Hüsnü Mübarek'i indiren devrimden sonra Müslüman Kardeşler Yürütme Kurulu üyesi Saad el Hüseyni ile Nil Nehri'ndeki bir adacıkta sohbet ediyoruz. İlk sözü, “Hanımım Türk asıllı” oluyor. Sohbet boyunca yinelediğim konu aynı: “Mübarek’siz Mübarek rejimi ihtimali var mı? Asker yolundan saptırabilir mi devrimi?”
Saad el Hüseyni “Asker acaba devrimi çalabilir mi endişesi yok değil” diyor, fakat “ama” deyip ekliyor: “Bence zor. Güveniyoruz orduya… Devrimin meşru isteklerini kabul ettiler, gönüllerimize su serptiler. Dürüst davrandılar. Ama endişe ve korkular yok mu, var tabii...”
“Mısır ordusu olmasa, bu Firavun düzeni altmış yıldır devam edebilir miydi” diye üsteliyorum. Cevap veriyor: “Mübarek, iktidarını ordu değil polis üstünden yürüttü. Son dönemde iyi sınav verdi ordu. Halktan yana kullandı gücünü. En kısa zamanda seçilmiş hükümete bırakacağız iktidarı, diyor ordu, ona inanıyoruz.”
Darbeler konusunda Mısır ordusunu Türk ordusundan ayrı bir yere koyuyor Hüseyni. “Mısır ordusunun gücü olsa bile demokrasi için güven veren adımlar attı. Ordunun yeni siyasal yapıda yer alma niyeti de, bunun için gücü de yok” diyor. Peki Sonuç? Ordu, bu sözlerden 2,5 yıl sonra Müslüman Kardeşler'i devirdi!
Kahire’de kumlu rüzgârların estiği bulanık sisli bir havaydı.
Tarih, 19 Şubat 2011.
Nil Nehri kıyısındaki Müslüman Kardeşler’in genel merkezine gidiyorum. Arapça deyişiyle
İhvan-ı Müslümin ne ola ki?
Herkesin kendince bir İhvan tarifi var.
Kimi diyor ki:
“Kuruluşları 1928. Hasan el Benna, bir öğretmen ve çok iyi bir hatip, İngilizlere karşı mücadele ederken İhvan’ı kuruyor. 1948’de şehit ediliyor. Yerini, manevi lider olarak alan Seyyid Kutup da yıllar sonra hapse atılıyor, idam ediliyor. Müslüman Kardeşler, Cemal Abdül Nasır ve Enver Sedat dönemlerinde şiddet eylemleri yapıyorlar.”
Mısır’dan ikinci bir İran mı?
Kimi diyor ki:
“Mübarek döneminde şiddetten vazgeçmelerine rağmen imajları değişmiyor. Ilımlı bir çizgiye kaymış olsalar da, içeride Mübarek rejimi, dışarıda İsrail onları şiddetle özdeş göstermeyi başarabiliyor. Müslüman Kardeşler Mısır'ı Ortadoğu'da ikinci bir İran yapar propagandası etkili oluyor.”
Kimi diyor ki:
“Mısır genelinde okulları var, hastaneleri var, vakıfları var. İllegal oldukları için bütün bunları şahıslar ve özel şirketler üzerinden yapıyorlar. Yoksullara, yetimlere, öğrencilere yardım ediyorlar. Sendikalarda, doktorlar ve mühendisler arasında, üniversitelerde güçlüler. Devrim şehitlerinin ailelerine 700-800 dolar yardım yapmışlar.”
Erdoğan kafası, Erbakan kafası…
Kimi diyor ki:
“Müslüman Kardeşler’in kendi içinde farklı kanatlar oluşmuş durumda. Hepsini toparlayan bir liderleri yok. Kabaca şu söylenebilir: İki temel kanat var içlerinde. Biri Erbakan kafası, diğeri Erdoğan kafası...”
Askerin kapısına kilit vurduğu parlamentonun önünden geçiyoruz. Gençlerin devrim günlerinde astığı o pankart hâlâ gülümsetiyor:
“Mübarek gidene kadar kapalıyız!”
'Hanımım Türk asıllı…'
Nil’de bir adacık olan Rota’da, tozlu bir sokakta alelade bir apartmanın önündeyiz.
Müslüman Kardeşler falan diye bir tabela yok kapıda. Daracık merdivenlerden birinci kata çıkıyor, kapıyı çalıyoruz.
Eski püskü koltuk kanapeyle, içi battaniyeyle dolu camı kırık birkaç dolapla çevrelenmiş bir salonda terlikle dolaşan, çay ikram eden sakallı bazı adamlar...
Pek kimsecikler yok etrafta.
Biri, kartvizitimi alıp gidiyor.
Bir süre sonra kabul ediliyoruz.
Güleryüzlü, uzun boylu bir adam:
Saad el Hüseyni.
Bir tarafı Arapça, bir tarafı İngilizce olan kartvizitinde, Müslüman Kardeşler Yürütme Kurulu üyesi ve milletvekili yazıyor. 52 yaşında bir mühendis.
Beş çocuk babası.
Saad el Hüseyni’nin ilk sözüne gelince:
“Hanımım Türk asıllı...”
Orduyla birlikte demokrasiye…
Sohbet, klasik sorumla başlıyor:
“Mübarek’siz Mübarek rejimi ihtimali var mı? Örneğin asker yolundan saptırabilir mi devrimi?”
Yanıt:
“İhtimallerden biri de bu. Çok zor bir dönemden geçiyoruz. Eski rejim gücünü elinde tutmak isteyebilir. Ordunun tarafsız kalmasıdır beklenen, ağır basan... Ama yine de ince bir siyaset oynanabilir. İki yol var önümüzde orduyla, biri orduyla birlikte demokrasiye açılıyor.”
Müslüman Kardeşler’in Yürütme Kurulu üyesi Saad el Hüseyni, asker konusuna devam ediyor. Askerden söz açılınca, sözcükleri özenle seçiyor:
“Asker acaba devrimi çalabilir mi endişesi yok değil. Ama bence zor. Eski Mübarek rejiminin kurumları hâlâ ayakta. Ordu bugün en güçlü müessese. Bugüne kadarki tavrının tarihi bir değeri var.”
'Güveniyoruz orduya…'
Şöyle devam ediyor:
“Güveniyoruz orduya… Devrimin meşru isteklerini kabul ettiler, gönüllerimize su serptiler. Dürüst davrandılar. Ama endişe ve korkular yok mu, var tabii...”
Müslüman Kardeşler’in Yürütme Kurulu üyesi Saad el Hüseyni, orduyu özenle ayrı bir yere koyarken, hedefe Mübarek rejiminin kalıntılarını yerleştiriyor:
“Mübarek rejimi 25 Ocak’ı çalabilir. Kitlelere sempatik gelecek bir parti kurabilirler. Hatta adını 25 Ocak Partisi koyabilirler. Bir tabela değişikliğiyle, ince bir oyunla iktidarı ellerinde tutmak isteyebilirler. Mübarek’in polisi, istihbaratı bugün bile içeri adam almaya, işkence yapmaya devam ediyor. Biz bunları orduya bildiriyoruz, insan hakları örgütlerine bildiriyoruz, açıklıyoruz.”
Ve şunun altını çiziyor:
“Şu an halk devrimin etrafında kenetlenmiş durumda. Cuma günü Tahrir Meydanı’nda iki slogan atıldı. Biri, ‘Mısır halkı ülkenin pisliklerden temizlenmesini istiyor’du. Diğeri, ‘Mübarek gitti ama rejimi hâlâ ülkeyi yönetiyor’du. Bir de sürekli olarak, ‘Bütün vatan sathı artık Tahrir Meydanı'dır’ diye bağırıldı. Mesaj çok açıktı. Pislikler temizleninceye kadar meydanlara akın akın gelmeye devam edeceğiz.”
Mısır ordusu ve Firavun düzeni…
Sorumu bir daha tekrarlıyorum.
Biraz da kışkırtıcı bir üslupla:
“Mısır ordusu olmasa, bu Firavun düzeni altmış yıldır devam edebilir miydi?”
Duruyor, düşünüyor.
Belli, bu konuya fazla girmek istemiyor. Sonra devam ediyor:
“Bakın, ordu İsrail’e karşı savaştı. Asıl görevi sınırları korumaktı. Mübarek kendi iktidarını ordu değil, polis üstünden yürüttü. Hatta polisi, istihbaratı ordudan bile güçlü hale geldi.”
Orduya toz kondurmuyor:
“Son dönemde iyi sınav verdi ordu. Halktan yana kullandı gücünü... En kısa zamanda seçilmiş hükümete bırakacağız iktidarı, diyor ordu, ona inanıyoruz.”
Türk askeri, Mısır askeri…
Ben Türkiye'ye getiriyorum sözü.
Bizim memleketteki asker-siyaset ilişkilerini, ‘vesayet sistemi’ni, askerin darbelerle çekilen ‘kırmızı çizgileri’ni özetledikten sonra, Mısır ordusu da, yılların ötesine giden kendi ayrıcalıklarını kaybetmemek için Mübarek’siz Mübarek rejimi için neden bastırmasın diye tekrar ediyorum, başlangıçtaki sorumu.
İlk tepkisi şu oluyor:
“Tarihin en uzun sorusu!”
“Anlamsız bir soru mu?”
“Kesinlikle anlamlı bir soru. Ama Mısır ordusu Türk ordusu gibi değil. Evren imajı çok yaralayıcı olmuştur Türk ordusu için... Mısır ordusunun gücü ve nüfuzu olsa bile, demokrasi bakımından güven veren adımlar attı son dönemde...”
'Asker kalıcı değil!..'
Arkasından şunu ekliyor:
“Ordunun bugün yeni siyasal yapıda yer almak gibi bir niyeti de yok, bunun için gücü de yok. Asıl amacı, iktidarı en çok altı ayda sivillere bırakıp gitmek.”
“Hiç mi kuşku yok?”
“Bazı kuşkular olabilir. Ama söylemek için erken... Ayrıca halk artık korku eşiğini aşmış durumda. Hakkını aramak için meydanlara inmeyi öğrendi çünkü... (Bilgisayar ekranını çeviriyor) Bakın gençler Facebook'ta yeni bir site kurmuşlar, iç istihbaratın pisliklerinin üzerine gitmek için…”
Seçimle gelip seçimle gitmek!
Soruyorum:
“Müslüman Kardeşler, demokrasinin en temel ilkesi olan seçimle gelip seçimle gitme ilkesine bağlı olacak mı?”
Gülüyor, kısa yanıtlıyor:
“Demokrasinin temel ilkelerine sadığız, bağlı kalacağız. Halk isterse geliriz, istemezse gideriz.”(*)
Ve ordu Müslüman Kardeşler'i deviriyor!
İki buçuk yıl önce, Mübarek’in 30 yıllık diktasının bir devrim sürecinde yıkıldığı günlerde Müslüman Kardeşler Mısır ordusuna toz kondurmayan bir noktadaydı.
Bugün aynı Mısır ordusu, bir darbeyle Müslüman Kardeşler'i devirdi, bir yıl önce seçim sandığından çıkan Cumhurbaşkanı Mursi’yi içeri attı.
Buraya nasıl geldi Mısır?..
Ve buradan nereye gidecek?..
Özellikle 51 kişinin hayatını kaybettiği, asker eliyle yapılan geçen günkü o korkunç katliam sonrası daha neler yaşanacak Mısır’da?..
Katliam sonrası darbe yönetiminin destek tabanı bir anda daralmaya başlamış durumda. Selefiler’in partisinden, El Ezher’den, Müslüman Kardeşler’den daha önce ayrılıp ‘darbe cephesi’ne katılanlardan darbeye mesafe koyan muhalif sesler çıkıyor.
Kısacası:
Karşılığı belirsiz sorular sürekli çoğalıyor.
Ülkenin şiddetin şiddeti besleyeceği kanlı bir iç çatışmaya sürüklenmesi uzak ihtimal değil.
_____________________________________________________________________________
(*) 21 Şubat 2011 tarihli Milliyet.
Twitter: @HSNCML