12 Şubat 2022

Batı ağzıyla konuşmak

Korkarım bu gidişle insan hakları, hukukun üstünlüğü, çoğulcu demokrasi gibi kavramları dillendirmek de yakında Batı ağzıyla konuşmak haline gelecek

Kamuoyu araştırmaları ve anketler günlük yaşantımızın bir parçası haline geldi. Gün geçmiyor ki, "Bugün seçim olsa, kim kazanır?" diye bir anket açıklanmasın. Televizyonlarda tartışma konusu yapılmasın. Türkiye'de kamuoyu yoklamalarının büyük bir bölümü ya para karşılığı siyasi partiler tarafından yaptırılıyor, ya da belirli çevrelere yaranmak isteyen araştırma kuruluşlarınca gerçekleştiriliyor. Bu durumda sonuçlar da doğal olarak birbirlerinden neredeyse 180 derece farklı çıkıyor. İnsan hangisine inanacağını şaşırıyor. Gerçi dünya genelinde de durum pek farklı değil. Geçen ay sonunda Portekiz'de yapılan seçimlerde, anketlerin hemen hepsi ülkeyi azınlık hükümeti ile yöneten Sosyalist Parti'nin oy kaybedeceğine işaret ederken, sosyalistler tarihlerinde ikinci kez tek başına iktidar oldu.

Kadir Has Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mustafa Aydın'ın koordinasyonunda son 11 yıldır yapılan, "Türkiye Eğilimleri Araştırması" ülkemizde herhangi bir gizli gündemi olmadan yürütülen nadir nesnel çalışmalardan biri. Araştırma ekibinde çoğu profesör payesine sahip bir düzine seçkin bilim insanı yer alıyor. Dünyada yaygın olarak uygulanan istatistiki yöntemler ile belirlenen 26 ilde 1000 denek ile yüz yüze yapılan görüşmelerle gerçekleştirilen "2021 Yılı Türkiye Eğilimleri Araştırması"nın sonuçları yılın ilk haftasında açıklandı. Her ne kadar bir seçim anketi olmasa da, araştırmada siyasi tercihlere ilişkin sorular da var. Bu yönüyle açıklanan sonuçların bazı siyasi çevrelerin hoşuna gitmemiş olmasına şaşırmamak gerek.

Bu yazıda, Kadir Has Üniversitesinin Araştırmasının iç politik veçhelerini bir kenara bırakarak, dış politika alanında varılan birkaç sonuca dikkat çekmek istiyorum. Hükümetin dış politikasını başarılı bulma oranı 2019'da yüzde 28.5, 2020'de ise yüzde 46.5 olarak kaydedilmişti. Bu yıl hafif bir yükselişle bu oran yüzde 50.6'ya çıkmış. Dış politikada yapılan yanlışlardan dönülmeye başlanılmış olması halkımızın dikkatinden kaçmamış.

Öte yandan hükümetin Suriye politikalarındaki memnuniyetsizlik giderek artıyor. Suriye konusunda izlenen politikaları başarılı bulanların oranı yüzde 27.4'e düşerken, başarısız bulanların oranı bu yıl yüzde 23.6'dan yüzde 38.1'e fırlıyor.Bu kadar hızlı b,r artış kamuoyunda Suriyeli sığınmacılar sorununun daha fazla tartışılmaya başlanmış olmasına bağlanabilir.

En çarpıcı sonuç ise,Türkiye'nin dış politikada hangi ülkelerle işbirliği yapması gerektiğine ilişkin soruya verilen cevaplarda ortaya çıkıyor. Bu yıl ilk sırayı yüzde 17.5 ile Müslüman ülkeler almış. Rusya önemli bir yükseliş kaydederek yüzde 16.4 ile ikinci sıraya yükselmiş. ABD ve AB ülkeleri ise Türk cumhuriyetlerinin de gerisinde, son sıralarda kalmış.

Kadir Has Üniversitesinin "Türkiye Eğilimleri Araştırması"nın sonuçlarının açıklanmasından, iki hafta sonra daMetropol araştırma şirketinin "Türkiye'nin Nabzı" anketi yayımlandı. Bu ankette katılımcılara yöneltilen, " Türkiye dış ilişkilerinde ABD ve AB'ye mi, yoksa Rusya ve Çin'e mi öncelik vermelidir?" sorusuna verilen cevaplar, Kadir Has Üniversitesi'nin araştırmasının bulgularıyla büyük ölçüde örtüşüyor. Metropolün düzenli olarak yaptığı ankette ilk kez Rusya ve Çin ile işbirliği yapılmasını tercih edenlerin oranı, ABD ve AB diyenlerin önüne geçmiş durumda.

Bir süre öncesine kadar itfaiye meydanındaki bit pazarından ikinci el Levis kot pantolonlarını, yakaları alttan düğmeli gömleklerini, "converse" marka spor ayakkabılarını kapış kapış alacak kadar Amerikan hayranlığı duyan Türk insanı, ne oldu da, bugün ABD'yi bir numaralı tehdit olarak görür hale geldi? Şüphesiz bu tablonun ortaya çıkmasında 40 yıldır savaştığı bir terör örgütüne açık destek veren, ulusal güvenliği için ihtiyaç duyduğu silah ve gereçleri parasıyla bile satmayan, bugüne kadar Türkiye'ye verdiği sözlerin çoğunu tutmayan Batı'nın payı büyük. Ama her başarısızlıktan sonra dış güçleri suçlayıp, iktidarı ile muhalefetiyle sabahtan akşama Batı'ya çatarsanız, bu sonuçlara hiç de şaşırmamak gerek. Kamuoyunda öyle bir batı karşıtı hava estiriliyor ki, S-400 alımına karşı çıkacak olsanız Batı ağzıyla konuşmakla, mavi vatan ile ilgili eleştirel bir laf ettiğinizde vatan hainliği ile suçlanabiliyorsunuz. Korkarım bu gidişle insan hakları, hukukun üstünlüğü, çoğulcu demokrasi gibi kavramları dillendirmek de yakında Batı ağzıyla konuşmak haline gelecek. Türkiye zaten Batının bir parçası değil midir? Eğer batıdan bu kadar nefret ediyorsak, yarım asırdır Avrupa Birliği'ne girmek için neden çırpınıyoruz? Her fırsatta Batıyı çifte standartla suçluyoruz. Peki, kısa bir süre önce soydaşlarımızın yaşadığı Kırımı işgal eden, sınırları içerisindeki Özerk Türk Cumhuriyetlerinin haklarını kısıtlayan Rusya'yı, Uygur Türklerine her türlü mezalimi reva gören Çin'i, işbirliği yapmak için ABD'nin ve AB'nin önüne koymak çifte standart olmuyor mu?

Eğri oturup doğru konuşalım. Eğer doğruları seslendiriyorsanız, Batı ağzıyla da olsa konuşmaktan korkmayalım.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Farklı bir Atina ziyareti

İlki 2010 yılında düzenlenmeye başlayan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyinin müteakip toplantısının ocak ayının ikinci yarısı içerisinde Türkiye’de yapılması öngörülüyor. Amaç bu tarihe kadar adına ister “istikşafi” deyin, ister “istişari” deyin görüşmelerin başlatılıp başlatılamayacağını ortaya çıkarmak

5 Kasım’da kim kazandı, kim kaybetti?

Amerikalılar suç dosyası kabarık bir hükümlüyü cumhurbaşkanı yapmakta sakınca görmedi. Savcı Harris’in şahsında adalet de büyük bir yara aldı

Kıbrıs’ta erken doğum sancıları mı?

Birileri bir sabah kalktığımızda, “Christodoulides gelsin TBMM’de Kıbrıs Türklerinin egemen eşitliğini kabul ettiğini söylesin, biz de GKRY’ni tanıyalım, Kıbrıs sorununu çözelim” derse şaşırır mıyız?

"
"