17 Temmuz 2013

Erdoğan’ın ‘monşer kompleksi’ Dışişleri’ne darbe vuruyor!

Hükümetin bir gece yarısı ‘torba kanun’la yapıverdiği baskın düzenlemeyle Dışişleri’nin kurumlaşması büyük bir darbe yemiş durumda. Dışarıdan atanan büyükelçiler artık merkeze döndüklerinde genel müdür, müsteşar yardımcısı ve müsteşar da olabilecekler.

Diplomaside dört büyük imparatorluk geleneğinden söz edilir. İngiliz, Fransız, Rus gelenekleriyle birlikte ‘Osmanlı-Türk diplomasi geleneği’dir bunlar. Cumhuriyet, imparatorluğu yıkmıştır ama Hariciye’ye dokunmamıştır, neredeyse olduğu gibi devralmıştır Osmanlı’dan.

 

Hükümetin bir gece yarısı ‘torba kanun’la yapıverdiği baskın düzenlemeyle Dışişleri’nin kurumlaşması büyük bir darbe yemiş durumda. Dışarıdan atanan büyükelçiler artık merkeze döndüklerinde genel müdür, müsteşar yardımcısı ve müsteşar da olabilecekler.

 

Bir günde diplomat, bir günde büyükelçi olunmaz. Herkes doktor, herkes yargıç, herkes savcı, herkes subay olabiliyor mu? Emekli bir diplomat soruyor: "Bakalım, kendi başarılı Dışişleri Bakanlığı döneminde Dışişleri’ne güvenerek çalışmış Cumhurbaşkanı Gül şimdi ne yapacak..."

 

Dışişleri Bakanlığı’yla ilgili son talihsiz gelişmeler, Tayyip Erdoğan’ın sadece ‘monşer kompleksi’nden değil, özellikle son zamanlarda kendisine musallat olan tavizsiz-uzlaşmasız siyaset anlayışının da bir başka ürünüdür; ‘uzlaşma’yı bir zaaf olarak gören bir haleti ruhiyenin eseridir.

\

 

Tayyip Erdoğan’ın monşer kompleksi, öyle anlaşılıyor ki, Dışişleri Bakanlığı’nı gittikçe daha çok etki alanı içine alacak ve Dışişleri’nin gerçekten kurumlaşmış, ‘liyakat’e dayanan yapısını sulandıracak, vasatlaştıracak...

Yazık.

Dışişleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin en kurumlaşmış bakanlığıdır. Disipliniyle, adabıyla, hafızasıyla, dosyasıyla, yani gelenekleriyle bir ‘imparatorluk mirası’dır.

Cumhuriyet, imparatorluğu yıkmıştır ama Hariciye’ye dokunmamıştır, neredeyse olduğu gibi devralmıştır Osmanlı’dan.

Diplomaside dört büyük imparatorluk geleneğinden söz edilir. İngiliz, Fransız, Rus gelenekleriyle birlikte ‘Osmanlı-Türk diplomasi geleneği’dir bunlar.

\İmparatorluk coğrafyasında Birinci Dünya Savaşı sonrası kaç devlet kurulduğu göz önünde tutulursa, Osmanlı-Türk diplomasi geleneğinin zenginlik kaynakları daha iyi anlaşılabilir. Türkiye’nin Osmanlı’dan devraldığı tarih ve coğrafyası da bu ülkede diplomasinin ve geleneğinin ne kadar önemli olduğunun altını kalın olarak çizer.

Bu tarih ve coğrafyadan kaynaklanan hassas, netameli, bazen de bıçak sırtındaki dengeleri korumak ve kollamak hiç de kolay olmamıştır.

1960’lı ve '70'li yılların başarılı Dışişleri bakanlarından Adalet Partili İhsan Sabri Çağlayangil, diplomasiyi sınai-i nefise diye, yani güzel sanatlar olarak tarif eder.

 

Bir günde diplomat olunmaz 

Diplomasi okuldan çok mesleğin kendi içinde öğrenilir. Diplomatlık bir bakıma çıraklık gibidir. Elbette tahsili vardır ama neredeyse bütün incelikleri kariyerin kendi içinde yıllar geçtikçe öğrenilir. Ustalık ancak zamanla kazanılabilir, hizmet içi eğitimle tam kıvama varılabilir diplomatlıkta. Bakanlığa girişten itibaren özel sınav sistemleri vardır.

Bir başka deyişle:

Bir günde diplomat olunmaz, bir günde büyükelçi olunmaz.

Ayrıca, herkes doktor olabiliyor mu?

Herkes yargıç, savcı olabiliyor mu?

Herkes asker, subay olabiliyor mu?

Bu mesleklere sahip olabilmenin uzun ve zahmetli  bir yolu vardır, öğrenim ve eğitimden geçen...

Başka türlü kurumlaşma olmaz.

Bir ülkede kurumlaşma olmadan da doğru dürüst demokrasi olmaz. Kurumlaşma çıtasını yükseltemeyen ülkelerin demokrasi çıtası hep alçaklarda kalmıştır.

Türkiye’nin yetiştirdiği önde gelen diplomatlardan emekli bir büyükelçiyle dün sohbet ederken şöyle dedi:

“Bir ülkede kurumlaşma az, kanunlar çoksa, bil ki, demokrasiye uzak bir ülkedir o. Bizim ülkemizin de kurumlaşma halkası zayıftır. Bu açıdan Türkiye’nin nadir, belki de tek kurumlaşmış bakanlığı Dışişleri’dir. Şimdi bu da ne yazık ki sulandırılıyor. AK Parti hükümetinin bir gece yarısı, ‘torba kanun’la yapıverdiği baskın düzenlemeyle Dışişleri’nin kurumlaşması büyük bir darbe yemiş durumda... Vahimdir bu gelişme... Bakalım, kendi başarılı Dışişleri Bakanlığı döneminde Dışişleri’ne güvenerek çalışmış Cumhurbaşkanı Gül şimdi ne yapacak, gerçekten merak ediyorum.”

 

Torba kanunla vahim düzenleme 

AK Parti hükümetinin bir gece yarısı baskınıyla, anlaşılan daha önce verdiği sözü de unutarak, tam Meclis tatile girerken yaptığı ne mi? Konunun inceliklerini bir yana bırakarak neyin ne olduğu şöyle özetlenebilir:

Dışişleri Bakanlığı’nda, dışarıdan atanan büyükelçiler artık merkeze döndüklerinde genel müdür, müsteşar yardımcısı ve müsteşar da olabilecekler.

Hükümet bunun yolunu açtı.

Böylece, Dışişleri Bakanlığı’nda ‘istisnai memuriyet’in kapsamı genişletilmiş oluyor.

Hükümet, daha önce bu kapsamı daha da geniş tutan bir yasal düzenleme getirmek istemişti. Dışarıdan Dışişleri’ne yalnız büyükelçi değil, her kademede çalışacak meslek memuru atanmasını da öngören bir çalışma yapılmıştı Başbakanlık’ta...

Ama bu çalışma, Dışişleri Bakanlığı bünyesi içinde büyük ve haklı tepkilere yol açtı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu da huzursuz oldu bu durumdan. Cumhurbaşkanı Gül nezdinde de bazı girişimler yapıldı.

Ama sonunda, bir gece yarısı baskınıyla, tepkiye yol açan kapsam daraltıldı ve sadece ‘dışarıdan büyükelçiler’in merkeze döndüklerinde, eskisinden farklı olarak genel müdür ve üzerindeki görevlere, yani müsteşar ve yardımcılıklarına atabilecekleri yasalaştırıldı.

Dışişleri bünyesinde haklı bir tepki dalgasına yol açan, büyük huzursuzluk yaratan durumun özeti böyle.

 

Dışardan atamalar genellikle askeri dönemlerde yapıldı 

Geçmişi hatırlamakta yarar var.

Dışişleri’nde dışarıdan büyükelçiler, genellikle askeri yönetim dönemlerinde ve sonrasında atanmıştır. Böyle bir uygulama eskiden beri vardır.

27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle bazı asker kişiler büyükelçi olarak değişik merkezlerde görev yapmışlardı. Bu arada, bazı özel uzmanlık isteyen merkezlere de tek tük sivil kişiler büyükelçi olarak atanmışlardı.

Ama bu konuda hemen her zaman bir ölçü, bir seviye tutturulmaya çalışıldı. AK Parti’nin başlangıç döneminde de buna özen gösterildi.

Ama son birkaç yıldır kantarın topuzu kaçmaya başladı. Dışarıdan siyasi atamalarla yapılan büyükelçi sayısı 17’ye yükselmiş durumda. Bunun çoğalacağına ilişkin belirtiler de suyun yüzüne vurmaya başladı.

Ve şimdi AK Parti iktidarı bir adım daha atarak, dışarıdan tayin edilen büyükelçilerin Ankara’ya döndüklerinde genel müdür, müsteşar yardımcısı ve müsteşar olabilmelerinin de yolunu açtı, demin belirttiğim gece yarısı baskını ile...

Evet, vahim bir durum!

 

'Monşer' küçümsemesi büyük bir haksızlık 

Sözü daha fazla uzatmak istemiyorum.

Diplomatlık dünyanın her yerinde ‘liyakat’a dayanan, geleneği, adabı, disiplini olan, ciddi bir meslek içi eğitim ve deneyim birikimi gerektiren bir meslektir.

Türkiye’de bugüne kadar bütün iktidarlar, Hariciye’ye, Dışışleri’ne özen, dikkat ve tolerans göstermişlerdir. Menderes zamanında da, Demirel zamanında da, Ecevit zamanında da, Özal zamanında da, bazı tek tük istisnalar dışında genellikle böyle olmuştur.

Diplomatlarımızı monşerler diye küçümsemeye kalkışmak büyük bir haksızlıktır. Dışişleri Bakanlığı’nın ta Osmanlı’dan gelen kurumlaşmış yapısına darbe vurmak, ‘liyakat’e dayanan kurumlaştırmasını sulandırmak büyük bir yanlıştır.

Evet, bu sadece Tayyip Erdoğan’ın ‘monşer kompleksi’nden değil, özellikle son zamanlarda kendisine musallat olan tavizsiz-uzlaşmasız siyaset anlayışının da bir başka ürünüdür; ‘uzlaşma’yı bir zaaf olarak gören bir haleti ruhiyenin eseridir.

 

Twitter: @HSNCML

Yazarın Diğer Yazıları

Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’den: Barışa en yakın zamandayız, düne göre umudum misliyle fazla!

2024'ün sonunda Türkiye'nin önünde bir umut penceresi açıldı mı? Bu soruya, ihtiyatlı bir dille, "Evet açıldı" diyorum. Aynı soruyu, cumartesi günü İmralı’ya giden Pervin Buldan ile Sırrı Süreyya Önder'e de sordum…

Yeni yılda barış umudu mu, neden olmasın?..

Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder'den oluşan DEM Parti heyetinin İmralı'da Öcalan'la buluşmasıyla bir barış kapısının aralandığı söylenebilir

Nimet'e özgürlük!

İnsan Hakları Derneği’nin kurucularından Nimet Tanrıkulu, 29 Ekim 2024 tarihinde, hukuk dışı bir kararla tutuklanıp Ankara Sincan Kapalı Cezaevi'ne kondu

"
"