Gri kurşuni kasvetli bir hava.
Yağmur yağıyor.
Boğaz'ı sis kuşatmış.
Anadolu yakası zar zor seçiliyor.
Hayalet gemiler geçip gidiyor
sislerin arasından...
Ruhum ağırlaşmış durumda...
Virginia Woolf güncesinde
şöyle der:
"Hayat neden böyle trajik.
Neden böylesine bir uçurumun
üzerindeki daracık bir kaldırım gibi.
Aşağı bakıyorum, başım dönüyor.
Sonuna kadar nasıl yürüyeceğim,
bilemiyorum."
Hayatta yola herkes sonuna kadar
yürümek için çıkar.
Yarıda bırakmak istemez yolculuğunu.
Hayatta yolun sonu nedir?
Var mı böyle bir son?
"Asıl hayat, yazmaktır!" diyor
Virginia Woolf, "İnsan yazarken
derin duygulardan yola çıkmalı"
der Dostoyevski. "Peki, ben çıkıyor
muyum? Yoksa kelimelerle bir şeyler mi
uyduruyorum, o kadar çok sevdiğim
kelimelerle? Hayır, sanmıyorum.
Bu kitapta neredeyse çok fazla düşünce
var. Hayatı, ve ölümü,
aklı ve deliliği vermek istiyorum.
Toplum düzenini eleştirmek istiyorum."
(Hasan Cemal, Hayat İşte Böyle
Geçip Gidiyor, sayfa 19)
Virginia Woolf içimdeki hüzün
yumağını büyütüyor.
Ama haklı.
Dediği gibi:
Asıl hayat yazmaktır!
Yazmaktan başka ne kaldı ki
elimizde ya da elimde...
Oya Baydar'ın demokrasi ittifakı
isteyen yazısı içimi ısıtıyor.
Şu satırlarını altını çiziyorum:
Ümit Özdağ'ın İyi Parti konusundaki
iddiaları keşke doğru olsaydı!
Keşke CHP, İyi Parti, HDP,
Saadet Partisi bir araya gelip,
onlara DEVA Partisi,
diğer muhalefet güçleri de katılıp
"ortak vatanda ortak yaşam
anayasası"nı konuşmaya,
tartışmaya başlasalardı!
Keşke yeni Türkiye'nin toplum
sözleşmesini, yurttaşlık senedimizi
birlikte hazırlasalardı!
Bekir Ağırdır'ın Hikâyesini Arayan
Gelecek kitabına göndermeyle,
Türkiye'nin kitlelere umut aşılayacak
yeni hikâyesi, Özdağ'gillerin,
Bahçeli'gillerin mezarlarından
çıkardıkları hayaletlerden
korkmayanlarca yazılacak.
Muhalefet, estek köstek demeden
demokratik ittifakın
asgari müştereklerinde birleşip
Türk usulü faşizmin karşısına,
"Biz halkız, biz Türkiyeyiz" diye
dikilebilirse, seçim ve
oy pazarlıklarını aşan
gerçek demokratik ittifakta buluşabilirse
ülkemiz ağır ağır rayına girecek.
Keşke sevgili Oya, keşke böyle bir
demokrasi ittifakı gerçekleşse...
İşte o zaman Türkiye'nin
gerçek hikâyesi yazılmış olacak,
Bekir Ağırdır'ın kitabında
öngördüğü hedef vurulmuş olacak...
Ama bugünden bakınca
uzak bir hedef değil mi bu?
Sevgili Bekir'in kitabından da
şu satırların altını çiziyorum:
Bu ülkenin birinci sorunu,
demokrasi anlayışımızın
demokratikleştirilmesinden
geçiyor. Bunun birinci yolu da
önce siyaseti doğallaştırmak,
siyaset yapabilmenin önündeki
engelleri kaldırmak.
Siyaset her türlü farklılığa
ve talebe açılmadıkça, yani toplumu
kavrayacak bir çoğulculuğa
erişmedikçe, demokrasi anlayışımızı
demokratikleştirmemiz
mümkün olmayacak.
Başlangıç noktası ise
yasalardan ve uygulamalardan
fikir, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini
ihlal eden her türlü unsuru temizlemek...
Evet sevgili Bekir;
Hikâyesini Arayan Gelecek isimli
güzel kitabında belirttiğin gibi,
Türkiye hâlâ "gelecek hikâyesi"ni bekliyor.
Ne yazık ki öyle.
Filmin sonu varmış gibi,
filmin sonunu görecekmişiz gibi
yürümeye devam inatla,
havlu atmak yok.
İyi pazarlar kardeşim.