi, vize serbestisinin öne çekilmesi gibi yükümlülüklerini yerine getirmeyince, Türkiye de Suriyelileri geri almayı sonlandırdı. Mutabakat çökmüş oldu.

Bir de 8 Kasım 2001’de imzalanıp 24 Nisan 2002 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren ikili düzeydeki “Yunanistan ile Türkiye Arasındaki Geri Kabul Protokolü”var. Bu protokol kör topal işlerken, 15 Temmuz FETÖ kalkışmasından sonra Yunanistan’a sığınan darbecilerin iade edilmemesi üzerine uygulanmasına Türkiye tarafından son verildi.

Dolayısıyla halen ortada uygulanmakta olan ve çekilebileceğimiz herhangi bir geri kabul anlaşması yok.

2032 Avrupa Futbol Şampiyonası ve Suriyeliler

A Milli Futbol takımımızın son Avrupa Şampiyonası'nda elde ettiği sonuçlara hep birlikte sevindik, bizim çocukların başarılarıyla gururlandık. Ama millet olarak sevinirken de, üzülürken de biraz abartıya kaçıyoruz. Hele bir de Hollanda’yı yenip yarı finale kalacak olsaydık, herhalde İngiltere maçı için mehterle yetinmez, Dortmund’a, ”Kara Kuvvetleri Komutanlığı Bandosu ve Armoni Mızıkasını” gönderirdik.

Gurbetçilerimizin meydanlarda toplanıp 20-30 bin kişinin mehter takımı eşliğinde Türk bayraklarıyla  statlara yürüyüşlerini görünce, ”burası Türkiye, burdan çıkış yok” tezahüratlarını duyunca, ”Almanya elenince, Türkiye şampiyonanın ev sahibi oldu” yorumlarını okuyunca biran için aklıma yine Suriyeliler geldi. 2032 Avrupa Futbol Şampiyonası'na Türkiye, İtalya ile birlikte ev sahipliği yapacak. Farz edelim Türkiye Euro'ya değil de Dünya Kupası'na ev sahipliği yapıyor ve Suriye, Asya Grubundan finallere katılma hakkını elde etti ve İstanbul’da Suriye-Hollanda maçı oynanıyor.10 binlerce Suriyelinin Taksim’de bir araya gelerek ellerinde Suriye bayraklarıyla  ve davul zurna  eşliğinde Arapça şarkılar söyleyerek İnönü’ye doğru yürüseler, Stadyumda da “Burası Suriye, burdan çıkış yok diye bağırsalar” acaba neler hissederdiniz?

Olmaz olmaz demeyin, olur mu olur.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.

Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Farklı bir Atina ziyareti

İlki 2010 yılında düzenlenmeye başlayan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyinin müteakip toplantısının ocak ayının ikinci yarısı içerisinde Türkiye’de yapılması öngörülüyor. Amaç bu tarihe kadar adına ister “istikşafi” deyin, ister “istişari” deyin görüşmelerin başlatılıp başlatılamayacağını ortaya çıkarmak

5 Kasım’da kim kazandı, kim kaybetti?

Amerikalılar suç dosyası kabarık bir hükümlüyü cumhurbaşkanı yapmakta sakınca görmedi. Savcı Harris’in şahsında adalet de büyük bir yara aldı

Kıbrıs’ta erken doğum sancıları mı?

Birileri bir sabah kalktığımızda, “Christodoulides gelsin TBMM’de Kıbrıs Türklerinin egemen eşitliğini kabul ettiğini söylesin, biz de GKRY’ni tanıyalım, Kıbrıs sorununu çözelim” derse şaşırır mıyız?

"
"