12 Mart askeri darbe dönemiydi.
1972 yılı olmalı.
Yirmili yaşlarda bir gençtim.
Benim için darbecilik, cuntacılık acı biçimde noktalanmış, muhabir olarak "Ankara gazeteciliği"ne yeni adım atmıştım.
Başkentte bir gün Meclis'in denizaltıya benzeyen loş koridorlarında yalnız başıma, ellerim cebimde dalgın dalgın yürüyordum.
Bir köşeyi döndüm ki...
Karşımda İsmet İnönü...
İlk defa bu kadar yakından görüyordum.
Ellerim sanki kendiliğinden ceplerimden çıkmış ve İsmet Paşa'nın karşısında hazırola geçmiştim.
Beni kendiliğimden bir anda hazırola geçiren hiç kuşkusuz İnönü'nün büyük tarihi şahsiyetiydi.
İnönü, o halime sempatiyle bakmış, benden bir de yanak alıp yürüyüp gitmişti CHP kulisine doğru...
Sonradan çok kızmıştım kendime.
Nasıl olur da, bizim darbeciliğe taş koymuş, cuntacılık oyunlarımızı bozmuş bir İsmet Paşa karşısında hazırola geçerim diye...
Yıllar içinde İsmet İnönü hakkında çok yazdım. Sevaplarını da günahlarını da yerli yerine oturtmaya çalıştım.
Rahmetli İnönü'nün özellikle çok partili demokrasinin İkinci Dünya Savaşı sonrasında ve darbeler devrinde korunabilmesi için benimsediği çizgiyi, hiç vazgeçmediği Batı'ya ve Avrupa'ya dönük yüzünü her zaman önemsedim.
Kitaplarımda, yazılarımda kendisini epeyce eleştirdim ama tarihimizdeki büyük artılarını da görmezlikten gelmedim.
Sözü uzatmak istemiyorum.
Çünkü sözü, İsmet İnönü'yü Amerikancı ilan eden Erdoğan'a getirmek istiyorum.
Kısaca:
Erdoğan'ın yaptığı utanç vericidir.
Her açıdan öyledir.
Bu tutumu, kendi siyasal tarihine kara bir leke olarak geçecektir.
Siyasal tarihimizde yalanı dolanı politika malzemesi olarak bu kadar fütursuzca kullanan ikinci bir siyasetçi herhalde yoktur.
İktidar iplerini tam olarak eline geçirmek için siyasal kutuplaşmayı, cepheleşmeyi bu kadar acımasızca keskinleştiren ikinci bir siyasetçi herhalde yoktur bu memleketin siyasal tarihinde.
İstediğine istediği gibi kara çalıyor.
Çamur atıyor.
Hain de ilan edebiliyor.
Ajan da ilan edebiliyor.
Casus da ilan edebiliyor.
Terör yardakçısı da ilan edebiliyor.
İlan etmekle kalmıyor, masum insanları mahkeme kapılarında da süründürüyor, hapse de attırıyor.
O kadar çok örneği var ki.
Ne yapmalı?
Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, güçler ayrımını, özgürlük ve insan hakları düzenini yerle bir etmiş olan bir tek adam karşısında demokrasi bayrağı altında toplanıp demokrasi mücadelesi vermekten başka çaremiz var mı?
İsmet İnönü'nün torunu Gülsün Bilgehan'ın şu sözlerinin altını çiziyorum:
Dedemin bir sözünü hatırlatayım. Daha iyi bir Türkiye için "Namusluların da en az namussuzlar kadar cesur olması lazım." Türkiye'nin iyi aydınlara ve iyi gazetecilere ihtiyacı var.