07 Temmuz 2024

Yazık oldu, iyiydik ama tarih yazamadık

Yarı final elimizden kaçtı, ancak altın bir jenerasyon yakaladığımızın sinyalini tüm Avrupa'ya verdik

Türk futbol çılgınları... Milli Takım neredeyse onlar da oradaydı. Tüm Avrupa onları konuştu.

Berlin’in kalbi Alexanderplatz’da çarpar.
Şehrin gri, çirkin, güneşli havada bile
yağmur yağacakmış hissi veren merkezi,
yakından baktığınızda karakterli,
karizmatik ve bir o kadar da yorgundur.
S5 tren hattı şehrin kalbini delerek
Olimpiyat Stadyumu’na gider.
Taraftarların oluşturduğu renk cümbüşü,
maç günü geldiğini iliklerinde hissettirir
en futbola uzak Berliner’e bile.
Bugün o gri meydan,
ağzına kadar kırmızıyla dolu.
Akın akın akıyor Türk futbol çılgınları.
O gri meydanın kaldırımları sanki bir nehrin kıyısı,
aralarından kırmızı-beyaz bir nehir akıyor.
Olimpiyat Stadyumu’na kadar
Haydi Türkiye diye gürleyen,
şarıl şarıl zafere akan bir nehir.
Berlin buram buram tarih kokar.
En büyük felaketleri yaşamış şehirlerden biridir.
Doğu ve Batıyı bir bıçak gibi kesen
duvarın yerle bir olmasıyla küllerinden doğmuştur.
Bizim yıllardır turnuvalarda başarı göremeyen
Milli Takımı’mızın da makus kaderi
belki burada yıkılacaktır.Tarih yazacağız.

Mehmet Demirkol’a soruyorum,
Akşam maç ne olur?

Bence kilit nokta,
Merih Demiral olayını pozitif
bir motivasyon aracına çevirmek.
Bu işi şu ana kadar Montella çok çok iyi yaptı.
Hem mağduriyeti kullanabiliyor,
hem de bundan pozitif bir şey çıkarabiliyor.
Suyunu çıkartmıyor.
Dolayısıyla bunu başarabilirse,
o Avusturya maçı sonrası rahatlığı,
gevşekliği doğru bir platforma oturtabilir.
Maçın en önemli oyuncuları da
sol kanadımızda oynayacak oyuncular.
Ferdi ve Kenan, rakibin hücumcu
ama savunmada açık veren iki oyuncusu
Malen ve Dumpfries’i sürklase edebilirler.
Tabii tam tersi de mümkün.
Bence denge orada bozulacak.

Sahada bugün Avusturya maçının
kahramanı Merih Demiral olmayacak.
Bozkurt selamı nedeniyle iki maç ceza aldı.
Hem Türkiye’de,
hem de Avrupa’da çokça tartışıldı.
Bir yorum daha almak için Melih Şabanoğlu’nu yokluyorum:

Hollanda'nın bazı zayıf noktaları var,
özellikle savunmada.
Avusturya'ya 3-2 yenildikleri maçta hep birlikte gördük
bu zayıflıklarını.
O maç bana 1982 Dünya Kupası'ndaki
meşhur İtalya-Brezilya maçını anımsattı.
İtalya hep öne geçmiş,
herkesin favorisi Brezilya ise hep İtalya'ya yetişmeye çalışmıştı.
Brezilya savunma zayıflıkları nedeniyle hep gol yemiş,
hücum silahları ise İtalya'nın katı savunmasını aşamamıştı.
Hollanda da benzer durumda.
Eğer Hollanda'nın hücum silahlarını durdurursak
ve savunma zayıflıklarından
yararlanabilirsek niçin yarı final olmasın?

O kırmızı nehir Olimpiyat Stadı’na girdi.
Kalbim yerinde durmuyor.
Böyle durumlarda zamanın akışının
değiştiğine inanıyorum hep.
Dakikaları sayıyorum…
Aslanlar sahaya çıkıyor.
Gözler hedefe kilitli.
Yarı Finale inanç gözlerinden okunuyor.
Stat titriyor. 

KIRMIZI!
BEYAZ!

Bir sonsuzluk gibi gelen günün sonunda gelen ilk düdük.

Tutuk başlıyoruz.
Hollanda baskın.
Depay ceza sahası içinde çok iyi bir açı bulsa da bulamadı.
Savunmada topu uzaklaştırmakta biraz zorlandık.
Sorun yok.
Avusturya’yı elediğimiz 3’lü sistemle sahadayız.
Oyuncular yerini bulmaya çalışıyor.
Dakika 10’dan itibaren hareketleniyoruz.
Hakan şiir gibi paslarına başladı.
Ayağıyla değil de eliyle atıyor sanki topları.
Oyunu 25’ten itibaren iyice aldık.
Van Dijk ve Barış Alper,
iki insanın olamayacağı bir güçte.
80’lerin İtalyan futbolundaki gibi boğuşuyorlar.
Orta sahamız da oturdu.
Biz bunları yeneriz duygusu güçleniyor gitgide.
2008’e, Hırvatistan maçına dönüyorum.
Dakika 35.Dönen topta Arda soluna alacak vakit bulamadı.
Sağıyla çapraza açtı,
karambolde Samet havalandı.
GOOOOOLLLLLLGOLLL GOLLL GOLLLLL
1-0.
Öndeyiz.
Merih yoksa Samet var.

Samet böyle havalandı herkesten yükseğe ve bizi 1-0 öne geçirdi.

Berlin Olimpiyat Stadı inliyor:

Burası Türkiye, buradan çıkış yok!

Almanya cuma günü elendi.
Gerçekten ev sahibi artık biziz.
İlk yarının son kısmında Hollanda
biraz bastırmaya çalışıyor
ama rahat savuşturuyoruz.
İlk yarı biterken içimdeki o his güçleniyor.
Maç öncesi attığım tweet’in yanındayım:

Hadi maça maça!
Berlin’e Berlin’e!
Çılgın Türkler tarih yazacak,
Hollanda’yı da devirip
yarı finale, ilk 4’e kalacak.
Hadi maça maça,
tarih yazmaya!
Yarı final için
tarih yazmak için
son 45 dakika

İkinci yarıya yine biraz mahkum başladık.
Geçiş arıyoruz,
boşluk vermemek lazım.
Arada tehlikeli geliyorlar.
Yetenekli ayakları var.
Weghorst da ileride onlara uzunluk kattı.
Dakika 55, Barış Alper müthiş indirdi
ama Arda’yı faulle durdurdular.
Frikikte 26 metreden müthişvuruyor Arda.
O nasıl kavis!
Direğe çarpıp çıkıyor.
Öyle bir hırsla oynuyor ki bizimkiler,
Salih resmen tekmeye kafa attı!
Berlin’deki Türk futbol çılgınları kükrüyor
‘Ooo Türkiye’ diye.
Neredeyse İstanbul’dan duyulacak.Dakika 60…
Pas hatalarımız çoğaldı.
Sakin kalmak çok önemli.
Dakika 64’te Kenan müthiş bir şut çıkardı.
Kaleciden dönen topa dokunamadık.
Kendilerini hayatta tutan inanılmaz bir müdahale yaptı
Hollandalı savunmacı.
Dakika 70.Baskıları sonuç verdi.
De Vrij kafayı güzel vurdu.
Demarke kalınca maalesef attı.
1-1.
Moralleri bozmayalım.
Turu hayal edelim.
Oyunu bir türlü alamadık.
Değişikliklerde geç kaldık
ve 75’te ikiyi de yedik.
Gakpo çaprazdan giriyor.
Mert’in müdahalesi yetmedi.
2-1.

Dakikalar içinde gelen iki gol. Büyük maç konusundaki tecrübe eksiğimizden faydalandılar...

Geriden oynamak zor.
Fakat yapmadığımız şey değil.
Uzatmalara taşıyalım yeter.
Montella risk alıyor.
Cenk girdi sakatlanan Samet yerine.
84, inanılmaz şeyler oluyor.
Bomboş iki pozisyon.
Kaçırıyoruz.
Önce Zeki
sonra Kerem.
Olacak şey değil.
Kaçırmaya da devam ediyoruz.
Demarke adamları buluyoruz ama sokamıyoruz filelere.
Yavaş yavaş kayıyor elimizden tur.
91'de İnanılmaz bir kurtarış.
İnanamıyorum.
92
Şans da yanımızda değil.
Girmiyor.

Semih dizleriyle dokundu, bu sefer mucize kurtarıl Hollanda'nın kalecisinden geldi.

Yazık oldu.
Yarı finale kalabilirdik.
Ama olsun.
Yeni bir jenerasyon,
ilk defa beraber oynadılar.
Kıl payı yarı finalin kapısından döndüler.
Önleri açık.
2026 Dünya Kupası.
2028 Avrupa Şampiyonası.
Hepsine talip olduğumuzu gösterdik.
Birbirlerine daha da alışacaklar.
Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş
ve diğer Türk takımlarını da ileriye taşıyacaklar.
Türk futbolunun altın çağını getirecekler.
Futbol kaçığının hüsranıyla noktalandı Euro 2024, n’apalım?..


Dipnot: Bu yazıyı meslektaşım Metin Kaan Kurtuluş'un katkılarıyla hazırladım.

Hasan Cemal kimdir?

Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara'da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986'da Sedat Simavi Ödülü'nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 

1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 

28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. 

Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013'ten beri T24'te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. 

Bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal'in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: 

Tank Sesiyle Uyanmak (1986)

Demokrasi Korkusu (1986)

Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) 

Özal Hikâyesi (1989)

Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999)

Kürtler (2003)

Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005)

Türkiye'nin Asker Sorunu (2010)

Barışa Emanet Olun (2011)

1915: Ermeni Soykırımı (2012)

Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014)

Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014)

- Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018)

- Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Terör ve şiddete lanet olsun!

TUSAŞ'a dönük terör eylemini lanetliyorum, silah ve şiddet çıkmaz yoldur!

Açık mektup!

Özgür Özel'e, Ekrem İmamoğlu'na, Kemal Kılıçdaroğlu'na, Mansur Yavaş'a, bütün CHP'ye açık mektup ya da bir çağrı yazısı...

"
"