Bir zamanlar Kandil yoktu, Bekaa vardı, Lübnan'da Suriye'nin denetimindeki Bekaa Vadisi.
PKK kampları oradaydı.
Öcalan'la 1993'de Bekaa'da görüşmüştüm.
Apo’yla karşılıklı koltuklarda sohbet ediyoruz. Bir köşesinde gaz sobası yanan küçük bir oda.
Tarih, 14 nisan 1993.
Vakit geceyarısı.
Şık şık bir ses... Apo’nun elinden tespih düşmüyor.
Gözleri bir tuhaf bakıyor.
Lübnan’ın yemyeşil Bekaa Vadisi’ndeki Zahlah kasabasında bir ev. Arabayla Suriye sınırına on dakika, Şam’a en çok bir saat uzaklıkta.
“İstanbul’a döndüğünde Yaşar Kemal’e söyle, gelsin benim romanımı yazsın!” diyor Apo, “PKK’nın, Kürdistan’ın romanını..."
1999'daki çağrıdan sonra genel kanı, artık PKK bittiydi.
Ben de böyle yazmıştım.
Öcalan
İmralı'dan avukatları aracılığıyla mesaj göndermişti:
Hasan Cemal yanılıyor
1990'lı yıllarda Bekaa'ya baskın konusu ara sıra medyanın manşetlerini süslerdi, inlerine gireceğiz söylemiyle birlikte...
Ve zamanın siyasetçileri böyle bir operasyonla seçim sandığından iktidara nasıl sıçrayacaklarının hayalini kurarlardı.
Bu hayal 1999'da hiç beklemediği bir anda Ecevit açısından gerçeğe dönüştü.
1999 yılı Şubat ayı.
Öcalan ABD tarafından Kenya'da Türkiye'ye teslim edildi, İmralı'ya getirildi.
Ecevit başbakandı.
İki ay sonra, 18 Nisan 1999'da seçimlere gidildi.
Ecevit yüzde 22 oyla kazandı ve başbakanlık koltuğuna oturdu.
Tarih, 3 Ağustos 1999.
Öcalan, İmralı'dan PKK'ya çağrı yaptı:
Silahlı mücadeleye son verin,
Güneydoğu'yu boşaltın!
Genel kanı, artık PKK bitti yolundaydı.
Ben de böyle yazmıştım.
Öcalan İmralı'dan avukatları aracılığıyla bana mesj göndermişti, "Hasan Cemal yanılıyor" diye.
Haklı çıktı.
PKK Bekaa'dan Kandil'e gitti.
Tarih, 1 Haziran 2004.
PKK beş yıl aradan sonra tekrar silahlı mücadeleye başladı.
Özal’ın başbakanlığı döneminde ABD’nin Ankara büyükelçisi olan Morton Abramowitz'den derin devlet fazla hazzetmezdi. Kürt sorunu konusunda federasyon istediği için “Türkiye’yi bölmek isteyenler listesi”nde baş sıralarda yer alan Büyükelçi Abramowitz 1992'nin Ağustos ayında bana Washington’da şöyle demişti:
“PKK’yı gün gelir askerî açıdan bitirir Türkiye. Marjinalleştirir.
Ama Kürt sorunu bitmez!
Bunu ne yapacaksınız?.."
Bir başka deyişle:
Kürt sorunu bitmeden PKK bitmez; bitse bile, bir başka PKK çıkar!
Bu realite Türkiye'de kabul görmedi. 2004 sonrasında da devlet ve siyasal iktidarlar tarafından tanınmadı.
Bir ara Erdoğan tanıyacakmış gibi yaptı.
Bazı olumlu adımlar da attı.
O yıllarda ben de Kandil'e gittim.
2009'da, 2011'de, 2013'de.
PKK'nın dağdaki askeri liderleriyle, Murat Karayılan'la, Cemil Bayık'la, Sabri Ok'la, Fehman Hüseyin'le konuştum, Milliyet'te, T24'te ve kitaplarımda ayrıntılı olarak yazdım.
Hiç aklınızdan çıkarmayın:
Savaş tercihi Türkiye'nin çıkmazını büyütür
Parmakların tetikten çekildiği, silahların sustuğu barışa dair iyimser zamanlar yaşadık.
Ama sonra anlaşıldı ki, Erdoğan'ın da "eskiler"den farkı yok.
O da Türkiye'nin bir Kürt sorunu olduğuna inanmıyor ve çözümü sadece silah bırakmak ve dağdan inmek olarak anlıyordu.
Ayrıca, "çözüm süreçleri"ne oy getirir mi getirmez mi penceresinden bakıyordu.
Getirmediğini anlayınca da, 7 Haziran seçim yenilgisinden sonra yaptığı gibi savaş düğmesine basıyordu.
Bugün de Kandil'i bombalatıyor.
Kandil ilk kez bombalanmıyor.
Yıllardır bombalanıyor.
Kandil'i bombalamanın ya da o dağlarda kara operasyonları yapmanın PKK'yı bitirmek açısından -yani askeri açıdan- ne işe yarayacağı eskiden de kuşkuluydu, bugün de kuşkuludur.
Ayrıca, bu askeri operasyonların oy olarak Erdoğan'a dönmesi de, yazın bir kenara, çok daha kuşkuludur.
Erdoğan, tankı topu tüfeği siyasete alet ediyor; oy için savaş yapıyor.
Çok yazık.
İnsanlar ölüyor.
Hiç aklınızdan çıkarmayın:
Savaş tercihi Türkiye'nin çıkmazını büyütür.
Savaşa öteden beri karşıyım.
Silahla, terörle, şiddetle siyaset yapılmasına yıllardır karşıyım.
Bir kez daha tekrarlıyorum:
Parmaklar tetikten çekilsin, silahlar sussun.
Bir zamanlar olduğu gibi masaya oturulsun.
Barış için, çözüm için tek yol budur.