Ne okuyabiliyorum ne yazabiliyorum.
Kırığın ağrısı beynimde zonkluyor.
Ama not almadan da duramıyorum.
Birden kulağıma çalınan o ses:
Omuzlarının üstünde
o başlar da
kalmayacak!
Dehşete kapılıyorum.
Bu zamanlar ne zaman, nasıl bitecek?
Yoksa hiç bitmeyecek mi?
Yoksa zamanın ruhu mu Erdoğan'ın irkiltici sesinde yankılanan?
Bir başka uğultu yükseliyor.
Akıl alır gibi değil.
İçişleri Bakanı Soylu'nun sesi bu, Rıza Türmen'in T24'deki yazısından yükseliyor.
Not alıyorum.
Kültürel terörizm...
Sayın Soylu bu kavrama açıklık
getiriyor:
"Sözde kadın hakları...
Sözde insan hakları...
Sözde barış...
Ve sözde ekolojik çevre…
Bunların hepsi giydirilmiş, örtü
haline getirilmiş."
Kimin tarafından?
Terör örgütleri tarafından...
Başka bir deyişle:
Barıştan, insan haklarından,
kadın haklarından, ekolojik haklardan
söz ediyorsanız, teröristsiniz.
Yoksa, savunduğum ne kadar değer varsa çöküyor mu?
Ya da çoktan çöktü mü?
Yalnız Türkiye'de değil, Batı'da da büyük bir çöküşe mi tanıklık ediyoruz?
Münih'teki uluslararası bir konferansın başlığı şöyleydi:
BATISIZLIK!
İngilizcesi Westlessness...
Her taraftan yükselen milliyetçilik, popülizm, ırkçılık, demokrasi ve liberal değerler düşmanlığında Batı değerleri gün geçtikçe boğuluyor mu?
Böyle bir memlekette, böyle bir dünyada yaşamak hüsran değilse nedir?
Beynim zonkluyor.
Ama elim yine de not defterime uzanıyor.
Belki ağrının üzerine çıkıp bir kaç satır yazarım.
T24'de Gökçer Tahincioğlu'nun şu satırları ürkütücü:
Sputnik’in Ankara çalışanlarına
yapıldığı gibi, gazetecilerin kapı
numaraları bazı çetelere verilmeye
başlandı.
"Duyarlı yurttaşlar" denilen duyarlı
hale getirilmiş kalabalıklar
gazetecilerin kapılarına kadar gelmeye
başladı.
Yanlış okumuyorsunuz.
Bugünün Türkiye'sinde yaşanmakta bunlar.
Tarih, 29 Şubat 2020.
Rus haber ajansı Sputnik'in Türkiye
servisinde çalışan 3 gazetecinin
evlerine, kimliği belirlenemeyen bir
grup tarafından saldırı girişiminde
bulunuldu.
Ankara'da, saat 22.30 civarında,
Sputnik'in Türkiye servisinde çalışan üç
gazetecinin evlerine, 15-20 kişilik
gruplar tarafından saldırı girişimi oldu.
"Şehitler ölmez vatan bölünmez"
sloganları atan gruplar, Sputnik'te
çalışan gazetecilerin isim ve soy
isimlerini söyleyerek, "Şehitlere karşı
propaganda yaptın mı?" sorusunu
iletti.
Dehşet verici değil mi?
Gazetecilik suç değildir diye bağırıyoruz.
Değişen bir şey olmuyor.
İktidar sahiplerine ters sorular yöneltmek bile çoktan beri vatan hainliği sayılabiliyor.
Hapse atılan gazeteci sayısına gelince...
Gün geçtikçe çoğalıyor.
5 Mart 2020
Odatv Haber Müdürü ve yazar Barış Terkoğlu,
muhabir Hülya Kılınç tutuklandı.
Odatv'ye erişim engeli getirildi.
6 Mart 2020
OdaTV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan tutuklandı.
8 Mart 2020
Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel,
İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği'nce tutuklandı.
Yeni Yaşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik ve Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser tutuklandı.
Aklıma bir kitap takılıyor.
Nazi Almanyası'nı, 1930'ları anlatan Bir Alman'ın Hikayesi (İletişim Yayınları).
Kitaplığıma uzanıp sayfalarını karıştırıyorum.
Altını çizdiğim bir cümle:
Benim yaşadığım dünya çözülüyor,
yok oluyor,
görünmez hale geliyor.
(...)
Bu genel havayı bir dereceye kadar
kendinden uzak tutabilirdi insan,
pencerelerini hava geçirmez hale
getirip kendi özel hayatının
kuytuluğuna çekilebilirdi.
(...)
Ben gidiyorum memleketten...
Benim bir yere gideceğim yok.
İnandığım değerleri sonuna kadar bu memlekette savunmaya devam edeceğim.
Nokta.
Desen: Selçuk Demirel