03 Mayıs 2024

Sevgili Celal Başlangıç gurbette, memleket hasretiyle gitti

Adam gibi adamdın, iyi gazeteciydin, seni "Yeşilyurt dışkı yedirme" haberiyle hatırlayacağım hep...

Celal Başlangıç, Cizre'nin Yeşilyurt köyünde, 1989 yılı Ocak ayında, Cumhuriyet gazetesi için "dışkı yedirme olayı"nı kovalarken...

Sabahın köründe Ayşem uyandırdı. 

Kalk kalk,
Celal Başlangıç ölmüş...
Yazı yazman lazım.

İçim acıyor.
Çok severdim Celal'i...
Adam gibi adamdı.
İyi gazeteciydi.
Mesleğini severek yapardı.
Sürgünde, gurbette,
memleket hasretiyle
öldü gitti Köln'de...
Bir süredir hastaydı,
dün gece yarısı fenalaşmış...
67 yaşındaydı.
Kahvemle birlikte
bilgisayarımı açıyorum.
Hatıralar dipsiz bir kuyu gibi...
Almanya'nın "Kölün" memleketinde
kurduğumuz rakı sofraları,
korn schnaps akşamları
gözümün önüne geliyor.
Ayşe Yıldırım'la,
Osman Okkan'la
sıcak sohbetlerimizi anımsıyorum.
Yaş ilerledikçe, etraf tenhalaştıkça,
gidenlerin arkasından
birkaç satır yazmak
galiba artık bana düşüyor.

Celal Başlangıç... 

1989 yılı ocak ayında bir gün.
Evdeyim, telefon:
"Ne, bok mu yedirmişler ?"
Celal Başlangıç Cizre'den gece vakti arıyor.
SHP Genel Başkanı Erdal İnönü'nün
Güneydoğu gezisini izlemekte olan Celal.
İdil'in girişinde köylüler konvoyun yolunu kesmiş.
O sırada İdilli bir avukat,
Hasip Kaplan, Celal'in eline
bir mahkeme dilekçesi sıkıştırmış.
Celal de Cizre'ye gelince, gece vakti,
İpek Yolu üstündeki bir kahvede
dilekçenin altında imzası olan
dört köylüyle buluşmuş.
Sonra da hemen beni aramıştı: 

"Hasan Abi galiba olay doğru.
Jandarma hem dövmüş adamları,
hem bok yedirmişler." 

"Celal emin misiniz ? PKK'nın
dezenformasyonuna gelmeyelim?
Sen istersen, yarın köye kendin git.
İnsanlarla konuş. Sonra beni ara."
 

Celal Başlangıç ertesi gün akşama doğru yeniden aradı.
Cizre'nin Yeşilyurt köyüne gitmiş, köylülerle konuşmuştu.
İlginç bir tanık vardı. Diyanet'in köye atamış olduğu
Konyalı imam. Köyün kendi beslediği imam gibi
o da dışkı yedirme olayına tanık olmuştu.
Jandarma ona arkasını döndürmüştü,
olayı görmemesi için.
Ama neyin olup bittiğini görmüş,
Celal'e de anlatmıştı.

"Celal, PKK'lı mı bu köy ?"

"Benim istihbaratıma göre değil.
Ancak sempatizanlar vardır.
Korkudan, şundan bundan yardımcı
olmuş olabilirler. Kapalı olan köy okulunun
camları köy çocukları tarafından kırılmış, içeri girilmiş.
Buraya büyüklerini yapmış
çocuklar. Yedirilen dışkılar da
buradan alınmış."

23 Ocak 1989 tarihli Cumhuriyet'in birinci sayfasından Celal Başlangıç'ın haberi üzerine yazmıştım. 

Ertesi gün yazı işlerinde tartıştık konuyu.
Ve gazetede yayımlamaya karar verdik.
Konu her şeyden önce
insan haklarıyla ilgiliydi.
Biliyordum, Güneydoğu'da
kelle koltukta görev yapan askerlerin,
güvenlik görevlilerinin
"insan hakları" deyince
tüylerinin nasıl diken diken olduğunu.
O yüzden adım adım gidecektik.
Önce Cumhuriyet'in birinci sayfasındaki
köşeme köylülerin savcılığa verdikleri
dilekçelerini yorumsuz yayımlayacaktım.
Olaya burasından girecek,
sonra aşama aşama tarafların görüşlerini
alarak büyütecektik haberi... 

Tarih, 23 ocak 1989.
Cumhuriyet'in birinci sayfasındaki köşemde,
"Gerçek neyse ortaya çıksın!"
başlığını taşıyan şu yazım yayımlandı:

"Mardin'in Cizre ilçesinin Yeşilyurt köyünde
14 Ocak'ı 15 Ocak'a bağlayan geceyarısı neler yaşandı?
Bu sorunun karşılığı tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarılmalıdır.
Aşağıda, Cizre Cumhuriyet Savcılığı'na verilmiş bir dilekçe var.
Virgülüne bile dokunmadan
aynen köşeme alıyorum: 

Müşteki: Abdurrahman Müştak, Kâmil Müştak,
Abdullah Gündoğan, Bahattin Müştak.
Sanıklar: 14-15 ocak 1989 günü Yeşilyurt
köyüne gelen güvenlik kuvvetleri.
Suç: Efrada suimuamele, işkence.
Olay:
(1) 14-15 ocak 1989 gecesi saat 02.00'de
Cizre'ye bağlı Yeşilyurt köyümüz, jandarma, komando,
özel tim ve diğer güvenlik güçlerince sarılmıştır.
Sabaha doğru köy yakınında bir eşek ve iki sıpa
karaltı olarak görülmüştür. Açılan ateş üzerine eşek yaralanmıştır.
(2) Köye giren güvenlik görevlileri ise
köyden üç kişinin kaçtığını söyleyerek,
tüm köylüleri kadın erkek bir araya toplamışlardır.
Evler aranmış, hiçbir suç unsuru bulunmamıştır.
Kadınların tek tek ağızları açılarak bakılmış,
üstleri aranmış, tüm erkekler yüzükoyun yere yatırılmıştır.
Burada sürekli olarak siz PKK'yı besliyorsunuz,
düşmansınız, bu köyü yıkacağız diyerek her türlü küfür edilmiştir.
Yeşilyurt köyü merkez olup, Kömürlü, üç tane Üzümlü,
Fıstıklı, Yukarıçeşme ve Aşağıçeşme mezraları vardır.
Bu mezralardaki göçebelerin iki gün içinde terk edilmesini
muhtara emir vermiştir. Köy muhtarına sen devletin değil,
PKK'nın muhtarısın denilmiş, yere yatırılan köylünün sırtında,
karda kışta saatlerce güvenlik güçleri gezmiş, kabadayak atılmıştır.
(3) Muhtar Abdurrahman Müştak, amcası Kâmil Müştak,
Abdullah Gündoğan ve Bahattin Müştak soruşturmaya
alınmış, saatlerce dayak atılarak yaralanmışlardır.
(4) Çevreden insan pisliği toplatılarak muhtarın amcası
Kâmil Müştak'a zorla, tek tek yaşlı genç demeden pislik
ağızlarına verilmiştir. Daha sonra bu insan pisliğini
Kâmil Müştak'ın oğlu Bahattin Müştak'a zorlan
babasının ağzına verilmiştir. Yaşlı olan Kâmil Müştak,
Abdurrahman Müştak, Abdullah Gündoğan yaralanmış.
(5) 15 ocak günü köylü bırakılmamış, şikâyet etmeleri önlenmiş,
Kâmil Müştak ve Ahmet Kaya yalınayak karda
yedi kilometre ötedeki Cizre ilçesine götürülmüştür.
(6) Köyde hiçbir suç unsuru bulunmadığı halde,
her türlü aşağılık, yakışıksız ve yasalara aykırı olarak
bize suimuamelede bulunulmuş, işkence yapılmıştır.
Deliller ve şahitler:
Salih Kayar, Abdullah Madak, Ahmet Bağlan,
Mehmet Sait Bozkurt, Mehmet Mübariz, Mahmut Diri ve
köy imamı Mevlüt Altunbay.
Sonuç ve istek: Yukarıda açıkladığımız şekilde bana
yasaya aykırı olarak suimuamelede bulunanlar,
işkence edenler haklarında müştekiyim. Devlet Hastenesi'ne
sevkimin yapılarak sanıkların tecziyesini saygılarımla arz ederim.
16 ocak 1989.
Müşteki: Yeşilyurt Muhtarı Abdurrahman Müştak,
Kâmil Müştak, Bahattin Müştak, Abdullah Gündoğan.

Gerçek neyse derhal
ve tüm çıplaklığıyla
ortaya çıkarılmalıdır.
Canım şimdilik
başka bir şey yazmak istemiyor." 

Cumhuriyet'te çıkan bu yazımla birlikte
kıyamet koptu. Kopacağını zaten bekliyorduk.
Devlet ve hükûmet kaynakları tarafından "PKK'ya alet olmak"la,
"maksatlı yayın yapmak"la,
"asılsız iddialar yaymak"la suçlandık.
Olay büyümeye, haberleşmeye başladı.
Yalnız Cumhuriyet'in değil
öteki gazetelerin de manşetlerine tırmandı.
Dış basın devreye girdi.
Bu tarihte Kenan Evren cumhurbaşkanı,
Turgut Özal başbakan,
Mesut Yılmaz Dışişleri bakanıydı.
Evren'in 1989 yılı şubat ayı sonundaki
bir dış gezisini izliyordum.
Heyette Mesut Yılmaz da vardı.
Bir akşam vakti, Hindistan'ın
Bombay kentindeki Oberoi Otel'de
kendisiyle sohbet etmiştik.
Yeşilyurt olayına, dışkı yedirmeye inanamadığını
söylemişti Mesut Yılmaz. Diyarbakır'daki
Olağanüstü Hal Bölge Valisi Hayri Kozakçıoğlu
Millî Güvenlik Kurulu toplantısında
bilgi verirken, "Yok böyle bir şey,
'Size bok yediririm!' demiş, hepsi o kadar..."
Yılmaz buna inanıyordu.
Ayrıca, askerlerin "Bir şey yapanı biz kendimiz
cezalandırıyoruz; ama kamuoyuna yayılırsa,
görev yaptıramayız" dediklerini nakletmişti.
Başbakan Özal ise dışkı yedirme olayının gerçek
olduğunu biliyordu. ANAP Diyarbakır milletvekili olan,
eski Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Nurettin Dilek'e
bir sohbet sırasında olayın doğruluğunu söylemişti.
Birkaç gün sonra da Özal'ın ağzından
"Evet doğru, dışkı yedirdiler!"
manşeti Güneş gazetesinde patlamıştı.
Aradan beş yıl geçti.
17 eylül 1993'te Sabah gazetesinde
bir haber çıktı:

 "Türk hükûmeti, Cizre'nin Yeşilyurt köyüne
1989 yılında düzenlenen operasyonda,
Binbaşı Cafer Tayyar Çağlayan'ın zorla 'dışkı yedirdiği'
dört köylüye tazminat ödenmesini kabul etti.
1989 yılında ortaya çıkan işkence olayının
ardından yargılanan Binbaşı Çağlayan suçlu bulunarak
(ama dışkı yedirmeden dolayı değil,
dayak ve kötü muameleden dolayı, HC)
12 ay hapse mahkûm olmuştu. Cezası paraya
çevrilip tecil edilince dört köylü,
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na gittiler.
Komisyon, Yeşilyurtlu köylülerin başvurusunu
kabul edip Türk hükûmetiyle dostane çözüm
bulunmasını istedi. Türkiye, dışkı yedirilen
köylülere 200'er milyon lira tazminat ödemeyi önerdi.
Köylülerin avukatı Hasip Kaplan ise tazminatın
kişi başına birer milyar lira olmasını istedi. K
aplan tekrar komisyona başvurdu.
Komisyon şimdi dosyayı bir raporla
İnsan Hakları Avrupa Divanı'na sevk edecek.
Buradan çıkacak karara Türkiye uymak zorunda..."
(Hasan Cemal, Kürtler,
Everest Yayınları, s. 102-106,
Birinci Baskı Doğan Kitap 2003)

Sevgili Celal,
huzur içinde uyu kardeşim.
Sabah sabah bu yaşta ağlattın beni...

Hasan Cemal kimdir?

Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara'da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986'da Sedat Simavi Ödülü'nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 

1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 

28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. 

Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013'ten beri T24'te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. 

Bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal'in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: 

Tank Sesiyle Uyanmak (1986)

Demokrasi Korkusu (1986)

Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) 

Özal Hikâyesi (1989)

Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999)

Kürtler (2003)

Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005)

Türkiye'nin Asker Sorunu (2010)

Barışa Emanet Olun (2011)

1915: Ermeni Soykırımı (2012)

Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014)

Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014)

- Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018)

- Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var

Yazarın Diğer Yazıları

Anla artık Tayyip Efendi anla!

Yirmi küsur yıl geçti, bak, seçim sandığı da elinden gidiyor, anla artık anla, "tek adamlık"la bu memlekette ne normalleşme olur, ne de yumuşama...

CUMHURİYET’in 100. kuruluş yıldönümünü kutluyorum

Cumhuriyet’te geçen 18 yılımı “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” isimli kitabımda yazdım