Çözüm süreci konusunda eleştirilerini daha çok hükümete yöneltirsen, bir koro derhal başlıyor; “Demek ki sen barışa karşısın, çözüm istemiyorsun, Ergenekoncusun!” Çözüm sürecine asıl zararı, bu tetikçi takımı veriyor. Çünkü derin devlet odaklarınca ‘kullanılıyor’lar, bilerek ya da bilmeden dezenformasyon aleti oluyorlar.
Bazen ağır aksak da olsa pedal çevirmeye devam etmek, zamanı torbaya tıkmaya çalışmaktan kaçınmak ve ‘çözüm süreci’ni inatla sürdürmek barış adına yaşamsal bir konudur. Çekilme sürecine fazla takılmamak lazım. Ankara-Kandil-İmralı üçgeninden kaynaklanan irade halen \'kararlılığı’nı sürdürüyor.
Süreçteki teklemenin gerçek sorumlusu dokuz aydır doğru dürüst bir demokratikleşme paketini ortaya koyamayan hükümettir. Peki Ankara’nın ipe un sermesinin Kandil açısından alternatifi nedir, yine silah mı? Bin kere hayır! Böyle düşünenler Kandil’de de var tabii, ama ağırlık onlardan yana değil. Çare artık silah değil!
Çözüm süreci konusunda uzun zamandır yazmıyorum.
Neden?
Netameli bir konu olduğu için mi?
Belki de.
Çözüm süreci konusunda eleştirilerini daha çok hükümete yöneltirsen, örneğin Başbakan Erdoğan’ın ipe un sermekte olduğunu belirtirsen, bir koro derhal başlıyor:
“Demek ki sen barışa karşısın!”
“Demek ki sen çözüm istemiyorsun!”
“Demek ki sen silahtan yanasın!”
Hatta daha ileri gidenler de oluyor:
“Demek ki sen Ergenekon’cusun!”
Birtakım iktidar tetikçileri tarafından hiç vakit geçirmeksizin böyle bir sindirme ya da komplekslendirme kampanyası başlatılıyor.
Bundan kurtuluş yok.
Ya susacaksın ya da doğru bildiğine devam edeceksin.
Tetikçi kullanılır atılır, kıymeti harbiyesi yoktur
Hasan Cemal, yoksa sen de ‘tetikçiler’den yıldığın için mi kısa bir süre de olsa sustun?
Söz konusu değil.
Ama doğrusu bazen kabak tadı veriyor. Bu yüzden de, biraz bekleyip olan biteni izlemek daha yararlı oluyor.
Bu arada bir noktayı daha belirtmek lazım. Çözüm sürecine asıl zararı, incir çekirdeğini doldurmayan son derece yüzeysel, sorunun özüne hiç dokunmayan bakış açılarıyla bu tetikçi takımı veriyor.
Çünkü derin devlet odaklarınca ‘kullanılıyor’lar, çünkü bilerek ya da bilmeden dezenformasyon aleti oluyorlar.
Bu konuyu geçiyorum.
Çünkü tetikçi tetikçidir, o kadar. Kullanılır atılır. Tarafların ‘oyun içinde oyunları’nın, psikolojik hamlelerinin aleti olarak, son tahlilde fazla bir kıymeti harbiyeleri yoktur tetikçilerin...
Süreç devam ediyor, çekilmeye takılmamak lazım
‘Çözüm süreci’yle ilgili düşüncelerime gelince... Ayrıntıya fazla girmeden şu noktalar ön plana çıkıyor benim kafamda:
Çözüm süreci devam ediyor.
Ve anlaşılan devam edecek.
Önemli olan, sürecin devamıdır.
Önemli olan, dağdan ölüm haberi gelmemesidir.
Önemli olan, dokuz aydır silahların fiilen susmuş olmasıdır.
Farkında mısın, dokuz ay geçti, insanlar ölmüyor dağlarda. Medyada şehit haberleri, cenaze törenleri izlemiyoruz, okumuyoruz. Söyler misiniz, insan hayatından daha önemli ne olabilir?..
Öte yandan, ‘çekilme süreci’ne fazla takılmamak lazım.
Aslında, yüzdelerle oynamanın bugün için sonuç açısından pek öyle anlamlı olmadığını meselenin aslına vakıf olanlar da bilmiyor değil.
Yaşamsal olan, ‘parmakların tetikten çekilmiş olması’dır. Bir başka deyişle, fiili ‘ateşkes’tir hayati önem taşıyan konu.
Ateşkes devam ediyor!
Hem Ankara, hem Kandil, ‘ateşkes’in arkasına irade koymuş durumdalar ve uzunca zamandır bu ‘irade’yle şu ya da bu şekilde oynamamış olmaları, ‘çözüm süreci’ni ciddiye almış olmalarının hayırlı bir işaretidir.
Ankara-Kandil-İmralı üçgeninin kararlılığı sürüyor
Bu ‘irade’den rahatsız olanlar yok mu?
Hem Ankara’da, hem Kandil taraflarında ‘ateşkesi’ bozmak isteyenler yok mu?
Bazı ‘iç ve dış mihraklar’ların Türkiye’ye yönelik istikrarsızlaştırma çabalarının uzantısı olarak yeniden çatışma döneminin açılmasından yana olanlar yok mu?
‘Çözüm’ü sadece namlunun ucunda görenler yok mu?
Çözüm deyince, Ankara’nın ya da Kandil’in ancak ‘zor’la, ‘silah’la yola getirileceğine inananlar yok mu?
Elbette var.
Bunlar hiç eksik olmadılar ki.
Ayrıca, sahnenin kuytuluklarında her daim en uygun zamanı bekler bu odaklar. Önemli olan, bu fırsatı o ‘karanlık odaklar’a vermemektir.
Böyle bir fırsat dokuz aydır bu odakların eline geçmedi.
Çabaladılar ama olmadı.
Çünkü, ‘süreç’in arkasında Ankara-İmralı-Kandil üçgeninden kaynaklanan irade halen ‘kararlılığı’nı sürdürüyor.
Zurnanın zırt dediği yer burasıdır.
Değirmende bir sürü laf öğütülmesine çok fazla kafayı takmayın. ‘Ateşkes’le birlikte ya da içiçe olarak ‘süreç’in işlemeye devam etmesidir bugün için önemli olan...
Başbakan iradesini sürdürüyor, ama yavaştan alıyor
Bir kritik nokta daha var:
Zamanı torbaya sokmaktan kaçınmak! Ve pedal çevirmeye devam etmek...
Bazen yavaşlayabilir, bazen hızlanabilir bisiklet! Ama, tekrar ediyorum, pedal çevirmeyi sürdürmektir kritik konu...
Şu geçmekte olduğumuz dönemde, ‘bisiklet’in fazlasıyla yavaşladığı bir olgu, eski deyişle bir ‘vakıa’dır.
Süreç ufak ufak tekliyor.
Peki neden?..
Lafı hiç evirip çevirmeden altını çiziyorum:
Bu yavaşlamanın, teklemenin gerçek sorumlusu Ankara’dır. Dokuz küsur aydır doğru dürüst bir demokratikleşme paketini ortaya koyamayan hükümettir. Bunca zamandır Öcalan’ı çözüm süreci konusunda daha fazla devreye sokabilecek mekanizmaları çalıştırmaktan kaçınmış olan Ankara’dır, hükümettir.
Kısacası:
Başbakan Erdoğan, süreçle ilgili ‘iradesi’ni devam ettiriyor. Ama aynı zamanda işi yavaştan alıyor. Gelecek yılki seçimler kafasını burgaç gibi oyduğu için öyle. ‘Savaş dili’yle, ‘aşırı milliyetçilik’le daha çok oy alacağına inandığı için çözüm sürecini daha ileri aşamaya götürecek bazı demokratikleşme adımlarına yan çiziyor.
Şunu da vurguluyorum:
Başbakan Erdoğan’ı çözüm süreci konusunda eleştirmek de, çözüm ve barışa karşı olmak değildir.
Çare artık silah değil
Bir başka soru:
Ankara’nın bu ipe un sermesinin Kandil açısından alternatifi nedir, yine silah mı? Ateşkese son vermek mi? Çözüm sürecini sona erdirmek, yeni bir çatışma dönemini başlatmak mı?
Bin kere hayır!
Böyle düşünenler Kandil’de de var tabii, ama ağırlık onlardan yana değil.
Şunu yazın bir kenara:
Çare artık silah değil!
Silahı bir kenara koyan, silahı bırakan bir Kürt siyasal hareketi çok daha büyür siyasal arenada ve eşitliğin gereği olan haklarını elde etme yolunda çok daha güçlü, etkili adımlarla ilerler.
Tam da bu noktayla ilgili bir başka soru var Kandil taraflarında:
Silahtan kayıtsız şartsız vazgeçildiğinde, Ankara daha çok ipe un sermez mi? Demokrasiye daha fazla yan çizmez mi? Biz dağa piknik yapmak için çıkmadık ki?..
Bu sorular Kandil’de, PKK saflarında varlığını hep sürdürüyor. Eğer Ankara da PKK saflarında geçerli olan bu soruları önemsemez, demokratikleşmenin gereğini yapmaktan şu ya da bu gerekçe ve bahanelerle kaçınmaya devam ederse, şu iyi bilinmeli:
PKK içinde, Kandil’de silaha devam diyenlerin eli çok daha fazla güçlenir ki, bu da süreç ve barış adına hayırlı bir gelişme olmaz.
Bu objektif durum tespitinden bir soru daha çıkıyor:
Ankara ya da devlet acaba yine ‘eski oyunu’nu oynayıp PKK’yı bölmek isteyebilir mi? Acaba yine böyle bir oyunun kurgusu içinde mi Ankara?
Bu soru da akla geliyor. Bunun bazı belirtileri de yok değil. Ayrıntılara girmek istemiyorum.
Şu kadarını belirtmekle yetiniyorum:
Geçmişte denenmiş ama tutmamış olan ve böl-yönet diye de nitelenebilecek bu ‘oyun’, barış ve huzur açısından son derece tehlikeli bir oyundur.
Son söz:
Bazen ağır aksak da olsa pedal çevirmeye devam etmek, zamanı torbaya tıkmaya çalışmaktan mutlaka kaçınmak ve ‘çözüm süreci’ni inatla sürdürmek barış adına yaşamsal bir konudur.
Twitter: @HSNCML