02 Kasım 2020

Dünya nefesini tuttu bekliyor: Biden mı Trump mı?..

Dört yıl önce seçim gecesi yazıma şu başlığı koymuştum: Trump hem Amerika hem dünya için korkunç bir başkan!

New York'taydım Donald Trump
dört yıl önce 8 Kasım 2016'da
Başkan seçildiğinde.
Seçim gecesini Manhattan'da,
Upper East Side'daki bir terasta
eğlenceyle birlikte yaşamıştık.
Cüneyt Özdemir'le masalarımız
yan yanaydı.
Cüneyt, Youtube'dan yayın yapıyor,
ara sıra da CNN Türk'e bağlanıyordu.
Ben de bilgisayarımın başında
T24 için yazımın notlarını alıyordum.
Heyecanlı bir hava esmiyordu.
Çünkü, Hillary Clinton'ın tarih yazacağı
ve ABD'nin ilk Kadın Başkanı
olarak sandıktan çıkacağı konusunda
kimselerin kuşkusu yoktu.
Bu yüzden Hillary'nin
kutlama partisine tam
5 bin gazeteci akredite olmuştu.
Ama ilerleyen saatlerde
büyük bir şok yaşanmaya başladı.
Seçim araştırmaları fos çıkmıştı.
Bilgisayarımı açtım ve
T24'e 9 Kasım 2016 tarihli yazımı,
önce başlığını koyarak
yazmaya koyuldum,
tam bir hayal kırıklığıyla...
 

Hem Amerika hem dünya için
korkunç bir başkan!
Başkan Trump'la dünya
artık çok daha tehlikeli...

NEW YORK
Televizyonda penisinin boyunu konuşan...
Kadın düşmanı...
Kadına bok gibi muamele edeceksin diyebilen...
Irkçı...
Siyahlara tembel damgası vuran...
Meksikalıları ırz düşmanı ilan eden...
Göçmen düşmanı...
Müslümanları İslamcı terörist sayan...
Entelektüel deyince tüyleri
diken diken olan...
Sınıf nefreti körükleyen...
Ticaret duvarlarının
yükseltilmesini savunan...
Amerika’nın dünyadan elini
ayağını çekip kendi evine
kapanmasını isteyen...
Milliyetçilikle oynayan...
Demokrasinin dayandığı
değerler sisteminin altını oyan...
Cahil...
Adı Donald Trump olan
böyle bir adamı, Amerika
kendisine 45. Başkan
seçmiş bulunuyor.
Akıl alır gibi değil.
Trump kâbusu gerçek oldu.
Yalnız Amerika için değil,
bütün dünya için bir kabus...

Peki, bu kâbus nasıl gerçek oldu?
Büyüyen işsizlik...
Derinleşen sosyal adaletsizlik...
Gelir eşitsizliği...
Yoksullaşma...
Demokrasiye ve kurumlarına
dönük güvensizlik...
Dünyanın karmakarışık halleri...
Ortadoğu’da savaş...
Terör ve şiddet...
Amerika ve Avrupa’da 
liderlik boşluğu...
Kitlelerin aş ve iş sorunlarına,
güvenlik meselelerine,
geleceğe dair umutlarına dönük
inandırıcı çözüm projeleri
geliştiremeyen çapsız liderler 
ve kısır siyasal partiler
...
Bütün bunlar, hem Amerika’da
hem Avrupa’da milliyetçi, popülist,
yabancı düşmanı, ırkçı "Trump kafası"

yükselişe geçirdi.
Amerika’da Trump kâbusu 
yaşanmaya başladı.
Ama bu kâbusun son güne
kadar gerçek olacağını
bekleyenler azınlıktaydı.
Genel beklenti ve seçim araştırmaları 
Hillary Clinton’ın üstelik tarih yazarak
ABD’nin ilk kadın başkan olacağı yolundaydı.
Seçim akşamı da böyle başladı.
Clinton önde gidiyordu.
Hatta bir ara şöyle bir ses çalındı kulağıma:

Kadının intikamı!

Başımı kaldırdım,
bunu söyleyen genç bir kadındı.
Jeton hemen düşmedi.
"Öyle değil mi?" diye gülerek
devam etti:
 

Kocasının kendisini aldattığı
mekâna kaç yıl sonra
Başkan olarak dönüyor,
üstelik tarih yazarak...

Hillary Clinton’a bağlanan umutlar,
birkaç saat içinde,
yerini büyük bir
hayal kırıklığına bıraktı.
Donald Trump, yazın bir kenara,
hem Amerika hem dünya için 
çok tehlikeli,
hatta korkunç bir başkan.
Dünya, Başkan Trump’la birlikte
daha tehlikeli,
yaşanması çok daha güç
bir dünya haline gelecek.
Başkan Trump’la birlikte
Amerikan demokrasisi de,
Avrupa demokrasileri de
sarsılacak.
Avrupa’daki popülist,
milliyetçi gelişmeler

Trump etkisi ile barış ve demokrasiyi
daha beter tehdit eder hâle gelecek.
Britanya’da Brexit’le, Almanya’da sağcı 
Alternatif Almanya Partisi ile,

Fransa’da Marine Le Pen’in aşırı
sağcı Milli Cephesi’yle,
Avusturya’daki, Polonya
ve Macaristan’daki sağcı,
otoriter gelişmelerle
zaten kabarmakta olan milliyetçi,
popülist akımlar,
Başkan Trump’ın "yeni Amerikası"yla
demokrasiyi çok daha fazla geriletme
imkânını bulacak.

Dünyada Putin’ler, Erdoğan’lar,
kim bilir belki de, 
Başkan Trump’la aynı dalga uzunluğunda
buluşmanın mutluluğunu
bile tadacaklardır.
Bilemiyorum. Almanya’nın eski
dışişleri bakanlarından 
Joschka Fischer bu yakınlardaki
bir yazısında (Project- Syndicate'de)
"milliyetçilik virüsü"ne işaret etmişti:

"Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand,
1995’te Avrupa Parlamentosu’ndaki
veda konuşmasında,
'milliyetçilik savaş demektir'
demiş ve Avrupa’nın milliyetçilikten
sakınmasını istemişti.
Bütün siyasal kariyeri milliyetçilik
ve savaşlarla geçmiş olan Mitterrand,
yirminci yüzyılın ilk yarısındaki
iki dünya savaşı, holokost
ve diktatörlükler aklında olduğu içindir ki,
milliyetçilikten uzak
durulmasını istiyordu.
Milliyetçiliğin Avrupa’da
demokrasinin, güvenliğin
ve barışın düşmanı
olduğunun altını
kalın olarak çiziyordu."

Desen: Selçuk Demirel

Uzun lafın kısası:
Başkan Trump,
eski hortlakların,
milliyetçilik hastalığının
dünya sahnesinde
bugünkünden çok daha
beter biçimde boy göstermelerine
yol açabilir. Milliyetçilik virüsü
 için çok daha uygun
bir zemin oluşturabilir
Başkan Trump’ın varlığı...
Yazın bir kenara:
Başkan Trump’la birlikte
dünya yaşanması çok daha
tehlikeli bir dünya haline geliyor.
Amerika’nın bu seçimi
gerçekten akıl alır gibi değil.
 


Bakalım dört yıl sonra
yarın akşam büyük bir
hayal kırıklığı daha yaşanacak mı?..
Allah korusun
diyerek yazımı noktalıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Paris'ten, yaşlı hatıralarla...

Yürüyorum Paris sokaklarında, yoksa gençliğimi mi arıyorum?..

Osman Kavala nasılsın? Hayırlı bayramlar!

31 Mart güzel bir başlangıç, bir umut kapısı aralanıyor; inşallah senin için de adalet ve hukuk kapısı açılır sevgili kardeşim

31 Mart, CHP için bir büyük seçim başarısı ama yetmez!

Bu başarıyı bir adım daha ileriye götürmek şart. Bunun da yolu, "demokrasi için bir büyük uzlaşma"yı gerçekleştirmekten, yepyeni bir anayasal çatı kurmaktan geçiyor